Sol’da birlik arayışının ve ortak mücadele zemini yaratmaya dönük çalışmaların evveliyatı vardır elbet. Ama ben tanık olduğum kısmından anlatmaya başlayacağım. 2008 yılının aralık ayında Çatı Partisi Girişimi adıyla İstanbul’da yapılan toplantının ikincisini 2009 yılının haziran ayında Ankara’daki Yılmaz Güney konferans salonunda yapmıştık ve toplantıya 20 ilden yaklaşık 400 delege katılmıştı. Toplantı sonunda Çatı Partisi Girişimi’nin adı, Demokrasi İçin Birlik Hareketi (DBH) olmuştu. Sonuç bildirgesinde şu cümle yer alıyordu: "Emekçinin, Kürdün, tüm ezilenlerin ortak iradesi yaratılamadıkça demokratik bir toplum oluşturma konusunda kalıcı ilerleme sağlanamayacaktır."
DBH, en azından birliğin yolunu açması ve birlik iradesini kesintiye uğratmaması açısından önemli bir süreçti. Ancak hem katılan örgütlerin azlığı hem de KCK ve Devrimci Karargah operasyonları DBH’yi sekteye uğrattı. DBH’nin önemli kadroları mahpus düştü.
DBH’yi oluşturan örgütlere daha başka örgütlerin de eklenmesiyle 2011 genel seçimlerine hazırlanırken Emek Demokrasi ve Özgürlük bloku kuruldu. Blokun seçim başarısı, bu birlikteliği seçimden seçime bir araya getirmek yerine, her daim birlikte mücadele eden bir örgütsel yapının oluşturulması fikrini daha da öne çıkardı.
Birlik iradesiyle seçim blokuna ve daha önceki süreçlere katılmayan birçok örgüte çağrı yapıldı. Bir araya gelmeyi kabul eden örgütlerden insanlar illerde bir araya gelerek delegelerini seçtiler. Böylelikle Ankara’da 2011 yılının ekim ayında yapılan bir genel kurulla Halkların Demokratik Kongresi (HDK) kuruldu.
Bugüne kadar parti formuna alışık olan sol hareket için yeni ve alışması zor olan HDK’de, bugüne kadar denenmemiş yeni örgütsel formlar denendi.
Yüzde elli kadın kotası uygulandı. İlk kongrede biz erkekler biraz ayak sürüsek de, kadın kotası bugün hayata geçmeyi başardı. Bunda kadın yoldaşlarımızın mücadelesinin payını hatırlatmaya gerek yok sanırım. Başlarken LGBTİ temsiliyetine önem verildi, bugün neredeyse adı konmamış bir LGBTİ kotası var. HDK’de Türkiye’de ezilen ve kimliği için mücadele eden Kürtler, Çerkesler, Süryaniler, Ermeniler temsil ediliyor. HDK’yi oluşturan örgütlerin kurullarda temsiliyeti yüzde 60 ile sınırlı, diğer yüzde 40’ı herhangi bir örgüte üye olmayan bağımsızlar oluşturuyor. İlk kongrede bu kotayı tutturamasak da bugün bağımsızların oranı yüzde elliyi aşmış durumda. HDK’nin gövdesini örgütler oluştursa da ona can veren kadınlar, LGBTİ’ler ve bağımsızlar oldu.
HDK, bir yandan yeni bir örgütlenme pratiği yaratırken diğer yandan da örgütlü yapıların biçimini değiştirdi. Sol örgütlerden çeşitli sebeplerle ayrılan veya örgütlenmeyen insanlar sol örgütlerle aynı zeminde siyaset yapmayı öğrendi. Örgütler de kendi dışlarında ama çeperlerinde duran bu insanların neden örgütlere katılmadığını daha yakından anladı. HDK hem değiştirdi hem de yol yürürken kendi değişti.
