1 Şubat 1979 tarihinde gazeteci Abdi İpekçi öldürüldü.
Gaziemir Belediyesi tarafından düzenlenen "Uğur Mumcu'yu An(la)mak" etkinliği için 24 Ocak 2010'da Gaziemir'deydik.
Belediye Başkanlığı "Seydiköy'den Gaziemir'e" başlıklı, kitabının daha ilk sayfalarını okumaya başladığınızda etkileneceğiniz enfes bir kitap hazırlamış.
Gaziemir'in ilk adı Seydiköy, Rumlara göre Sevdiköy. 1830 yılında "Yeni Şarka Seyahatname" adlı kitabında Mösyö De Lamartine Seydiköy için şunlar yazmış: "Bu köy İzmir'den iki fersah mesafede ormanlarla meşhur dağların eteğinde ve bağlarla bahçeler arasında güzel bir yerdir. Rum olan ahalisi çok çalışkan ve sebze yetiştirmekte çok mahirdirler..."
"Seydiköy'den Gaziemir'e" kitabını hazırlayanlar Engin ve Ercan Çokbankir'in emeklerine sağlık. Onlar 3. Kuşak Gaziemirliler. Dedeleri 1924 mübadelesinde Seydiköy'e ilk yerleşen ailelerden... Gaziemir 80 yıl önce 3.500 kişi, bu gün 125.000 kişi yaşıyor...
Kitapta şöyle yazılı: "Mübadele, 1922 sonrası Anadolu'daki Hıristiyan nüfus ile Batı Trakya'daki Müslüman nüfusun yer değiştirmesidir. Karşılıklı olarak yüzyıllardır yaşadıkları toprakların terk edilerek bilmediği topraklara göçerek verilen yaşam mücadelesidir. Kolay olmasa gerek. Zorluklar aşılacak "Göçmen gözyaşlarını su yerine içer" dedikleri gibi zaman akıp gidecektir. Evlatlar büyüyecek, torunlar sevilecek yaşam aynen devam ettirilmeye çalışılacak..."
Zaman akıp gitmiş... Sevdiköy'den mübadele ile giden Rumlardan topraklarını özleyen kaç kişi yaşıyor ve onların torunları eski topraklarını biliyorlar mı acaba? Yoksa mübadeleden sonra onların evlerinde Sevdiköy hakkında hiç kimse konuşmadı mı? Eski köylerini anlatmıyor mu kimse? O evlerde Sevdiköy'den geriye kalan hikâyeler yok mu? (Siz Sevdiköy adını, -kitapta da aynen böyle yazılı- Seydiköy olarak okuyun).
Peki ya Seydiköy'e gelenler? "Göçmen gözyaşlarını su yerine içer" sözünü yaşayanlar veya buna dair hikâyeleri dinleyerek Seydiköy'de büyüyen dünün çocukları, bu gününün yaşlıları.
Onların fotoğrafları kitabın daha ilk sayfasında yer almış... Yıllar sonra, bu kitabın daha ilk sayfalarında, sanki bir yerden tanıyormuşsunuz gibi tanıdık gelen Gaziemirli on dört kişinin fotoğrafı var. Belki de dedelerinin gözyaşlarını su gibi içerek büyüttüğü torunlar bu on dört kişi. Fotoğrafların altındaki şu cümle Gaziemir Belediyesi tarafından meydanlardan birine asılmalı:
"Biz Gaziemirliler, Seydiköy'ün çocukları, kökleriyle bu toprağa bağlı, umutlarıyla geleceği yönelmiş, tarihine saygısıyla onur duyan insanlarız".
İzmir Gaziemir Belediyesi Uğur Mumcu'yu An(la)mak Etkinlik Programında "Hukuk, Demokrasi ve Medya" panelinde Prof. Dr. Uğur Alacakaptan, Celal Başlangıç, Yalçın Bayer, Atilla Sertel, Gönül Soyoğul ve Erbil Tuşalp görüşlerini Seydiköylülerle paylaştı...
