Gülse Birsel'in Ankara katliamı sonrası Hürriyet'teki "Hayatı durdurmuyorum!" başlıklı yazısını okumuşsunuzdur. Bilmeyenler için bir kısmını burada alıntılayalım:
"Acı, öfke ve isyandan içimiz şişiyor, evet. Siyaset duygularımıza tercüman olmuyor, güven vermiyor. Terör örgütleri cirit atıyor. Siz de hayatı durduralım diye tepki vermek istiyorsunuz. Ama bağcı dövmektense üzüm yiyelim. Hayatı değil öfkemizi durduralım."
Peki nereden çıkmıştı bu “hayatı durdurma” meselesi? Katliamın ardından sendikaların ortak çağrısıydı. Yani çağrıya kulak veren avukatlar duruşmalara, doktorlar hastanelere, öğretmenler sınıflara gitmedi. Kimi vatandaş evinden çıkmamayı kimisi ise yürüyüşe katılmayı tercih etti. Hayatı durduranlar, o günlerini, memleketin gördüğü en büyük saldırıya kurban gidenleri anarak geçirdi.
Biliyoruz ki hayat bazen kendiliğinden durur. Bunu, yeteri kadar acıklı olan bir durumu daha da ajite etmek için söylemiyorum. Hayat bazen durur.
İçinizden gülmek, uyumak, yemek yemek, çocuğunuza bakmak, işe gitmek gelmez. Perişan düşersiniz. Parmağınızı kaldıracak haliniz olmaz. Her şey manasız gelir, nasıl nefes alabildiğinize şaşırırsınız. Elinizde değildir, öyledir.
Başkentin göbeğinde barış mitingine katılan 100 insanın öldürülmesi, yüzlercesinin ise yaralanması, azıcık insan olabilen herkeste bu duyguları yaratmıştır. Her bir kişide aynı duyguya yol açması mümkün değil ama insan olanın elbet kalbi ağrımıştır. Bu bahsettiğimiz, meselenin insani boyutu. Bir de politik yönü var.
O gün Ankara’da barış mitingini düzenleyenler “hayatı durdurma” çağrısı yapan sendikalardı. O gün orada, ortak çağrıda bulunanların kardeşi, eşi, arkadaşı öldü. Dolayısıyla, iki gün boyunca grev kararı almalarından daha doğal bir şey olamaz.
İkincisi de, hayatı durdurma eylemi göz göre göre gelen bir katliama tepki göstermek amaçlıdır. Gerek hükümetin gerekse devletin açıkça ihmalinin bulunduğu bir patlamaya karşı grev kararı almaktan daha normal ne olabilir? Mesele, Birsel’in bahsettiği gibi, bağcı-üzüm ilişkisini çoktan aşmamış mıdır? Greve giden doktorlar, avukatlar, akademisyenler, işçiler, üniversite kampüslerinde derse girmeyerek anma düzenleyen öğrenciler, patlamayı gerçekleştirenlerin ekmeğine, katliama yol açan örgütlenme ağlarını açıkça kınayamayanlardan, hatta yeri geldiğinde destekleyenlerden daha mı fazla yağ sürmüştür?
Hiç sanmıyorum. Grev kararı almak, demokratik bir haktır. Tıpkı öğrencilerin dersleri boykot etmeleri, barış nöbeti tutmaları gibi. Sendikalar da “Hayatı durduruyoruz” diyerek bu demokratik haklarını kullanmışlardır. Kaldı ki “hayatı durdurmak” öfkeye yenilmek değil, yas tutmanın bir parçasıdır. Zannediyorum bunun da en az grev kadar insani bir hak olduğunu söylersek, yanlış konuşmuş olmayız. (BK/NV)