Makalenin İngilizcesi için tıklayın
Bu yazı kaleme alınmış, bianet'e gönderilmişti ki Gazete Duvar'da Aytaç Ünsal'ın mektubunu okudum. Buradan Aytaç'a doğrudan seslenmek istiyorum.
Aytaç, Türkiye'de doğmadım, okuyamadım, ancak üniversiteyi bitirdikten sonra döndüm ve bu ülkede kalmaya karar verdim. Neden diye soracaksan, senin gibi insanlardan dolayı.
Sana etraflıca anlatmak isterdim, yeri burası değil, merak ediyorsan sana doğrudan yazarım. Bir şeyler ifade etmeye çabalıyan bu yazıyı kaleme aldım, umarım okursun. Daha doğrusu avukatların sana ulaştırır şu ya da bu şekilde. Fakat yetersiz kaldığını düşündüğüm için sana doğrudan hitap etme cesareti buldum.
Anlatıklarını Nazım Hikmet'in güzel sözleriyle açtın. Ben de o sözlere sığınacağım ve yüreğimden başka bir şey katmadan şunu söyleyeceğim: Türkiye yeniden dayanışmayı, paylaşmayı, birlikteliği hatırlamayı başladığı bir sırada, lütfen bizi terketmeyin, bu ihtiyaç temel ve gerçek bir ihtiyaç.
Hukukçu değilim. Fakat bu zor dönemde, en zor durumda olanların başında hukukçuların geldiğini düşünüyorum. Siz de düşünün: Adalet diye bir kavramın tarihe karıştığı, hukuk devletinden söz etmenin olanaksız olduğu bir ülkede ümitsizlik ve çaresizlik kaçınılmaz. Oysa hukukcular bu koşullar altında, muhtemelen nafile olduğunu bilerek, sonuna kadar gayret ederek, bireylerin haklarını savunmak durumundalar... Dostum Av. Fikret İlkiz bunları şöyle kaleme aldı :
"Bunca öğrendiğimiz hukuk, bunca dava, bunca hapishane, bunca hüküm, bunca adliye koridoru... Hapishane ziyaretleri, getirilip götürülen selamlar, hâl hatır sormalar, tahliyeler, tutuklamalar, hüzünler, acılar, sevinçler, talepler, yazılar, okumalar, sıkıntılar, açıklamalar ve ne yapmalı tartışmaları arasında dimdik ayakta duranlar..."
TIKLAYIN / Gerçeklerden Şaşmamak Veya Şaşmak
Bense buna: her şeye rağmen diyorum.
Her şeye rağmen derken, hukukçu olmayanların durumunun da zor olduğu ortada. Konuşsan, kaleme alsan bir türlü, almasan bir türlü. Hepimizin karşılaştığı baskılar tatsız bir yarının habercisi, Korona günlerindeki baskının üzerine ağır bir baskı daha. Habere, bilgiye, gerçeğe ulaşmak zorlaştıkça zorlaşıyor. Oysa söz olan ortak bir geleceği yok edecek hakkı sınırlandırılması kabul edilemez. Kesin olan şu: bireyleri kontrol altında tutan egemen olur demişti Niccollo Machiavelli. Nietzsche'ye gelince o da "hayatın nihai bir amacı olsaydı, bu amaca çoktan ulaşılmış olunurdu" dediğinde, kötümser bir söz etmedi bence zira önemsediğimiz amaçları sıralamak ve korku yenmek bize düşer.
Hukukçu olmayanların yapabileceği hukukcuların mücadelesini takip etmek, sonuna kadar desteklemek. Zira onlar olmaksızın, varlığımız bile tartışmaya açık. Özetle hak ve özgürlüklerimize sahip çıkmak bize düştüğü gibi, başkalarının çiğnenen hak ve özgürlüklerine sahip çıkmak da bize düşer.
Uzun lafın kısası, onlara dün de, bugün de, yarın da ihtiyacımız var. Ve hukukcu olsun olmasın, dayanışmanın herşeyi rağmen herşeyi üstünde tutulması gereklidir şu dönemde. Katliam çağrıları karşısında barışı, dostluğu, birlikteliği güçlendirmek daha da önem kazanıyor.
Grup Yorum üyesi Helin Bölek, İbrahim Gökçek ile Mustafa Koçak’ın ölüm oruçları ölümle sonuçlandı. Av. Aytaç Ünsal ve Av. Ebru Timtik ‘Müvekkillerimizin haklı taleplerinin savunucusu olduğumuz talepleri taleplerimizdir, kabul edilsin!’ demek için açlık grevindeyiz.” dediler. Yani müvekkillerinin dosyalarının incelenerek hukuksuz, haksız bir şekilde mahkum edildiklerinin toplum tarafından anlaşılmasını talep ediyorlar. Şimdi de ölüm orucundalar. Her geçen gün sağlıkları bozulma sürecine girdi.
Bu dönemlerde dayanışmak, dinlemek, dertleşmek, birlikte düşünmek, dayanışmayı genişletmek hayati önemdedir. Aytaç Ünsal ve Ebru Timtik'in avukatlarından bir ricam var. Lütfen meslektaşlarınıza onlara seslenmek istediğimi söyler misiniz? Evet, kuşku götürmez, bizim onlara ihtiyacımız var, bizleri terk etmemeleri ve yanımızda durmaları bize güç verecektir.
Şundan hiç şüphe etmesinler, hepimizin teker teker hepimize ihtiyacımız var.
Aldıkları karara elbette ki saygılıyım. Ancak söylediklerimi lütfen düşünsünler. Birbirimizi tanımıyor olmamız hiç önemli değil. Ancak şundan eminim: bu söylediklerimi paylaşanların sayısı tahminlerinizin üstündedir, bu biliyor ve şüphem yok.
Ünlüsü ile ünsüzü gerçek sayılarını bilemediğimiz tüm tutsakların adil yargılanması temel bir haktır. Bu ülkede yaşayan herkes bu hakkı savunmak zorundadır.
Son dönemde farklılıkları aşan ve herkesi kapsayan dayanışma arttı. Bunu göz ardı etmeyelim, hiçbir şeyi küçümsemeden hayatı paylaşalım, görüşlerimize birlikte sahip çıkalım.