3 kasım tarihinde cumhuriyet kurulduğu günden bu yana devlet tarafından sürdürülen bir görev daha devletin sorumluluk ve yükümlülüğü dışına çıktı. artık devletin "hastanesi" yok.
bu, 2002'den beri akp'ce gerçekleştirilen sağlıkta dönüşüm programı'nda yeni bir döneminin başlangıç tarihi.
bir yıl önce 02 kasım 2011'de resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren "sağlık bakanlığı teşkilat yapısını düzenleyen 663 sayılı kanun hükmünde kararname" sağlık bakanlığı'nı(sb) "halkın sağlığından sorumlu bir makam" olmaktan çıkarmıştı. kararnameye göre uygulamanın başlangıç tarihi bir yıl sonrası yani 3 kasım 2012'ydi. şimdi uygulamaya geçildi.
yeni yöneticiler: "genel sekreter"
ölüm orucuna dönüşen "açlık grevleri" ve "taksim'e tünel yapılması" gibi güncel ve önemli konuların arasında sessiz sedasız yürürlüğe giren bir değişim oldu bu. ama sesi sonra çıkacak!
ilk anda vatandaşı doğrudan ilgilendiren bir yanı yokmuş gibi görünebilir.
kararname uyarınca önce bir "kamu hastaneleri birliği" başkanı atandı, sonra da ona bağlı olarak çalışacak ve illerdeki hastanelerin yönetiminden sorumlu olacak, sağlık kamuoyunda "ceo" diye yazılan ('siyu' diye okunan) "genel sekreter"ler belirlendi.
"atandı" değil "belirlendi" diyorum, çünkü bunlar statü olarak birer "devlet memuru" değil, bir "sözleşme" ile görevlendirilen kişiler.
sözleşmenin içeriği ve taraflarının kim olduğunu bilemiyoruz. çünkü sağlık bakanlığı konuyla ilgili bilgilendirme amacıyla hazırladığı internet sitesinde(1) bundan söz etmiyor.
orada sık sorulan sorular başlığı altında yer verilenler içinde bu yok.
zaten iki kişi arasında yapılan sözleşmenin kamusal yanından kim söz edebilir ki!
halkın vergileriyle kurulmuş ve yine halkın vergileriyle kurulmuş okullarda okuyan hekimlerin, hemşirelerin ve sağlık personelinin hizmet verdiği "kamu hastaneleri"nin sahipleri artık bu "genel sekreter"ler.
bundan böyle ankara, izmir'de "iki", istanbul'da "beş" ve diğer illerde "bir" olmak üzere toplam 87 yönetici daha önce sb 2011 istatistik yıllığı'nda(2) belirtilen "840 hastaneyi "(yazıyla: sekizyüzkırk! adam başına "10 hastane" ediyor. sizin hiç on hastaneniz oldu mu!) istediği gibi yönetecek.
memur olmak ya da olmamak
yukarıda dediğim gibi onlar "devlete hizmeti" zorunlu kılan bir "memurluk" bağıyla bağlı değiller. onları yalnızca imzaladıkları ve bizim ayrıntılarını bilmediğimiz bir sözleşme bağlıyor.
bağlandıkları ise onlarla bu sözleşmeyi yapanlar.
"arada ne fark var" demeyin!
birincinin görevi "devlet"e ve onun vatandaşlarına hizmet etmek. ikincinin görevi ise kendisine sözleşmeyi imzalatana!
çıkarılan kanun hükmündeki kararnameye göre bu yöneticilerin görevleri "yönetimleri altındaki hastanelerin zarar etmeden hizmet veren bir işletme olmasını sağlamak" olarak belirlenmiş. altı çizilen ve koyu yazılan sözcüğü yeniden okuyun ve unutmayın. artık "hastane"ler yok "işletme"lere gideceğiz hastalanınca!
bunun ötesi onların işi değil.
bakanlığın söz ettiğim bilgilendirme sitesindeki sorulardan biri şöyle:
- soru: yeni yapıda sağlık özelleştiriliyor mu?
- cevap: hayır, özelleştirilmiyor. özelleştirme, kamu mülkiyetinde bulunan varlıkların mülkiyetinin özel sektöre aktarılmasıdır. khk'da buna yönelik herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır.
ama şu soru da, yanıtı da orada yok:
"devletin mülkiyetindeki -dolayısıyla sahibi halk olan- hastaneleri devletin memuru olmayan 'sivil' kişiler, 'kârlılık' temelinde yönetecekse bunun adı özelleştirme olmuyor mu?"
hükümete ve sağlık bakanlığı'na göre, belli ki "olmuyor!"
o zaman devletin yönetimini de "kişilere" devredelim, onlar yönetsin!
"zaten öyle" mi diyorsunuz. o halde, bunu açıkça söyleyelim, sakıncası ne! neden 'tevil' ediyoruz!
satmaktan daha kolay
eğer halkın son karar verici ve demokrasinin yürürlükte olduğu bir ülkede yaşıyorsak, başka sorular da var sorulması, üzerinde durulması ve toplumca tartışılması gereken: örneğin;
- soru: devlet sahibi halk olan bir kurumu bu defa "satmak" da değil, istediği gibi kullansın diye bir "sivil" kişiye nasıl verir?
- cevap: verir! kararname çıkarttık ya!
- soru: bu kurumda bu 'sivil kişi'nin yönetimi sırasında, olumsuzluklar yaşanırsa, devlet bunun sorumlusu olacak mı?
- cevap: hayır! sorumlular 'genel sekreterler'lerdir!
bunlar 663 sayılı khk ile ilgili anayasa mahkemesinde iptal davası açılmışken yaşanmaktadır.
sağlık ve sosyal hizmet emekçileri sendikası tarafından yapılan bir açıklamada belirlenen genel sekreterlerin birçoğunun "akp ile adaylık, yöneticilik gibi siyasi bağlarının" olduğu, "neredeyse tümünün 'yandaş' sendika üye ve yöneticileri olduğu" iddia edilmektedir.
eğer böyleyse bunun anlamı, akp'nin bir kere daha, bu alanda siyasi olarak kadrolaştığı gerçeğidir.
bu uygulamanın da sağlıkta dönüşüm programı'nın diğer unsurları gibi "sağlık ve sağlıklılık" yaratmayacağı açıktır.
türk tabipleri birliği'nin öncülüğünde 15 örgüt de aynı düşüncede olmalı ki kararnamenin yürürlüğe girmesinden sonra 6 kasım'da bir araya gelerek bir açıklamada bulundular(3) ve kararname çerçevesinde gerçekleştirilenlere karşı "ortak mücadele" başlatacaklarını duyurdular.
yaşadığımız daha önemli gündem maddeleri olsa da "sağlığını ve sağlıklılığını" düşünen insanların ve onun oluşturduğu bu toplumun sağlık alanında olan biteni daha yakından izlemesi, birbiriyle paylaşması, yapılan yanlışlara, adaletsizlik ve hukuk dışılıklara itiraz etmesi ve son noktada da "hastanelerine sahip çıkmaları" gerekmektedir.
çünkü her şeyin başı da, sonu da "sağlık"tır. (mk/hk)