Sessizlik, tecrübesizlik, direniş, diriliş, mücadele, kenetlenme, haykırış ve çıldırış… Galatasaray'ın bu sezon aldığı şampiyonluğu bu kelimelerle özetlemek mümkün. Galatasaray 2007-20008 sezonuna sessizlikle başladı. Altı maç ceza almıştı 19 Mayıs'taki Fenerbahçe maçında yaşanan olaylar sonrasında. Seyircisi yoktu, tam altı hafta boyunca boş tribünlere oynamak zorundaydı. Yönetim takımın başına teknik direktör olarak eski bir dostu Feldkamp'ı getirmişti.
73 yaşındaki Feldkamp gelir gelmez futbol yazarlarının eleştirilerine maruz kalarak başladı sezona. Gerçi çoğu da haksız sayılmazdı çünkü Alman Teknik Direktör sabıkalıydı, hem Galatasaray'ı hem Beşiktaş'ı rahatsızlığı yüzünden bırakmıştı. Takımın yıldız transferleri ise müzmin sakatlığı olduğu söylenen Lincoln ile Linderoth'tu. Ve Fenerbahçe'nin Sivas'a yolladığı Servet Çetin.
Yani tüm şartlar bu sezon Galatasaray'ın ligi şampiyon olarak tamamlaması olasılığının düşük olduğunu gösteriyordu. Çünkü Galatasaray yetersizlik içindeyken rakipleri art arda yıldız transferler yapıyor ve kendilerini daha sezonun başında şampiyon ilan ediyordu.
Ancak 34 hafta yaşananlar sezon başındaki tahminlerin hepsinin tersini çıkardı. Sessizlikle lige başlayan Galatasaray, yetersiz kadrosunu mücadele gücüyle takviye edip başa baş bir yarışa girdi. Feldkamp yine eleştirilmeye devam etti. Özellikle de Beşiktaş maçı öncesi takımın iki yıldızı Hakan Şükür ile Lincoln'ü kampa izinsiz çocuğunu ve arkadaşlarını çağırmaktan kadro dışı bırakınca. Bir kesim Feldkamp desteklerken bir kısım ona karşı çıktı.
Başta koyduğu kuralları uygulamakta haklı gibi görünse de Feldkamp, Almanya'da hastalanıp takımın başında Ankara deplasmanı görmeyince yani kendi kurallarına kendi de uymayınca savunulacak pek yanı kalmadı. Futbolcular da nihayetinde ona karşı tavır alınca yönetimin değişmesiyle sezonun bitmesine altı hafta kala Feldkamp istifa edip ülkesine döndü. Ne olduysa da o günden sonra oldu aslında. Kriz yönetiminde başarılı olduğunu defalarca ispatlayan yeni başkan Adnan Polat ve futbolcular el ele verip Galatasaray'ı şampiyonluğa taşıdılar.
Bu şampiyonlukta elbette en büyük pay futbolcuların oldu. Çünkü onlar ligin ilk haftasında seyircisiz son altı haftasında da teknik direktörsüz mücadele ettiler. Femdkamp'ın takımla birlikte Ankara deplasmanlarına gitmediğini de bu hesaba katınca sezonun yarısında sahada tek başlarına kaldılar.
Milliyetçi söyleme gerek yok
Sezonun bitiminde herkes Galatasaray'ın iyi futbol oynayıp oynamadığını tartıştı. Kesinlikle iyi futbol oynamadı Galatasaray. Ancak mücadele gücüyle yetersizliğini giderdi. Feldkamp'ın takıma oturtmaya çalıştığı kalabalık orta saha ve oyunu karşı takımın alanına yıkmak felsefeyle çıktı her maçına Galatasaray bu taktik de tuttu. Yani Feldkamp da teşekkürü hak ediyor.
Barış Özbek, Serkan Çalık gibi genç yetenekleri takıma kattığı, Song'un Afrika Kupası'na gideceğini hesap ederken devre arasında Emre Güngör'ü tranfer ettiği ve Galatasaray takım futbolunu yerleştirdiği için. Ama her şeyden önce futbolcuların inancı kazandırdı maçları. Sözün burasında şampiyonluğun mimarlarına haklarını teslim etmek gerekiyor.
Sezonun tüm maçlarında görev yapan, ilk başlarda Galatasaray taraftarının eski Fenerbahçeli sıfatı yüzünden önyargılı davrandığı ancak gösterdiği mücadeleyle önce saygı sonra da sevgili hak eden Servet Çetin, mevkisinin üçüncü adamıyken hatta satılmaya beklerken formayı sırtına geçiren Mehmet Topal, genç yaşına rağmen takımı sırtlayıp Sivas maçında attığı üç golle de şampiyonluğunu müjdeleyen Arda Turan, Galatasaray'ın en kritik maçlarında attığı gollerle takımının umudunu tazeleyen Ümit Karan ve uzun sakatlık döneminin ardından formasını sırtına geçirir geçirmez üstün performans gösteren Ayhan Akman en çok alkışı hak eden futbolcuların başında geliyor. Ki bu futbolculardan Ümit Karan hariç hepsi Euro 2008'in de aday kadrosuna çağrıldı. Ümit Karan'ın çağrılmama sebebi de futbolcunun beyanatlarından anladığımıza göre kendinde saklı.
