* Fotoğraf: Canva
"Bir sırrım var. İtiraf edemeyeceğim kadar uzun süredir saklıyorum bu sırrı... Sırrım şu: Yıllardır aktif bir şekilde haberlerden uzak duruyorum.
"Her zaman böyle değildim. 20 yıldır gazeteciyim; önceleri saatlerce haberleri takip eder, buna 'iş' derdim... Bilgilenmek, bir yurttaş ve gazeteci olarak görevimmiş gibi gelirdi. Üstelik bunu severdim de...
"Ama beş yıl kadar önce bir şeyler değişti."
Amanda Ripley, The Washington Post gazetesi için kaleme aldığı yazıda, bir gazeteci olarak haberlerden kaçınma eğilimini bu sözlerle anlatıyor.
Reuters Gazetecilik Çalışmaları Enstitüsü'nün 2022 Dijital Haber Raporu ise Ripley'nin bu konuda yalnız olmadığını gösteriyor.
93 bin 432 kişinin katıldığı araştırmanın sonuçlarına göre, çoğunluk haberleri düzenli olarak takip etse de katılımcıların yüzde 38'i sıklıkla ya da zaman zaman haber okumaktan ya da izlemekten kaçındığını söylüyor.
Bu oranın 2017 yılında yüzde 29 olduğunu düşününce insan ister istemez bu değişime neyin sebep olduğunu sorgulamadan edemiyor.
Bir yandan pandemi ve Rusya-Ukrayna savaşının devam ettiği, öte yandan hayat pahalılığının dünyanın hemen her ülkesinde hissedildiği, iklim krizinin ise her geçen gün daha fazla coğrafyayı etkilediği bir dönemde bu durumun muhtemel neden ve sonuçlarına biraz daha yakından bakalım...
Haber yorgunluğu mu, haberden kaçınma mı?
Öncelikle şunu belirtmekte fayda var. Birleşik Krallık merkezli medya ve siyaset okuryazarlığı platformu Shout Out UK'den Stella Weitz'ın da altını çizdiği üzere, burada "haber yorgunluğu" ile "aktif biçimde haberden kaçınma" tavrını birbirinden ayırmak gerekiyor:
"Haber yorgunluğu çeken bir kişi güncel konuları takip etmekle ilgilenmeyebilir. Fakat zaman zaman radyo dinlerken veya televizyon izlerken haberlere denk gelebilir ve böylelikle haberlere maruz kalabilir.
"Haberden kaçınma ise başka bir hikayedir. Haber okumaktan, izlemekten ya da dinlemekten kaçınan bir kişi haberlerle karşı karşıya kalmayı kabul etmeyecektir. Bazıları için bu reddediş belli başlı konular için geçerliyken diğerleri için tüm konuları kapsayabilir."
Haberlerden neden uzak duruyoruz?
Reuters Enstitüsü'nün bahsi geçen raporuna göre de insanları seçici bir şekilde haberlerden kaçınmaya iten belli başlı bazı faktörler var.
Örneğin, enstitünün araştırmasına katılan ve özellikle bazı konulardaki haberleri takip etmediğini söyleyen kişilerin yüzde 43'ü siyaset veya pandemi gibi konuların tekrar tekrar gündeme gelmesinden dem vuruyor.
Haberlerin morallerini bozması (yüzde 36), kendilerini tükenmiş hissettirmesi (yüzde 29), haberleri güvenilir bulmamaları (yüzde 29) ve haberlerin kendilerini güçsüz hissettirmesi (yüzde 16) de bu seçici kaçınma tavrını açıklamak için dillendirilen sebepler arasında.
Haberlerin güvenilir bulunmamasını şimdilik bir kenara bırakacak olursak; haberlerin kişilerin sağlığı üzerindeki etkisi ve pek çok kişinin hissettiğini söylediği güçsüzlük burada özellikle dikkate değer görünüyor.
Her gün bir "dünya başımıza yıkılıyor" hissi
"Pakistan'daki aşırı yağış ve sellerde yaklaşık bin 500 kişi hayatını kaybetti"
"6 milyon kişi savaşın başından bu yana Ukrayna'yı terk ederek başka ülkelere sığındı, 8 milyon kişi ise ülke içinde yerinden edildi"
"Haiti, Suriye ve Lübnan koleranın pençesinde"
"İklim krizi gezegen için varoluşsal bir tehdit"
Bunun gibi onlarca "felaket" haberi sosyal medyada ya da haber sitelerinde her gün karşımıza çıkarken biz bu haberlerden nasıl etkileniyoruz?
