Ben Uçtum Sen Kaldın filminden bir sahne.
Bu yıl altıncısı yapılacak Ege Belgesel Film Günleri’nde birbirinden değerli çalışmalar yer alıyor. Filmlerin geneline baktığımız zaman toplumsal hafızamızı kuvvetlendirmek adına bu çalışmaların ne denli önemli olduğunu göz ardı etmemek lazım.
Geçmiş dönem tanıklıklarına dayanan çalışmalar da bu toplu sunumun önemli bir bileşeni. Birbirinden bağımsız düşünülemeyecek can yakıcı sorunlar, insan hakları ihlalleri, göç hikâyeleri, ötekileştirilmiş kimlikler, faili meçhuller, kentler, insanlar, mekânlar ve hayata dair her şeyi bu sunumun toplamında izlemek mümkün.
14 Mayıs’ta başlayıp dört gün sürecek belgesel film günlerinde neler var biraz daha yakından bakalım...
İlk gün, Veysi Altay’ın yönetmenliğinde Faîlî Devlet filmi ile başlıyor. Film, “1990-1996 arasında Cizre’de devlet tarafından kaybedilip infaz edilen insanların hikâyesini, kayıp ailelerinin ve katliamlarda yer almış bazı itirafçıların anlatımıyla birlikte” ele alıyor.
Ardından Saç geliyor, Serdar Güven’in yönettiği film, “Sahibinin başından kesilerek ayrı düşen saçın, yeni sahibinin başında yerini alana kadar yaşadığı gurbetçiliğin öyküsünü” anlatıyor.
Michael Glawogger’in yönettiği İşçinin Ölümü’nün konusu ise şöyle: “Ukrayna'daki kaçak madenciler, Pakistan'daki gemilerin teçhizatını söküp parçalara ayıran işçiler, Nijerya'daki kasaplar, Endonezya'daki kükürt madencileri ve Çin'deki çelik işçileri.”
Aynı günün diğer bir çalışması ise Can Candan’ın yönettiği Benim Çocuğum. Çocukları LGBT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans) bireyler olan Türkiyeli bir grup anne ve babaya odaklanarak, bu cesur ve ilham veren ebeveynlerin hikâyelerini seyirciye taşıyan uzun metraj bir belgesel.
Lice’den Rusya’ya hikâyeler
İkinci gün hikâyeleri de birbirinden önemli içeriklere sahip. Ersin Çelik’in yönettiği Gerçekleri Yazdım/ Lice Defteri ile başlıyor. Belgesel, Diyarbakır’da Ahmet Tektaş (83) isimli yurttaşın, 1945 yılından bu yana tuttuğu günlüğe ve Tektaş’ın öyküsüne odaklanıyor.
Dünyayı Kurtarmaya Çalışanlar; küresel ekonominin dayatmalarıyla hepimizin yaşamını doğrudan etkileyen besin zincirlerine karşı, bu sürece seyirci kalmak istemeyen ve doğadan aldıkları güçle çözüm üretmeye çalışan Türkiyeli üç kişiyi konu ediniyor.
Metropolis ise polis şiddetine odaklanan bir çalışma olarak yerini alıyor.
İstanbul Meyhaneleri meyhane kültürüne odaklanırken, İşkenceyi Gördük de işkence mağdurlarıyla yapılan bir atölye çalışmasından kendi filmlerini yapanların hikâyesine değiniyor.
Günün son gösterimi ise Ayşe Funda Aras’ın yönettiği, Hemşinlilerin Rusya’dan öğrendiği pastacılık mesleğinin buralara geliş öyküsünü anlattırdığı Gurbet Pastası. Film sonrası yönetmenle bir söyleşi yapmak da mümkün olabilecek.
Mazgallarda ölenler
Mizgin Müjde Arslan’ın yönettiği Ben Uçtum Sen Kaldın, üçüncü günün ilk seyirliği: Film, İstanbul'dan Mahmur Mülteci Kampı'na uzanan bir yolculuk ile gerilla babasını arayan bir kadının hikâyesini anlatıyor.
Sınırın Ötesindeki Gelinler ise Türkiye ile Suriye arasındaki sınır evliliklerini konu alan bir belgesel. Davutpaşa’nın Külleri, Yolun Başında, Dom, Damocracy ise günün diğer belgeselleri.
Son günde de yine ilginç çalışmalar yer alıyor. Bunlardan biri de Mazgal: “Türkiye cezaevlerinde şimdiye kadar birçok kişi öldürüldü. Bu konuda, en büyük olaylardan biri de 24 Eylül 1996 yılında Diyarbakır Cezaevi’nde yaşandı.
“O gün, aile görüşüne giden tutuklular, asker, polis ve gardiyanların çivili kalas, sopa ve coplu saldırılarına maruz kaldılar. Olayda 10 tutuklu dövülerek öldürüldü, 23 tutuklu ise yaralandı.
“Ağır yaralı olarak ölümden dönen tutuklular, öldürülen tutuklulardan birinin annesi, cezaevinde olan bir tutuklu ile tutukluların avukatlarından biri ‘Mazgal’da olayı aydınlatıyor.
“Mazgal, ‘Bir insan nasıl dövülerek öldürülür’ sorusunu sorarak, olayın gelişimini ve tüm ayrıntılarını sinema perdesine yansıtıyor.”
Gökkuşağının peşinde çocuklar
Yaşam Marangozu; Dersimli halk ozanı Sılı Qız; Nilgün Eroğlu Maktav’ın yönettiği Büyük Umutlar ki Derviş Zaim’i anlatıyor; Zahide, Tahir, Hanım ve Diğerleri de günün önemli seyirlikleri.
Belgesel sinema günlerinin son misafiri ise Dilek Gökçin’in yönettiği Bûka Baranê/ Gökkuşağının Peşindeki Çocuklar.
Belgesel, 1989 yılında Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinin Befircan ya da Türkçe adıyla Karlı köyünde ilkokul öğrencilerinin okul bahçesinde çektirdikleri bir fotoğraf ile başlıyor. Fotoğrafın çekiminden 23 yıl sonra bu fotoğraftakilerden biri (İrfan) o fotoğraftakilerden bir başkasının (Aysun) düğünü için köye dönüyor. O fotoğraftaki sınıf arkadaşlarının çoğu bu düğünde olacak.
Bu belgesel, savaşın ve savaşla gelen baskı ortamının gündelik olarak yaşandığı bir köy ilkokulunda okuyan çocukların 90’lı yıllarda ve bugün neler yaşadığına ve barışa olan özlemlerine odaklanıyor.
Film sonrası yönetmen ve metin yazarı İrfan Aktan’la bir söyleşi de yapılacak. Tüm gösterimlerin kampusteki sinema kampus salonunda yapılacağı belgesel film günlerini sakın ola kaçırmayın. (UB/YY)