Tüm konuşmalar bittikten sonra sıra "Kapanış" konuşmasına geldi. Acaba Seydiköylülere, kökleriyle bu toprağa bağlı, umutlarıyla geleceğe yönelmiş, tarihine saygısıyla onur duyan insanlara ne demeliydim?
İlk işim "ben"i, "biz"e çevirmek oldu... Kapanış konuşmasını şöyle yaptım:
"Nasıl bir kapanış yapmalıyız? Ne söylemeliyiz? Ocak ayı Türkiye'nin gayri resmi tarihi gibi... 24 Ocak 1993 Uğur Mumcu öldürüldü. 19 Ocak 2007 Hrant Dink alçakça bir cinayetle katledildi. 18 Ocak 2010 Mehmet Ali Ağca serbest bırakıldı.
1 Şubat 1979'da Abdi İpekçi öldürüldü. Acaba, 1 Şubat günü gazeteciler Abdi İpekçi için M.Ali Ağca hakkında yazdıkları kadar haber yapacak mı? Yazı yazacaklar mı? 2010 yılından on yıl önce, Abdi İpekçinin öldürülmesinden 20 yıl sonra Abdi İpekçi'nin kızı Nüket İzet İpekçi sessizliğini bozdu. Hiç unutmuyorum. Beni çok etkiledi. 1 Şubat 1999 tarihinde Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nde şunları söylemişti. 'Katiller Kazandı. Biz kaybettik. Kutlu Olsun.' Belki bu sözler hala geçerli...
Birkaç gün önce Nüket İzet İpekçi'yi aradım. Sadece sesini duymak için... Bana çok önceden M.Ali Ağca'nın bu günkü görüntülerine hazırlandığını ve çok etkilenmediğini, şaşırmadığını söyledi... Ama başka şey daha söyledi ve ben onun dileğini sizlere emanet etmek, bu sözleri sizlere teslim etmek istiyorum. "Ortak Akıl" üretmeliyiz artık... Acılarımız, duygularımız ve öfkelerimiz... Ama artık çok daha geç olmadan ve yine çok geç kalmadan her şeye rağmen "ortak akıl" üretmeliyiz.
Bu günkü toplantıyı, 24 Ocak 2010 günü nasıl kapatmalıyım?
Erbil Tuşalp'in önerisini hayata geçirerek şöyle demeliyim; her AKP yazıldığında, söylendiğinde, anlatıldığında, eleştirildiğinde başına "Laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline gelen..." cümlesinin getirilerek kullanılmasını temenni ediyoruz... Bu birincisi...
İkincisi ise; bundan sonraki tüm toplantıların açış konuşmalarında veya kapanışlarında "Tekel işçilerinin mücadelesi adına..." isterseniz bir dakika isterseniz beş dakika alkışlayarak konuşmaya, tartışmaya başlayalım, bu ikincisi olsun...
Bu salonda, 24 Ocak 2010 tarihinde Uğur Mumcu için iki kelimeden ibaret bir cümle kuruldu. Prof. Dr. Uğur Alacakaptan "Ben affetmiyorum" dedi... Bu salonda bulunan bizler bu cümlenin tanıklarıyız...
Şimdi sizlerin görev ve sorumluluklarınıza "ben affetmiyorum" cümlesini teslim ederek, bu cümleyi sizlere bırakarak, bu cümleye tanık olan sizlerin "ben affetmiyorum" cümlesini aklınızda tutarak hepinizin çok yaşamanızı istiyorum... Hepinize sevgiler ve saygılar sunuyorum..."
Seydiköy'ün sakinleri Gaziemirlilerin dediğinden yola çıkarak; geçmiş tarihine saygı duyacak onurlu insanların çoğalacağı ve sadece onların yazacağı tarihler üzerine kurulu bir dünyayı umut etmek için yaşamak istiyorum. (Fİ/TK)