Yabancı transferlerinden bir türlü yüzü gülmeyen takım neredeyse maçlarının üçte ikilik bölümüne tamamı yerli bir 11'le çıktı. Bu özellik basında sık sık takımın yarısı Brezilyalılardan oluşan Fenerbahçe'yle karşılaştırılmasına neden oldu. Hatta sambaya karşı çifte telli göndermesinde bile bulunuldu sahada. Ama ben kendi adıma bu milliyetçi söylemin çok da üzerinde durmak istemiyorum.
Rakip Fenerbahçe'yle karşılaştırıldığında bana kalırsa üzerinde durmamız gereken bir takımın futbol kritelerlerine göre üst düzeyde olması yani tesisleşmesini bitirmesi, kaliteli bir statta maçlarını oynaması ve kadrosunda dünyaca ünlü yıldızlara yer vermesine karşın diğerinin olanaksızlar içinde onu geride bırakması olabilir. Çünkü sezon başlarken Galatasaray'ın UEFA kriterlerine makyaj yaparak uyan bir stadı, ödenmesi zor bir borcu ve genç bir kadrosu vardı.
Dolayısıyla Fenerbahçe her anlamda Galatasaray'dan çok daha şampiyonluğa yakındı. Karşılaştırmayı bu sorunsallara göre yapmak bence daha objektif bir tartışma ortaya çıkarabilir.
Servet önce kızdı sonra barıştı
Sezonu bitirip de 10 Mayıs'a yani şampiyonluk gününe dönersek… Doğrusunu isterseniz tüm taraftarlar şampiyonluğa inanmakla birlikte akıllarından Fenerbahçe'nin Denizli'de son hafta bıraktığı şampiyonluk da yok değildi. Tedirgin başladı maça taraftar. Fenerbahçe maçı için hazırlanan "Çıldırın" marşı çalıyordu çalmasına ancak yine de çıldırmak için son düdüğü bekliyordu Ali Sami Yen.
Eski açık tarafındaki sahnenin maçın sonlarında kurulması yönetimin de az da olsa tedirginliği olduğunu gösteriyordu. Futbolcular ise oldukça gergin başladılar Gençlerbirliği Oftaş maçına. Özellikle de Ümit Karan. Karan'ın son dönem tüm takıma motivasyon veren Hasan Şaş'ın taktikleriyle maça çıktığı belliydi. Belki ilk kez bu kadar çok konuştu Galatasaraylı futbolcular sahada. Taa ki Arda Turan ilk yarının sonlarına doğru sahneye çıkıp Hakan Şükür'e güzel bir asist yapana kadar. Onun ardından Hakan Balta'nın jeneriklik golü geldi.
Ve nihayet Ali Sami Yen çıldırdı. Son düdükle birlikte futbolcular da taraftara eşlik edip çıldırmaya katıldı. Kupa töreni sezonun özeti gibiydi. Şampiyonluk kupasını Galatasaraylı futbolculara kimse takdim etmedi. Onlar tıpkı şampiyonluğu aldıkları gibi kupayı da kendi kendilerine kaldırdılar.
Futbolcuların maçın sonuna doğru sakatlanan Servet Çetin'i kupa törenine beklememeleri futbolcuyu biraz kızdırsa da daha sonra onu kucaklarına alıp podyuma çıkarmaları aradaki buzları eritti. Elbette kazanan daima haklıdır. Bu sezon da Galatasaray kazandı ve tribünler futbolcularla birlikte bu haklı zaferi çılgınca kutladılar.
Kupa töreninde, futbolcuların teker teker sahaya çağırılmasında taraftar tribünlerden ortak oldu bu sevince. En çok lige hızlı bir giriş yapan ancak ciddi bir sakatlık geçiren Uğur Uçar alkışlandı futbolcuların adı teker teker söylenirken. Taraftar vefa örneği de gösterdi onu alkışlarken. Sabri Sarıoğlu daha önceki yıllardan da bildiğimiz gibi yine amigoluğa soyunda kaptanı Hakan Şükür'ü çağırdı aralarına. Onlar saha taraftar tribünde eğlendi.
Her şey bir şampiyonluğa yaraşırdı. Bu yılın şampiyonluğuna yaraşırdı. Sade, coşkulu, abartısız… Bu tabloyu bozan ise kafes içinde canlı bir aslanın statta dolaştırılması oldu. Yönetici Yiğit Şardan'ın fikri olduğunu duyduğumuz bu sürpriz hiç de şık olmadı.
Hayvan hakları dernekleri haklı olarak tepkilerini verdiler. Umarız bu bir ders olur. Gecenin sonu ise yine Türkiye'ye özgüydü. Taraftar tüm uyarılara rağmen sahaya indi. Birden ortalık tamamıyla sarı-kırmızı oldu. Futbolcular da soyunma odasına girip sahayı da çıldırma sırasında taraftarına terk etti. (EA/GG)