Meme… Kadınlığın, dişiliğin sembolü… Kadın bedeninin “saklanması gerekilen” parçası.
Türkiye Meme Vakfı’nın verdiği bilgiye göre dünyadaki her 9 kadından biri meme kanseri tehdidi altında.
Avrupa'da her yıl yaklaşık bir milyon kadın meme kanseri nedeni ile tedavi görüyor. Dünyada her 3 dakikada bir kadın bu hastalığa yakalanıyor. Ve ne yazık ki, her 11 dakikada bir kadın, bu yüzden hayatını kaybediyor.
Türkiye'de meme kanseri, yüzde 24'lük oranla, kadınlarda en sık rastlanan 10 kanser türü arasında ilk sırada.
Tabular kadını, kendi bedenine yabancılaştırdıkça, bedeninden utandırdıkça erken tanı zorlaşıyor.
Hastalıkla karşılaşan kadındaysa utangaçlık, yerini saçların dökülmesinden, ilaçların yan etkilerinden ve son olarak memesiz –belki de ona biçtiği anlamıyla cinsiyetsiz- kalmaktan korkar olmak alıyor.
ABD’de yaşayan Hayat Önyüksel kadınların bu zorlu mücadelesine ışık olacak, meme kanseri tedavisinde oluşacak hasarları aza indirgemek üzerine çalışmalar yürüten bir bilim kadını.
İlk kez bir kadın "Yılın Mucidi" oldu
Prof. Dr. Önyüksel'e, 2003’te Illinois Üniversitesi tarafından kanser ilaçları alanında yaptığı buluşlar ve araştırmalar nedeniyle "Yılın Mucidi", kadınların korkusu meme kanserini tedavi edebilecek ilaçlar geliştirdiği ve laboratuvarında çok sayıda kadın doktora öğrencisi yetiştirdiği için de 'Yılın Kadını' ödülleri verildi.
Önyüksel’in diğer araştırmacılarla birlikte Barack Obama’nın teşvik planında National Institutes of Health /Ulusal Sağlık Enstitüsü’ne (NIH) araştırmalar için önemli miktarda bütçe ayırması üzerine teklif hazırlamakla geçirdiği vaktinden çalıp ona sorularımızı sorduk:
Meme kanserinin tedavisi üzerine yaptığınız çalışmalar nedeniyle 2003'te yılın mucidi ödülünü aldınız. Altı yılda çalışmalarınız nasıl ilerledi? Özellikle tedavinin yarattığı zararları bertaraf etmesine yönelik çalışmalarınızın uygulamaya dönük etkileri nasıl oldu?
2003'te bana yılın mucidi ödülünü verdikleri zaman meme kanseri ile çalışmalarıma yeni başlamıştım. Aslında o sene bana başka konulardaki patentlerim (buluşlarım) üzerine ve istikbal vaat eden meme kanseri tedavisi üzerine orijinal fikirlerimden dolayı ödül verdiler.
O zamandan beri geçen sürede bu fikirlerimi hayata geçirmeye çalışıyorum. Ancak şunu belirtmek isterim ki yeni bir ilacın fikir safhasından hastanın kullanabileceği duruma gelmesi ortalama 15-20 yılı alır. 2003'ten bu yana meme kanseriyle ilgili çalışmalarımızı anlatayım.
Klinikte şu anda başka bir formül olarak kullanılan kanser maddesini (paclitaxel) bizim patentini aldığımız hedeflenmiş ilaç taşıyıcı sistemiyle yeni bir formülasyonunu geliştirdik.
Bu yeni formülasyonu meme kanserli fareler üzerinde denedik. İlacın etkisi (aynı dozda) şuanda klinikte kullanana göre çok daha fazla arttı (beş misli) ve ilaç yan etkisi hemen hemen hiç görülmedi.
National Cancer Institute/Ulusal Kanser Enstitüsü (NCI) 2007 yılında bizim formülasyonumuzu, klinik çalışmalarına başlatılabilecek duruma kadar geliştirmek için, yarışmalı bir başvuru sonucu seçti. Şuanda NCI benim laboratuarımdaki aşamasından alıp daha ileri safhaya geliştiriyor. Bu devletin verdiği bir hizmet.
Ben ayrıca özel sektörden de destek alarak kendi laboratuarımda başka bir kanser maddesini yine bizim patentini aldığımız hedefli taşıma sistemlerinde geliştiriyorum. 2008'de Novartis firması benim laboratuarımla bu konuda bir anlaşma imzaladı.
Yani özetle buluşumuz şuanda insanlar üstünde denenebilecek şekle dönüşme aşamasında.
Meme kanseri artışı ve kadınların bu hastalıkla mücadelesi üzerine neler söylemek istersiniz? Kadınlara yol gösterici olacağını düşündüğünüz önerileriniz var mı?
Benim çalışmalarımın amacı kanserli hastayı kısa zamanda etkili bir şekilde ve aynı zamanda hastanın yaşam kalitesini bozmadan tedavi edebilmek.
Tabii ki ilaçla tedavinin üzerine psikolojik ve sosyal tedaviler de gerekli ama benim o konuda önerilerde bulunmam doğru olmaz.
Ancak şu bir gerçek ki çok düzenli bir yaşam, sıhhatli yemek, yeterli uyku ve hareket meme kanserinin önüne geçebilir veya geciktirebilir.
Teşhis konulduktan sonra sıhhatli yaşama devam etmek ve bu hastalığı yeneceğine inanmak çok önemli.
Umarız çalışmalarımız ileride hastaların kolaylıkla tedavi görüp kolay iyileşmelerini sağlayacaktır.
Umarız bu çalışmalarda saç dökülmesi, kusmalar, halsizlikler uzun süre hastanede ilaca bağlı kalmalar ortadan kalkacaktır.
Meme kanserine yakalanmak da kadın olmak da zor. Ama bir bilim kadını olmak da kolay değil. Biraz da kendinizden bahseder misiniz?
Annem ve babam İstanbul'da büyümüş, okula gitmişler. Evlendikten sonra Ankara'ya yerleşmişler. Annem Fransızca babam da kimya öğretmeniydi. Dört kardeşin ikincisiyim. Ankara Kolejini ve ardından Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi'ni bitirdim.
Milli Eğitim Bakanlığı'nın bursu ile Londra'ya doktora yapmaya gittim. Doktoradan sonra Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak görevlendirildim. Yedi sene çok uğraştım.
Türkiye'de araştırma yapabilmek için olanaklar o dönemde çok kısıtlıydı. Sonunda ABD'ye geldim.
Buradaki olanaklar çok daha geniş olduğundan Türkiye'de yapamadığım çoğu yapmak beni mutlu etti. Ayrıca eşim İbrahim Önyüksel'le ABD'ye geldiğimin ilk senesi tanıştık, ikinci senesi evlendik ve üçüncü senesinde oğlumuz Cem dünyaya geldi.
Yeni bir memlekete, yeni bir iş hayatına ve evliliğe –Türkiyeli bir kadın olarak- alışmam kolay olmadı. Özellikle ailemden memleketimden uzakta olmak zordu.
Ama şimdi o zor geçen günlerin karşılığını verimli bir şekilde alıyorum. Çok doğru bir yolda ilerlemiş olduğuma inanıyorum. Daha yolumun sonuna gelmedim. Umarım bu uğraşlarımın insanlığa yapacağı olumlu etkiyi görebilinceye kadar yaşamımı sürdürebilirim. Tabii eşimin ve oğlumun desteklerinin benim başarımda payı çok büyük. (EZÖ)