Şimdi artık başka bir aşamadayız. HDK bir omurga olarak ortada duruyor, bir de Halkların Demokratik Partisi (HDP) var. HDP, 27 Ekim Pazar günü Ankara’da, büyük kongresini yaptı. Kongrenin sloganı, 1968’den bize miras kalan ve Gezi’de dilimize pelesenk olan "Bu daha başlangıç" oldu.
DBH’in 2009 haziranında yayınladığı metinde şöyle denilmişti, "Geleneksel siyaset, halkı bir siyasi seyircilik konumuna soktu; bizler en küçük azınlığın dahi temsiline imkan sağlayan bir temsili demokrasiyi doğrudan demokrasiyle birleştiren bir yapılanma ile demokrasiyi, azınlığın çoğunluğa tabi olduğu formel bir yöneten yönetilen ilişkisi olmaktan çıkarıp ötekinin hakkının önceliğini tanıyan bir yaşam biçimi haline getireceğiz." Bugün HDK'nin 121 asıl, 30 yedek genel meclis üyesi var, HDP'ye de 81 asıl 30 yedek parti meclisi üyesi seçildi. HDK ve HDP’de bütün kararlar birlikte toplanacak olan bu 262 kişilik mecliste alınacak. Neredeyse bir genel kurul büyüklüğündeki bu meclis dört yıl önce söylenen doğrudan demokrasiyi işletme noktasında epeyce yol alındığını gösteriyor. Neredeyse her kararın, tartışılarak ve mutabakatla alındığı bu meclislerde oylama neredeyse yok gibi. Başvurulan birinci yol: uzlaşma.
HDK’nin genel kurulunda ve HDP’nin kongresinde bölgede yaşanan devrimler ve halk isyanlarına önemli vurgular yapıldı. Tahrir’le Gezi’yi, Rojava’yla Gazze’yi buluşturmaya dönük enternasyonalist çizgi içselleştirildi.
HDP’nin kongresinde en heyecan yaratan anlardan birisi ODTÜ’de direnen öğrencilerin toplu halde kürsüye çıktığı an oldu. Anında; her yer ODTÜ her yer direniş sloganı patlayıverdi. Eşbaşkan adaylarından birisi eski bir ODTÜ’lü olunca, bir de Dev-Genç Başkanlığı yapmış bir ODTÜ’lü olunca, öğrenciler daha bir sahiplendi kongreyi. Ertuğrul Kürkçü de konuşmasında, ODTÜ’lülere selamı çaktı, en kısa zamanda bayrağı gençlere teslim edeceklerinin sözünü verdi.
Suavi söz aldığında Eşber Yağmurdereli’yle yaşadığı bir anısını anlattı: Bir dost meclisinde muhabbeteyken elektrikler kesilmiş, karanlıkta kalanlar paniklemiş, "Şimdi ne yapacağız, karanlıkta kaldık" diye söylenenler olmuş. Eşber Yağmurdereli vakur sesiyle, "Yardıma ihtiyacı olan var mı?" demiş. HDP de, bugüne kadar hep karanlıkta bırakılan hep ezilen ama her defasında mücadele etmekten vazgeçmeyen insanlara yardıma geliyor...
Kongreye sözleri Murathan Mungan’a ait olan Fırtına adlı Yeni Türkü şarkısı ses verdi. HDP’yi en iyi anlatan şey herhalde bu şarkıydı. Sözlerini bir daha hatırlayalım...
Bak işte yaklaşıyor fırtına
Bak yine yükseliyor dalgalar
Yollardan sonra
Yıllardan sonra
Şarkılar söylüyor çocuklar
Yollardan sonra
Yıllardan sonra
Yeniden yanyana onlar
Ne geçmiş tükendi
Ne yarınlar
Hayat yeniler bizleri
Geçse de yolumuz bozkırlardan
Denizlere çıkar sokaklar
Umuda yolculuk diye mutlu günlere yelken açan HDP’nin yolu açık olsun. (AS/HK)