* Yazının ilk kısmı için tıklayın.
AİHM, Sanoma Uıtgevers B.V. - Hollanda Büyük Daire Son Kararı ile (Başvuru no. 38224/03. 14 Eylül 2010) başvurucu şirkete Hollanda hükümeti tarafından 35.000 Euro ve artı kendilerine yüklenebilecek vergilerin ödenmesine karar vermiştir.
AİHM basın özgürlüğü bakımından gazetecilerin haber kaynaklarının ve bilginin korunmasının yaşamsal önemini vurgulamıştır. Bu nedenle "kaynakların belirlenmesine" veya haber kaynağının açığa çıkmasına neden olunacaksa eğer; haber kaynağının korunması konusunda "yasal koruma" olmalıdır. Yapılan müdahale sonucunda haber kaynağının kim olduğunun ortaya çıkmasına neden olunacaksa, ya da haber kaynaklarının korunması hakkına bir müdahalede bulunmak için "tehlikede olan ilkenin önemiyle orantılı" yasal usul kuralarıyla belirlenmiş "koruyucular" bulunmalıdır. Kısacası, iç hukuk mevzuatınızda yasal bir düzenleme ile gazetecinin haber kaynaklarının korunması sağlanmalıdır.
AİHM sadece kimlikleri açığa çıkacak haber kaynakları üzerinde değil, ama aynı zamanda gelecekte olası haber kaynaklarının gözünde de haber kaynaklarının korunması hakkındaki ilkeler ve olası haber kaynakları olumsuz etkilenmemeli ve bu ilkelerin itibarı korunmalıdır. Bu yüzden AİHM'si; "haber kaynağının kimliğinin açığa çıkmasına neden olan olumsuz kararın" sadece gazete ya da diğer yayınlar üzerinde etkili olmayacağını, aynı zamanda anonim haber kaynakları aracılığıyla dağıtılan bilgiyi almakta menfaati olan kamuoyunun üzerinde de zararlı etkileri olacağını belirtmiştir.
Nasıl bir koruma gerekmektedir?
Yasal koruyucu mekanizmaların başında, her şeyden önce bir yargıç ya da bağımsız ve tarafsız bir karar organı tarafından denetim yapılması güvencesi gelmektedir. Başka türlü söyleyelim; kurulacak olan ve var olması gereken yasal koruma sistemleri arasında haber kaynağı ile kaynak haberlerin her şeyden önce "bir yargıç" ve/veya "tarafsız bir karar organı" tarafından denetimi sağlanmalıdır ve böyle bir denetim mekanizmasının sağladığı bir "güvencenin" var olması gerekmektedir.
Gerekli denetim, yürütme organından ve ilgili taraflardan ayrı bir organ tarafından yapılmalıdır. Bu organ, böylesi bir materyal teslim edilmeden önce gazetecilerin haber kaynaklarının korunması ilkesine ve ağır basan kamu yararına ilişkin bir gereklilik olup olmadığını karara bağlayabilmelidir. Eğer bir kamu yararı yoksa haber kaynağının kimliğini ortaya çıkarabilecek bilgiye gereksiz erişimi de engelleyebilmelidir.
Suç soruşturma makamlarının acil talepler karşısında ayrıntılı gerekçeler göstermeleri pratikte pek mümkün olmayabilir. Ama en azından soruşturma sırasında "elde edilen belgelere ulaşılmadan ve kullanılmadan önce" bağımsız bir denetimin gerçekleştirilmiş olduğu durumlarda; herhangi bir gizlilik sorununun ortaya çıkıp çıkmadığı, çıkmışsa olay özelinde soruşturma ve kovuşturma makamlarının dayandığı kamu yararının, haber kaynağının korunmasına ilişkin genel kamu yararından daha üstün gelip gelmediğinin tespiti yeterlidir. AİHM'sine göre, böylesi haber kaynaklarının açığa çıkmasına neden olabilecek materyalin/belgelerin/bilgilerin teslim edilmesinden veya suç soruşturma makamları tarafından elde edilmesinden sonra denetimin yapılması, gizlilik hakkının özünü zedeleyecektir.
Aslında, pratikte en zor tespitlerden birisi de budur. Ama yargıç ya da bağımsız ve tarafsız diğer bir organın denetiminin önleyici bir niteliği bulunmaktadır. Herhangi bir açıklama öncesinde ve açıklama talebine ilişkin belgeye/bilgiye dayanılarak açıklama yapılmak istenen durumlar ortaya çıkabilir. Yargıç ya da diğer bir makama, adları ilgili materyalde ister geçsin ister geçmesin, böyle bir belgenin yayınlanmasının gazetecinin haber kaynaklarına ciddi bir zarar verme tehlikesi yarattığı gerekçesiyle haber kaynaklarını korumak için açıklama kararı vermeme veya sınırlı veya şartlı açıklama kararı verme imkânı tanınmalıdır (Nordisk Film & TV A/S - Danimarka kararı no. 40485/02).
AİHM'si kararında örneklendiği üzere, gazetecilerin belgelerine hukuka uygun olarak elkoyulabilmesi için, ön adli soruşturma açılması ve bir soruşturma yargıcının karar vermesi gereklidir. Hollanda'da bu konuda karar verme yetkisi bağımsız bir yargıç yerine bir savcıya verilmiştir. Savcı, diğer devlet memurları gibi, temel dürüstlük yükümlülüğüyle bağlı olmasına rağmen, usul bakımından, gazetecinin haber kaynağının korunmasına uygun olmayan menfaatleri savunan bir "taraf" olup, yarışan değişik menfaatlerin değerlendirmesini yapabilmek için gerekli objektiflik ve tarafsızlığa sahip biri olarak görülemez.
O halde, bu iş savcıların işi değildir. Ama tarafsız ve bağımsız bir yargıç tarafından "ön inceleme" yapılabilir.
İç hukuk mevzuatımızda "yasa" yapılması zorunludur. Böylece gazetecilerin belgeleri ve haber kaynakları üzerindeki denetimin güvenceye kavuşması sağlanacaktır. Aksi takdirde, soruşturma makamları, gazetecilerin tüm haberlerine, bilgilerine, belgelerine ve haber kaynaklarına el koyabilir. Savcılar da bu elkoymaya "göz yumabilirler", çünkü bu konuda yasal bir düzenleme yoktur. Böylesi bir durum hukukun üstünlüğü ile bağdaşmaz.
AİHM'si Büyük Daire kararında gerekli olan yasal, "koruyucu" usul kuralları bulunmaması nedeniyle soruşturma makamlarının veya yürütmenin gazetecileri "bilgi açıklamaya zorlamasının" Sözleşme'nin 10. maddesinin (2). fıkrasında böyle bir sınırlandırmanın "hukuken öngörülmemiş" olduğu sonucuna varmıştır. O halde, böyle bir sınırlandırma ölçütü yoksa, uygulamanın meşru olup olmadığını incelemeye de gerek yoktur. Hukuken öngörülmeyen yani yasal düzenleme bulunmayan bu durumlarda hak ihlal edilmiş demektir.
Yasal düzenleme yoksa eğer; herhangi bir müdahale halinde, gazetecinin haber kaynaklarını açıklamama hakkı ile haberlerinin, gazetecilerin elindeki belgelerin ve bilgilerinin "gizliliği" ihlal edilmiş olacaktır. Yani Sözleşme'nin 10. maddesinde korunan basın özgürlüğü ihlal edilmiş sayılacaktır. (Fİ/HK)