Ya da gerçekten etkileniyor muyuz?
Teknolojinin gelişmesi, sosyal medya ve 7/24 devam eden haber akışı ile birlikte dünyanın dört bir yanındaki travmatik olaylar ile ilgili haberlere daha çok maruz kaldığımızın altını çizen CNN'den Alexandra Pattillo, artık sürekli "dünya başımıza yıkılıyor" gibi hissettiğimizi söylüyor.
Bunun ise şüphesiz beynimiz üzerinde bir etkisi var.
Haberler karşısında "savaş, kaç ya da donup kal"
Travma tedavisi uzmanı psikoterapist Susanne Babbel'e göre, beynimiz travmanın sebep olduğu stres ile karşı karşıya kaldığında "savaş, kaç ya da donup kal" şeklinde formüle edilebilecek bir moda geçiyor:
"Travmatik bir olay ile ilgili bir şey yaşadığımızda ya da duyduğumuzda stres moduna giriyoruz. Bu moddayken kendimizi uyuşmuş hissedebilir veya algılanan tehdit karşısında aşırı aktif bir korku tepkisi gösterebiliriz.
"İdeal olan, algılanan tehdit ortadan kalktığında bedenin dinlenme anındaki iç denge durumuna dönmesidir. Fakat travmatik olaylara tekrar tekrar maruz kalmak, bedenin bu süreci gerekenden çok daha sık yaşaması, bunun da rahat bir iyileşmeyi sekteye uğratması anlamına geliyor.
"Bu süreci zaman içinde tekrar tekrar yaşadığımızda ise adrenal bezlerimiz bu durumdan yorulabiliyor."
Diğer bir deyişle, travmatik olaylarla ilgili haberlerle sık sık karşılaştığımızda, kabaca bir çeviriyle "felaket yorgunluğu" diyebileceğimiz bir halden muzdarip oluyor, karşımızdaki olay ne kadar acil ya da kötü görünürse görünsün daha az endişeli ve daha ilgisiz bir yaklaşım gösterebiliyoruz.
Haberlerin yarattığı stres karşısında seçerek ya da topyekün haberlerden uzak durmak da bu noktada pek çok kişi için bir çıkış noktası olabiliyor.
"Elimden bir şey gelmiyor" hissi
The New York Times gazetesinden Melinda Wenner Moyer'in de altını çizdiği gibi, büyük bir soruna ilişkin bir haberle karşılaştığımızda bir çeşit güçsüzlük, yetersizlik ya da acziyet hissi de yaşayabiliyoruz. Yani, bir kenara çekiliyoruz ve "elimden bir şey gelmez ki" diye düşünüyoruz.
Psikolog Paul Slovic bu durumu şöyle açıklıyor:
"Eğer sorun büyük, bizim yaptıklarımız küçük görünüyorsa, yapacağımız yardım önemli olabilse de yardım etmek o kadar da iyi hissettirmiyor.
"Bu umutsuzluk hissi ise zamanla sorunu görmezden gelmeye başlamamıza sebep olabiliyor. Eğer etkili olacağını hissetiğiniz bir eylemde bulunamıyorsanız o sorunla ilgilenmeyi bırakıyorsunuz çünkü bu sorunla ilgili düşünüp durmak size acı veriyor."
Yani, örneğin şöyle diyorsunuz: "Eğer silahlı şiddet ABD'de bu kadar çok insanı öldürüyorsa, ben bu konu hakkında ne yapabilirim ki?"
Sonuç yerine...
Söz konusu ister "haber yorgunluğu" ister bile isteye "haberden kaç(ın)ma" olsun, birbiriyle iç içe geçmiş bu iki durumun elbette burada ele almaya çalıştığımızdan çok daha fazla açıklaması olabilir.
Dahası, haberler ne kadar acı verirse versin her yurttaşın haberlerden kaçınma yoluna gitmediği, aksine şehrinde, ülkesinde ya da dünyada olup bitenleri takip edip kolektif bir biçimde harekete geçtiği de bir gerçek.
