* Fotoğraf: Pixabay
Dünya sinemasına kazandırdığı “kült” filmlerle adından sık sık söz ettiren Güney Kore, özellikle son yıllarda dizileri ve müziğiyle popüler dünyada yükselişe geçerken, edebiyatı da ıskalamıyor. Ülkenin “yeni nesil” edebiyatçıları dünyanın en prestijli ödüllerine aday gösterilip onları kazanıyor, Güney Kore’den dünyaya seslenen yepyeni bir kuşak ve dil, sanat dünyasına yeni bir kök salıyor.
Han Kang’ın 2016 yılında, Vejetaryen adlı romanıyla, edebiyat dünyasının önemli ödüllerinden Man Booker’ı kazanmasıyla daha da dikkat çeken Güney Kore edebiyatına Türkiye’de de ilgi giderek artarken, yayınevleri art arda yayımladıkları yeni romanlarla Güney Kore edebiyatını buralarda daha görünür kılma “güzelliğine” öncülük ediyorlar.
Güney Kore’nin birbirinden başarılı yazarlarıyla Türkiye okurunu tanıştırmaya hız kesmeden devam eden yayınevlerinden biri de Doğan Kitap. Şimdiye kadar yayımladıkları hiçbir Güney Kore romanının “boş” olmadığını rahatlıkla söyleyebileceğimiz yayınevi, yepyeni bir yazarı karşımıza çıkardı: Kim Yeon-su.
Güney Kore’nin yakın tarihine yolculuk
Kim, günümüzde Güney Kore’nin en sevilen ve eserleri çok satan yazarlarından biri. İngiliz Edebiyatı eğitimi görmesinin ardından dünya edebiyatının birbirinden önemli yazarlarının eserlerini Korece’ye çevirirken kendi romanlarını yazmaya başladı. İlk romanı ülkesinde 1994’te yayımlandı, diğer eserleri de hız kesmeden yayımlanmaya devam etti. Dili, Arjantinli yazar Jorge Luis Borges’le kıyaslanıyor ve romanlarında varoluşçu bir bakış kendini gösteriyor.
Gelelim Kim’in Türkçeye çevrilen ilk romanına. Eserin ismi Mucize Çocuk. On beş yaşındaki Gim Conghun’un travmatik öyküsü eşliğinde bir ülkenin travmatik öyküsünü anlatıyor.
Annesi doğumdan sonra hayatını kaybeden ve babasıyla birlikte yaşayan Gim’in hayatı, babasının bir akşam birlikte eve dönerlerken yaptığı kazanın ardından ölmesiyle alt üst oluyor. Kahramanımız komaya giriyor, tıbben ölüm kararı alınmasından on beş dakika sonra hayata dönerek “Mucize Çocuk” lakabını alıyor.
Gim, komadan çıktığında artık bir mucizenin ta kendisi oluyor: İnsanların duygu ve düşüncelerini okuyabiliyor.
Bu yeteneği ortaya çıkınca, “Köstebek” olarak anılan Albay Gvon, Gim’in sorumluluğunu üstlenerek onu Üstün Yetenek Geliştirme Enstitüsü’ne kaydettiriyor. Kahramanımız, uzun zamandır askeri darbeyle iktidara gelen bir diktatörün yönettiği ülkede, sorgulanan ve işkence gören kişilerin zihinlerinden geçenleri okuyarak bir anlamda bu diktatör yönetimin “neferi” oluveriyor. Yakınlarını devlet katliamında yitirenlerin, türlü işkence görenlerin zihinlerinden bir sorgu sırasında neler geçeceğini, nasıl korkular ve acılar yaşayacaklarını hayal etmek bile zorken, henüz on beş yaşında bir çocukken bu gerçeklerle yüzleşmenin ağırlığını misliyle hisseden kahramanımız, Enstitü’den ve Albay Gvon’un peşine taktığı adamlardan kaçmakla geçirdiği yıllarda Güney Kore’nin acılarını, bir halkın özgürlük mücadelesini, hayatta hiçbir yakını kalmayanların yalnızlığıyla deneyimliyor. Bir de annesinin aslında ölmemiş olabileceği ihtimalinin karşısına çıkmasıyla, kaosun ortasındaki Güney Kore’de kendi kaosunu dindirmek için zorlu, hüzün dolu bir arayışa giriyor.
Roman, 1980 askeri darbesine odaklanıyor
Klasik edebiyatta köklü bir tarihi olan Güney Kore’de 1905 yılından itibaren dilde büyük bir değişim yaşanmaya başladı, konuşma diliyle yazılmaya başlanan modern bir edebiyat filizlendi. Bu edebiyat başlarda Kore halkına Batı tipi bir modernleşme empoze etmeyi hedeflese de özellikle son yıllarda dünyanın ilgisini toplayan eserlerde böyle bir modernleşme çabasından ziyade, ülke tarihinin katliam ve işkence dolu karanlık günlerini aydınlığa çıkarma çabası daha ön planda. Çeşitli dillere çevrilen hemen her eserde, ülkenin acıları taze hikâyeleri bir şekilde yerini alıyor. Mucize Çocuk da bir çocuğun yalnızlığa gömülmüş varoluş hikâyesinin paralelinde Güney Kore’nin en büyük yaralarından ve travmalarından biri olan, 1980 yılında iki binden fazla insanın devlet eliyle katledildiği Gwangju Katliamı’nı anlatıyor.
Korkuya sığınmak değil, acıdan beslenmek…
Mucize Çocuk, yalnızlığın, üzerimizde kurulan baskıların ve zulmün kaynağında korkularımız olduğunu zekice anlatan bir roman. Korkuya meydan okuyarak acısına sarılan, umut için mücadele eden bir çocuk üzerinden acının aslında nasıl büyük bir güç olduğunu büyük dil oyunlarına girmeden anlatması, romanın belki de en büyük başarısı. Tüm hikâyenin özeti ise, romanda bir karakterin kurduğu şu cümlelerde gizli: “Tüm acılar, korkulardan daha güçlüdür. Kişinin kendi acısı olduğu sürece. (….) Eğer başkalarının acısını samimiyetle hissedebilseydik, hiçbir devlet ya da otorite bireyi baskı altına alamazdı. Bu, başkalarının acısını korkudan daha fazla hissetmemiz gerektiği anlamına gelir. Eğer şimdikinden farklı bir ülke istiyorsak, başkalarının acısını kendi acımızmış gibi düşünmeliyiz.” (ÖK/AS)
Mucize Çocuk, Kim Yeon-su, Doğan Kitap, Roman, 264 sayfa