Ülkede uzun süredir bazı şeyler değişmiyor. Yine bir seçim ağzı ve yine aynı teraneler. Gayet de hızlı başlamış görünüyor.
Mesele HEDEP-AKP görüşmesi! Aslında görüşme de değil, mecburi temas halleri.
Olur da birbirlerine 'günaydın' bile deseler ‘çözüm süreci başladı’ lafları geliyor.
Ki bu durum artık bir esprisi konusudur. Mesela HEDEP’lilerin basın açıklamasında bir yandaş medya mikrofonu yer mi aldı? Demek görüşmeler yeniden başlamış takılmaları gelir.
Fakat bu durum artık kesmiyor olacak ki, 2015 sonrası ‘Anlaştılar’ tezi daha popüler oldu. Çözüme kimsenin inancı yok fakat anlaşma işleri ve bunun üzerinden kurulan komplolar tatlı geldiği için alıcı da bulabiliyor halen.
Fakat gel zaman git zaman bu durum, ciddi bir siyasal baskıya döndü. Ayrıca amorf bir hal alarak içeriğinden, zaman ve mekân bağlamından kopartılarak ‘suç’ kategorisine indirgendi!
Geçenlerde Fox TV ekranında beş gazeteci oturmuş ‘çok çok önemli’ bir meselede sunucunun heyecanlı ses tonu ve ‘burası önemli’ telkinleri ile kulaklarımızı vermemizi istedikleri konular konuşuyorlardı.
Bakalım ne demiş gazeteci arkadaş:
“Doğrudan bir arka kapı diplomasisi başlamış vaziyette. Çok sözleri dinlenen iki HEDEP yöneticisi, aynı arabaya bindiler ve iktidardan önemli bir isimle görüşmeye gittiler. Kürt meselesi, Kürt seçmenle diyalog vs. açısından sözü geçen biriydi. AK Parti'nin belirlediği bir mekâna gittiler. Meclis'ten bindiler arabaya, gözümle gördüm.
HEDEP güvenmediği için yazılı bir protokol istiyor, onu da AK Parti vermek istemiyor. Çünkü medyaya sızar ve Bahçeli, Cumhur İttifakı'nı terk eder. Bir taraftan CHP'yi bununla vurmaya çalışıyorlar, diğer yandan HEDEP'le görüşme yapıyorlar."
Gözlerle görülmüş! Burunla koku alınmış, kulaklarla aracın tekerlek sesleri işitilmiş.
Görünen şey üzerinden de kendisinin inanmak istediği bir senaryo çizilmiş, analizler şelale olmuş. Bize diyecek bir şey kalmamış. Ee tamam dağılalım…
Ya bu ve benzeri her konu, her söylem artık çok can sıkıcı.
Öncesi ve sonrası ile gerçek manada bir şiddet!
Özellikle HEDEP’in bu konuda net tavır alarak, bu şekl û şemalî kesinlikle reddetmesi gerektiğini düşünüyorum.
AKP ile görüşmek başka, hükümet ve onun icra makamları ile görüşmek başka.
Yok yani bir şeyleri çözmek için kimle görüşmek gerekiyor?
Sandy Tolan’ın o meşhur ‘Limon Ağacı’ romanının son cümlesi aklımda: "Düşmanımız, bizim sahip olduğumuz tek ortağımız."
Neyse, konu hem bu hem değil.
Zaten partinin kendisi açıklama yaptı çok geçmeden. “Cezaevlerindeki sorunlar ile ilgili Adalet Bakanlığı ile görüşme yapıldı, durumu kritik olan tutsaklar ile ilgili hazırlanan dosya verildi.”
Açıklama yapıldı yapılmasına, de kimin umurunda!
Ülke bu durumu iki gün boyunca her türlü hakaret ve destek eşliğinde magazinel bir konu olarak tüketti.
HEDEP ile ilgili tartışmalar yürütülüyor, fakat içinde onlar yok.
Yeni Türkiye kodlarında ilginç bir durum sayılmaz bu vaziyet.
Onlara söz vermek yerine yaptıkları ya da yapmadıkları üzerinden meseleleri magazine, adeta bir suç imiş gibi lanse eden her tutumu ve söylemi sarf etmenin müthiş bir konforu var.
