Herhangi bir 10 Nisan için…
Savunduğunuz değerlere ve yaşadığınız hayata gülümseyin… Vaktiniz varken!
Öldükten bir gün sonra “haber” olabilirsiniz. Haberin başlığı; “Acı kayıp!” Sonra yıllar geçmeye başlar, adınız mazide kalır. Çabucak unutulanlar içinde değilsinizdir. Hayatınız, unutulmak için değil hatırlanmak için yaşanmış bir hayattır. Kendiniz bile bazen böyle hissedebilirsiniz. Bu dünya nasıl bir dünya ve davanız nasıl bir dava?
Zaten sizin hayatınız uğruna yaşacak bir hayattır. Öyle yaşanmıştır. Yaşamınızı birçok değer adına anlamlı kıldığınız için unutulmaz olursunuz. Yıllar ve zaman acımasızdır. Ölümünüzden sonra bir gün hatırlandığınızda; adı zor anımsananlar arasında yerinizi alırsınız.
Onun hayatı, yaşanmaya değerdi. Hayatı, savunduğu gibi yaşadı. Herkes adını hatırlayacak.
Hep yaşanmıştır ve bilinen tekrarlardır. Ölümünüzden bir gün sonra adınıza methiyeler ve ilanlar yayınlanır. Yakın arkadaşlarınıza sizi sorarlar. Onlar da sizinle ilgili anılarını anlatırlar, akılda ne kalmışsa... Sizinle onun arasındadır anılarınız ama ölünce herkese anlatılabilir olur, nedense! Belki de nedeni, o ölmüştür ve artık olmayacaktır… Anılar, hüzün kokar. Bazen de geçmiş “gülümseten” anılarıdır, tebessüm ederek anlatırsınız.
Gülümsemek deyince, madem söz ölmüşlerden açıldı…1 Temmuz 1969 tarihli Cumhuriyet gazetesinde İlhan Selçuk “Onların istikballeri mazileridir artık” başlıklı bir yazı yazmış. Gazetelerde yayımlanmış iki politikacının, iki Cumhurbaşkanının el ele tutuşmuş oldukları fotoğraftaki gülümsemelerini eleştirmiş. Gazetedeki fotoğrafa bakıp “insan gülümsemesi” değil “politikacı gülümsemesi” dediği bu gülümsemenin ve politikacıların birbirine kavuşmuş ellerinin, “dost elleri” olmadığını kaleme almış.
İlhan Selçuk “gülümsemek ve dostluk” üzerine bu yazısında acaba başka neler yazmış?
“Gülümsemeden gülümsemeye fark vardır.
Bir çocuğun çiçek gibi gülümsemesi vardır, bir genç kızın hayat dolu gülümsemesi vardır, bir ihtiyarın nur gibi gülümsemesi vardır...
Yeryüzünde ne kadar insan varsa o kadar gülümseme vardır. (…)
İnsanlığın güzel yanları vardır. Suya vuran ışık güzeldir, ağacın yaprağı güzeldir, gökteki bulut güzeldir, şarkı söyleyen çocuk güzeldir, gülümseyen insan güzeldir ve çıkarsız dostluk güzeldir. ( …)
Yazık o insanlara ki, kişisel politika uğruna her şeylerini harcarlar…
Dostluklarını ve tebessümlerini bile…”
O, çok insanın davasına baktı. İlhan Selçuk’u savundu. Dostuydu. Ondan bahsederken hep gülümserdi. Aydınları, hapistekileri, işkence görmüş yurtseverleri, devrimcileri, gençleri, gazetecileri, gazeteleri ve en çok da Cumhuriyet Gazetesini savundu. İnandığı değerler adına savunma yaptı ve yeri geldi savunmayı savundu, yargılandı.
O gülümserdi. Davalar karşısındaki tebessümüyle yüzündeki aydınlıktı ona cesaret veren…
Gülümsemenin böyle bir gücü vardı ve Ona çok yakışırdı, eskiden…
Ona, Çağdaş Hukukçular Derneği tarafından 1996 yılı “Çağdaş Hukuk Mücadelesinde Emek Ödülü” verilmişti. Bu ödül üzerine Av. Ayfer Coşkun’un Onun hakkındaki izlenimleri…
“Ve siz, ille de siyah bir kalem sürüştürdüğünüz ışıl ışıl gözlerinizle işkenceye uğramış gencecik çocuklara umut dağıttınız. Kim bilir, kaçıncı kez İÇERİYE düşmüş yaşlı demokratlara direnme gücü aşıladığınız.
O yüzünüzden hiç eksik etmediğiniz gülümsemeniz, artık unutulmaya başlamış güzelim İstanbul Türkçenizle, saygı uyandıran gösterişten uzak ama donanımlı savunmanlığınızla unutulmayan bir kişilik çizdiniz. Hukukun yok sandığı, değil savunma hakkının yaşam hakkının çiğnendiği karanlık dönemlerde, ödün vermez tutumunuzla genç meslektaşlarımıza örnek oldunuz. Ayrıca inanıyorum ki, o hukuk tanımaz, astığı astık, kestiği kestik insanlara da yine alçak gönüllülükle hakkı, hukuku öğrettiniz. Hem de inceliğinizden hiçbir şey yitirmeden. Belki de en zoru buydu başardıklarınızın. Çünkü kolay değildi haksızlığa uğramış insanları, günlerce sabahın dokuzundan, akşamın beşine dek savunmak. Hapishanelerde örselenmiş gövdelerini görmek onların ve bir şeyleri yapamamanın acısını yüreğinde taşıyarak yine de sakin, inatçı mesleğini sürdürmek kolay değildi. Ve siz bunu başardınız” (Çağdaş Hukuk. Yıl 5. Sayı 50-51. Temmuz –Ağustos 1996. Sayfa 26.
10 Nisan 2013 tarihinden sonraki herhangi bir yılın günlerinden biri olan 10 Nisan’da gülümseyen bir fotoğrafını ya da adının geçtiği bir haber yayımlamak, bir iki satırla da olsa onu anmak, herhalde çok zor bir iş değildi ve değildir zaten.
Çok daha zor olan bir işi yapmaya çalışanlar var, çok şükür! İnatla ve sevgiyle ne kadar iyi bir iş yapıyorlar! Onun yaşanmaya değer hayatını, savunduğu değerleri ve davasını hatırlıyorlar geride kalanlara.
Onu, anıyorlar. Adının ve çabalarının akılda kalmasını istiyorlar. Çünkü bu “dava” böyle bir dava ve Onun dünyası, “Böyle Bir Dünya”…
Onun davasına hayatlarımızda her zaman yer vardır. Yoksa yer açın. Hayatlar, birazcık Onun hayatı gibi olabilirse ne kadar iyi olur… Onun bize mirası; tebessüm etmeyi sürdürmek, gülümsemek, cesaretli olmak ve inadına mücadeleyi ve doyasıya dostlukları yaşamak ve dostlukları unutmamaktır…
Benim için izahı çok basit. Birazcık Onu ve Onun mücadelesini sevmekten ibarettir, Ondan bana kalan. Onun öğretisine saygı duymak ve yaşatmak isteğidir, benim tutkum.
Gülümsemektir hayata… Olup bitenlere karşı tebessüm edebilmektir. Ondan öğrendiğim cesarettir, inançtır ve bu yüzden bazı şeylerin izahı bu denli basittir…
Ama eğer gülümsemeyi unutmuşsanız…
Dostlukları ve tebessümleri anmanız ve anlamanız çok zordur. (Fİ/HK)