aşıyla önlenebilir hastalıklar 80’li yıllarda da görülürdü. çünkü aşılama konusunda sıkıntılar vardı. özellikle kırsal bölgelerdeki sağlık ocaklarından yeterli eleman yoktu, mesafeler uzaktı yürüyerek erişilemezdi, ya araç yoktu, ya da benzin. aşıların saklanması gerekirdi ama bazı yerlerde elektrik de yoktu, hatta zaman zaman aşı da bulunmaz ya da yetmezdi. çünkü ocakların tespit etmediği, nüfus kaydı olmayan çocuklar çıkardı bazen. merkezden destekli aşı kampanyaları yapılırdı sıklıkla. aşısız çocuk kalmasın diye. kalırdı yine de...
o yüzden de çoğu doktorun, sağlıkçının ceyhun atuf kansu’nun “kızamuk ağıdı” akıllarından çıkmazdı. bilirim uyku uyuyamazlardı bazılar; çocuklar “kızamuk”tan ölmesin diye.
şimdi bırakın doğanı, adet zamanı geçeni biliyor devlet. araç da var, benzin de var, aşı da var, insan da var.
ama yine de “her 5 çocuktan birisi aşısız”
sağlık bakanı müezzinoğlu acaba ceyhun atuf kansu’nun o şiirini biliyor mu? biliyorsa göreve geldiği günden bu yana kaç geceyi uykusuz geçirdi acaba?
ne için aşı olunur?
her gündeme geldiğinde yineliyorum. sürekli yazacağım:
aşıyı yalnızca kendimiz için olmayız. aşı yalnızca bizi korumaz. toplumu da korur. bağışık insanların oranı belirli bir düzeye geldiğinde o aşının önlediği bulaşıcı hastalık o toplumdan, eğer bu oran dünya ölçeğinde de aynı düzeye gelmişse dünya ölçeğinde ortadan kalkar.
onun için aşı olmak bir toplumsal sorumluluktur. ama toplumun tüm fertlerine bu olanağı ulaştırmak da devletin ve devlet adına görev yapanların bir ödevleri ve sorumluluklarıdır.
kendi düzeyimin altındakilerin sorumlusu olarak bu noktada bir eksiklik saptandığında önce bunun hesabını verirdim; sonra da onun yinelenmemesi için gerekli önlemleri alırdım. yetki ve sorumluluğun olmazsa olmazlarından birisidir bu kural.
ama şimdi yetki ve sorumluluğu olan hiçbir “yönetici”nin kendisini böyle kurallarla bağlı görmediğini fark ediyor ve şaşırıyorum.
sağlık bakanı da, onun yöneticisi olduğu kişiler ve kurumlar da bunları da biliyor ve buna uygun davranıyorlar mı acaba?
sağlık sisteminin göstergeleri
sendika.org haberine “akp’nin sağlık sistemi koruyamıyor” başlığını atmış.
sağlık bakanına “nedenini” sormalı.
nedenini biliyoruz aslında: “aşı koruyor, hasta yapmıyor!”
ama sağlık sistemi hastalık sayesinde var oluyor. insanlar iyi olurlarsa bu sistem döndürülebilir mi?
bakanlık 2012 yılı istatistiklerini içeren bir bülten yayınlamış.
daha ilk sayfasında gördüğüm tablonun altındaki nottan bu bültenin içeriğinin “gerçekleri” ne kadar yansıttığına dair ciddi kuşku duydum.
sağlık teşkilatı ülkenin durumuna dair en ciddi verirleri toplayan bir yapılanmadır. ben de bu yapının içinde çeyrek asırdan fazla hizmet ettim. bu yapı verilerini kendisi toplardı. bunun iki yararı olurdu. birincisi veriler örneklemler üzerinden değil de gerçek durumu belirttiği için daha güvenilirdi. ikincisi de başka kurumların verilerinin kontrolünü sağlardı. bültenin ilk sayfasındaki tablonun altında “tüik” verilerinden yararlanıldığı yazıyordu. ben bakan olsaydım ve önüme böyle bir tablo gelseydi, devamına bakmaz geri yollar, sonra da sorumlularına hesap sorardım. ama şimdi sorulamayacağını da çok iyi biliyorum. aile hekimleri nüfuslarını kendi saptamıyor ki! çalıştığı bölgenin nüfusunu ve nüfusunun sağlığı ile, o sağlığın belirleyenlerini saptayan izleyen bir sağlık yapılanması yok ki! sağlık bakanı kimden hesap soracak? Bir tek hesap sorması gereken yer var: “bu modeli bu ülkeye getirenler”. onun hesabını sormaya da onun gücü yetmeyeceği çok açık.
birkaç sayıyı paylaşayım:
“kızamık 318, tüberküloz 14.430, sıtma 1”
bunların hepsi yerli olgular. tc vatandaşları yani.
hekime müracaat sayısı: aile hekimliği 221.672.029; birinci basamak toplamı 235.137.151; 2. ve 3. basamak toplamı 386.649.146, genel toplam 621.786.297.
nüfusumuz 74 milyon (2012), bölersek “8,4” çıkıyor.
sistem bedavaya iş görmüyor. kaynağını buradan sağlıyor.
onun için sistemin dönmesi hastalananın sayısının çoğalmasına bağlı. neden aşı yapalım ki!
yapmamışız zaten.
cumhuriyet gazetesinin haberinde neden böyle olduğu yazıyor:
“bazı illerimizde vakaların olması o bölgede eski yıllardan beri aşısız veya eksik aşılı kişilerin nispeten daha fazla olması ile ilişkilidir.”
“türkiye genelinde yıllardır uygulanan aşılama programına göre 8. sınıf öğrencileri için yapılması gereken tetanos-difteri pekiştirme aşısının 2012 yılında aile hekimlerine devredilmesi, binlerce çocuğun aşı olmamasına yol açtı.”
sağlık bakanı aşılanmamış çocuk kalmaması için toplum sağlığı merkezleri tarafından ekipler oluşturulduğunu ve bu ekiplerin öğrencilerin aşılanması için 2012-2013 eğitim-öğretim yılında çalışmalar yapacağını söylemiş.
yalnızca bu açıklama bile hem yeğlenen hizmet modelinin hem de “sağlıkta dönüşüm programı”nın bu ülkenin sağlığı için bir şey yapamadığını ortaya koyuyor.
o zaman akla bir soru geliyor:
“bu modelde neden ısrar ediliyor?”
sahi neden? (ms/hk)