“İçimizde Sakladığımız Acı Her Taştığında Yıkıcıdır…”
Orijinal adı Truth (Gerçek) olsa da Gizli Dosya adıyla gösterimdeki film; Robert Redford’un (Dan Rather) donuk, Cate Blanchett’in (Mary Mapes) abartılı ve tüm filmi kaplamış, yan roldekilerin açıkça geri plana itilmiş oyunculuklarıyla, manipülatif haliyle ve gereksiz uzunluktaki süresiyle başarısız bir yapım olmuş.
James Vanderbilt’in ilk yönetmenlik denemesi olan ve Mary Mapes’in anı kitabına dayanan filmin senaryosunu Vanderbilt ve Mapes yazmış. Film, dönemin ABD başkanının görevindeki son günleri ve aynı zamanda yeniden adaylığı sürecinde geçiyor. Başkanlarının geçmişindeki olumsuz bir bilgiyi edinen Mary Mapes, uzman bir ekip kurarak bilginin üzerine gidiyor. Haberin oluşum sürecini ve ardından yaşananları anlatan film, bu içerik nedeniyle Başkanın Bütün Adamları ve Network adlı filmlere olan denkliğiyle de anılıyor. Bu iki film iki farklı yaşanmışlığı anlatırken, onların hizasına Gizli Dosya’yı sürüklemek mümkün görünmüyor. Sistemi teşhir bu iki filmin ortak paydasıysa, Gizli Dosya sadece bu teşhirin nasıl da ele yüze bulaştırıldığına dair olabilir. Filmin senaryo yazım kadrosuna o dönemin başkanı Bush’u da alsaydı, o zaman yapılan işe belki belgesel denebilirdi.
Öncelikle, bu filme doğru yerden bakabilmemizi sağlayan Başkanın Bütün Adamları filmine ve filme konu olmuş açlığın doruğundaki gazetecilere teşekkür etmemiz gerekiyor.
Gizli Dosya, insanları savaşa sürükleyen bir başkanın geçmişte savaşa gitmemek için askerlikten nasıl yırttığını ortaya koymaya çalışıyor. Kimse bu uzman ve pahalı ekibe bu haberi yapmayın demiyor. Haberi istedikleri gibi toparlayarak, yayına hazır hale getirdiklerine karar verip yayınlıyorlar. Kanıt olarak sundukları ve orijinali değil de kopyası olan iki belge, yaptıkları haberin asılsızlığının ispatlanmasında başkalarının elinde en büyük kanıt haline geliyor. Tam seçim arifesinde böyle bir haber yaparsanız ve ispatlayamazsanız, diğer başkan adayına sempati duyduğunuz anlamına da gelebilir ve filmde bu da dile getiriliyor.
Kimse kanıtlanamayan belgeler yüzünden bu haberci grubunu kovmuyor, kovdurtmuyor. Onlardan yalnızca kanıtlarının gerçekliğini kanıtlamaları isteniyor. Kanıtlayamadıklarında doğrudan işten de atılmıyorlar. Bir kurul habercilerin tüm belgeleri üzerinden inceleme yapıyor, haberci ekibiyle birer birer görüşüyor, yanıldıkları yerde özür dilemesini biliyor ve kanal yönetimine görüşlerini bildiriyor. Kurul, iç yazışmalarda kullanılan dilin yanlışlığını bile tartışıyor. Haber grubuna kendilerini savunma imkanı veriliyor ama onların kendilerini savunacak kanıtları yok.
Bildik bir örnek vereyim; “Rütbelilerin, siyasilerin ve varlıklıların gençleri savaşta ölmüyor da, neden hep yoksulların yoksul gençleri ölüyor?” sorusu sürekli soruluyor. Bu kapsamlı sorunun yanıtı bugüne kadar görülmüş birkaç basit çürük raporu davası değil. Bu sorunun yanıtı olacak kanıtlar ortaya konabildi mi? Elbette şunu diyebilirsiniz; ‘Belgesi yoksa, eldesi var!’ Ne yazık ki, uygar dünyada ya da dünyanın uygarlaşmasında ya da yaşadığınız yerin (odanın, sokağın) uygarlaşmasında “kanıt” her zaman işe yaramasa da bazen kısa ya da uzun vadede ilk kıvılcım, bazense en büyük itici güç olabiliyor. Filmde de Mapes, nüfuzlu aile çocuklarının istisnasız tümünün anılan dönemde cepheden yırttığına inandığını söylediği anda, tüm güvenilirliğini yitiriyor ve kurul Mapes hakkındaki kararını tekrar gözden geçiriyor. Böyle önyargılı biri, yani kanıtsız biri, yani sorunlu biri haberlere duygularını katar, kolay inanır, yönlendirir, uydurur. Film bu nedenle, “sistem hileli ve hep öyleydi, onlara yine de her şeyi anlatmalısın, gerçek, güven, kanıt, soru sormaktan vazgeçme, neysem oyum, kendine karşı dürüst olmak, gerçeği haber yapmak uğruna her şeyini riske atanlar” gibi kelime ve cümleleri de yersizce kullanmış.
İçimizde gezinen, içimize sakladığımız ömürlük her acı taştığında yıkıcıdır; elbette tedavi amaçlı doğru yardım alınmadığı sürece. Mapes’in acıyla andığı babasına olan tavrını arka planda hemen herkesle ve ilgili her haberle özdeşleştirip özdeşleştirmediği (baba figürü) ise film boyunca perdeye gölgesi düşen kopkoyu bir soru işareti. Mapes’in telefonda babasına ilk kez “dur” deyişi, diyebilişi, deme hali ve bunun (kurulla son toplantı da dahil) olası sonuçları ise bambaşka bir tartışma konusu.
Bu filmin tek başarısı kimi gazetecilerin, politikacıların, tarih yazanların, köşe yazarlarının vs. pervasızca kullandıkları ifadeler yüzünden bağımsız ve tarafsız bir kurulun karşısında kendilerini nasıl ve neye dayanarak savunabileceklerini düşündürtebilmesi. Dan’in de dediği gibi; “HCC”. (AY/EKN)
* Künye: Yönetmen: James Vanderbilt, Oyn: Cate Blanchett, Robert Redford, Dennis Quaid, Vizyon tarihi: 6 kasım 2015