Biz insanları her gün hayata yeniden sıkı sıkıya bağlayan aslında ne yaptığımız iş ne kazandığımız para ne de sosyal çevremiz. İçimizde yaşattığımız umut bizi her sabah yataktan kaldırıyor, kalabalıkların arasına karıştırıyor.
Umutlarımıza sarılıp daha iyi yarınlar düşlüyoruz. Bazen hayatın günlük koşturmacası içinde kendimizi öyle kaybediyoruz ki anı yaşamayı da unutuyor, umutlarımızı da bir kenara bırakabiliyoruz. Monotonlaşıp robot insanlara dönüşüyoruz. Kalk, giyin, çalış, uyu, sosyalleş, eve dön, yemek ye, izle, beğen, kaydır... Bundan birkaç yıl önce bilim kurgu filmlerinde izlediğimiz insanlar gibi yaşamaya başladık.
"Balino", "Melodi", "Kitap Kurdu Olmak İstemeyen Maya", "Nohut Adam" adlı çocuk kitaplarının yazarı Anıl Basılı Doğan Egmont Yayıncılık'tan yayımlanan ilk kitabı "Zürafa Sözü"nde tüm bu çağın sancılarını 12 yaşındaki Toprak'ın gözünden anlatıyor okuruna.
Toprak'ın dedesi İspanya, İtalya, Belçika, Almanya, Cezayir, Rusya, Zambiya, Gana, Norveç, Nijerya, Mısır ve daha dünyanın pek çok ülkesinde doğal yaşam fotoğrafçılığı yapan biri. Torunuyla sıkı bir ilişkisi bulunan dede, çektiği fotoğrafları adını renginden alan "Turuncu" karavanında saklıyor ve arada torununa bu resimleri gösteriyor. Yıllar içinde dünya büyük bir dönüşüm geçiriyor.
Doğal yaşam ortamlarından koparılan hayvanlar yaşadıkları yeri terk ediyor. Yalnızca şehir merkezinde bazı kafeslerde hayvanlar kalıyor. Dede, doğal yaşam fotoğrafları albümünün arkasına şunları yazıyor:
"Tüm canlılar özgür doğar, hayvanlar da. Onları doğal yaşam ortamlarını terk etmeye zorlayan ve özgürlüklerini ellerinden alan insanlardır. Gitmiş olmaları bizim suçumuz."
Özgür bir kuş
Aradan birkaç yıl geçtikten sonra Toprak dedesinin bu albümünü keşfediyor ve içindekileri daha önce görmediğini fark ediyor. Yaşadığı dünya ile ilgili, her 12 yaşında çocuğun olduğu gibi, Toprak'ın da birtakım merakları ve soruları var. Bu soruların cevaplarını daha önce hiç uğramadığı şehir merkezinde bulacağını umarak yola düşüyor Toprak.
Hayvanları şehir merkezinde kafeslerde ölüme terk edilmiş bir vaziyette gören Toprak, bu manzara karşısında şaşkına dönüyor. Kafeslerin yanından geçen insanlar bu hayvanları hiç fark etmiyor.
Toprak, insanların dikkatini bu hayvanlara çevirmek istiyor. Bunun için de dedesinin kendisine daha önce göstermediğini fark ettiği doğal yaşam fotoğraflarını şehrin görünür yerlerine asmaya başlıyor. Ancak planı işe yaramayacak gibi.
Tam ümidini kaybettiği sırada ise özgür bir kuş ile karşılaşıyor. Bu kuş, daha önce kimsenin fark etmediği yeni bir tür. Hemen dedesinin kendisine hediye ettiği fotoğraf makinesini çıkarıyor ve kuşun fotoğrafını çekiyor. Özgür bir kuş görmenin ve onun fotoğrafını çekmiş olmanın heyecanıyla evin yolunu tutuyor. Fotoğrafı albüme yerleştirirken de arkasına şu notu düşüyor: "Umut hep var. Gün doğarken ya da batarken, gökyüzüne baktığın her an hem de."
Bir dostluk işareti
Gelelim kitaba adını veren "Zürafa Sözü"nün nereden geldiğine. Bir okur olarak benim de merakımı en çok bu soru çekmişti. Zürafa Sözü, Toprak ile dedesi arasında bir dostluk işareti.
Dede, yıllar önce zürafa fotoğrafı çekmek için seyahat ediyor. Bu seyahatten döndüğünde zürafaların mutlu yaşadıkları, doğal ortamlarından göç etmek zorunda kalmadıkları bir yerde onları görmekten mutlu olduğunu söylüyor torununa. "Güneşin doğuşunda ve batışında birbirlerini selamlayan zürafalar gibi" diye ekliyor ve o günden beri kendi aralarında böyle selamlaşmaya başlıyorlar.
Mavisu Demirağ'ın resimlediği "Zürafa Sözü", içinde anlamsızca oradan oraya koşturduğumuz dünyada çevremizdeki güzelliklerin değerini onları kaybetmeden anlamaya çalışmanın önemine 12 yaşındaki Toprak'ın gözünden bakarak dikkat çekiyor.
(HK/AÖ/EMK)