Ülke yangın yerine dönmüşken, Ortadoğu ve dünyada muazzam değişimler varken, halkın önüne her türlü engel çıkarılıp siyaset yapılması engelleniyorken, tutuklanıyorken, çıkış için yapılan onlarca öneri, siyasal tespit, halklara dair mücadele gerçeği ve faşizme karşı duruşu görmeyip, bunu tek bir cümle bile olsa gündeme getirmeyip vayy görüşmeler oldu, gözümle gördüm demek ne muazzam bir şey değil mi? Faydalarını say say bitmez.
Mevcut siyasal gelenek, son kırk yıldır aktif siyaset yapan bir yapı.
Binlerce deneyimi var. Bir siyasal bilinci var.
Fakat her seferinde edilgen kılınan, sanki ne yaptığını bilmeyen ne konuştuğunu, kiminle nerede ne yapacağını ölçemeyen bir siyasal gelenek gibi gösteriliyor.
İktidarın çizdiği dünyanın, içeriğin dışına çıkamayan, ülkenin tek mücadele hattını görmemek için on takla atan fakat HEDEP’i sanki iktidar ile iş birliği yapıyor gibi sunan bu yaklaşımlar iktidara yarayan şeylerdir. Başka da kimseye yaramıyor, net!
HEDEP kimle hangi kapsamda görüşeceğini bilemeyecek yaş ve dünyada mı?
HEDEP iyimser beklentiler ile kendini avutan ya da üretimsizlik içinde intikam hezeyanları ile günlüğünü karalayana bir parti mi? Gerçek bir barış ve demokrasi dışında kıblesi ne oldu şimdiye kadar?
HEDEP’in her adımını böyle en irrite edici, en suçlayıcı yerden alıp ahkam kesmenin şüphesiz sömürgecilik aklı ile de yakından bağlantısı var. Kendini imtiyazlı gören aklın diğer herkese ve her şeye çizdiği sınırlar, dünyanın etrafını turlayan uyduların performansına rahmet okutur.
Steve Biko’nun "Siyah adam, kendi başınasın” uyarısı bugün HEDEP için de geçerli.
Beyaz adam, yani Türklük sözleşmesi içindeki egemen, zehrini herkese o kadar çok zerk etmiş ki, yalan ve gerçekler birbirine karışmış durumda.
Biko’dan devam edelim. Hani diyor ya “Beyazlar hem bizim kıçımıza tekme atıyor hem de bu tekmeye nasıl tepki göstermemiz gerektiğini dikte ediyorlar."
Şimdi bu hakikatin yanına ekleyecek bir şey bulabilir miyiz? Pek gerek de yok.
Yaşamını ortaya koyanlar söz sahibi olamıyor, birileri onların yerine konuşmak için can atıyor.
Neymiş anlaşmışlarmış, neymiş arka kapı diplomasisiymiş!
He yani herkese o hak var, hatta onların yeteneği olabiliyorken bu durum; HEDEP yaparken suç! Niye peki? Eee çünkü onlar yapamaz! Çünkü onlar öteki, onlar başarıya veya bir şeyleri hal etmeye layık değil, olamaz.
HEDEP, radikal bir şekilde bu duruma bir neşter atması gerektiğini düşünüyorum.
HEDEP sadece halka, seçmenine hesap verebilir. Toplumu savunmak için yan yana gelen milyonlardan sorumludur, bir gazetecinin fantastik aktarım halinden değil!
Cezaevinde ölen, sırf haksızlığa karşı geldiği için onlarca yıl ceza alan, sürgüne doğru amansız bir yola çıkmış veya sadece demokratik siyaseti talep ettiği için cezalandırılan on binlerin olduğu yerde; her şekilde her kanal zorlanır ve bunun diyalogu, diplomasisi ilgili kurum-yapılarla yapılır. Asıl ikiyüzlülük bu duruma cesaretlendirmekten kaçmaktır.
Valla biz de gözümüzle görmek istiyoruz siyasetin yapılabildiğini, çözümün geliştiğini.
De işte…