Ayrıca, habercilerin de bu noktada yaptığı veya yapabileceği şeyler var. Örneğin, insanlara bir fark yaratabileceği hissini geri kazandırmaya çalışan yapıcı gazetecilik yaklaşımı, yaşanan olayların ya da hayatını kaybeden insanların birer sayıdan ibaret olmadığını paylaştıkları insan hikayeleri ile okurlarına hatırlatmaya çalışan gazeteciler ve okurlarını sadece kötü habere boğmamak için günün ya da haftanın mutlu haberlerini okurlarıyla paylaşan haber siteleri bunlardan yalnızca birkaçı.
Öte yandan, haber okumaktan ya da izlemekten kaçınmak, yani bile isteye dünyada ya da ülkede olup bitenlerden haberdar olmamayı seçmek "demokratik süreç adına önemli değişkenlerden olan siyasi bilgi ve katılım" açısından bir dizi olumsuz sonuç doğurabilir.
Örneğin, şehrinizin olası bir depreme hazır olup olmadığını ve hazır değilse bunun sebeplerinin ne olduğunu bilmeden, kendinizin ve sevdiklerinizin güvende olduğundan nasıl emin olabilir ya da bir yurttaş ve seçmen olarak yerel ve ulusal düzeyde nasıl sağlıklı kararlar alabilirsiniz?
Veya ABD'den Polonya'ya kadınların kürtaj hakları için yaptıklarını, Jîna Mahsa Amini'nin ölümü sonrası her türlü devlet şiddetine rağmen inatla ve inançla protestolarını sürdüren İranlı kadınların göze aldıklarını bilmeden, feminist mücadelenizin eksik kaldığını hissetmez misiniz?
Haber okumamak, dinlememek ya da izlememek herkesin kendi iradesiyle karar vermekte özgür olduğu bir durum elbette.
Fakat yukarıdaki sorular sizin için de retorik, yani cevabı zaten belli olan sorular ise belki - biraz da haddimizi aşıp - şunu da sorabiliriz:
Bilmemek gerçekten mutluluk mudur?
Dünyadan kısa kısa...Bir araştırma: Afganistan'da 18,9 milyon kişi açlıkla karşı karşıya Afganistan'da gazeteci kadınların kurduğu ve ülkedeki insan hakları durumu, kadınlar, LGBTI+ toplumu ve çevre konuları ile ilgili haberler yapan Zan Times haber sitesinin aktardığına göre, Afganistan Yeniden Yapılandırma Özel Müfettişliği (SIGAR) raporu, Ağustos 2021'de tekrar Taliban yönetimine geçen yaklaşık 40 milyon nüfuslu ülkede 18,9 milyon kişinin yaşamı tehdit eden seviyelerde açlıkla karşı karşıya olduğunu ortaya koydu. Bir karikatür: ABD Kongre ara seçimlerinde Cumhuriyetçi Parti'nin hayal kırıklığı
Malum; konu Amerika Birleşik Devletleri'ndeki (ABD) iki partili siyasi olunca belli başlı bazı sembolleri var: Demokrat Parti için mavi renk ve eşek figürü, Cumhuriyetçi Parti için kırmızı renk ve fil figürü... 8 Ekim'de yapılan ABD Kongre ara seçimlerinde beklenen "kırmızı dalgayı" yaratamayan Cumhuriyetçi Parti ve eski başkan Donald Trump'ın hayal kırıklığı da Yunanistan basınına bu sembollerden biriyle yansımış... Bir twit: G20 Liderler Zirvesi başladı... Peki, İngiltere'nin başbakanı kimdi?
17. G20 Liderler Zirvesi, dün (15 Kasım) Endonezya'nın Bali adasında başladı. İki gün sürecek zirvede İngiltere'yi Başbakan Rishi Sunak temsil ediyor. Muhafazakar Parti ve İngiltere Başbakanlığı'ndan Boris Johnson'ın 7 Temmuz'daki, Liz Truss'ın 20 Ekim'deki istifaları sonrası Twitter kullanıcıları iğneleyici yorumlar yapmaktan kendilerini alamıyor: "Birleşik Krallık'ın G20'deki varlığı yerel gravürcülere büyük baş ağrısı veriyor." |
(SD)