Tablo: Galile Roma Engizisyonu Önünde/Cristiano Banti, 1857/Wikipedia
Yürüyüşleri yasaklamak, protestoları susturmak için yeni yalanlar ve şiddet çoğalacak!
Dün her protesto eylemi suç sayılıyordu, bugün daha çok sayılacak...Her protesto devlete karşı kabul edilecek. Müesses nizamı korumak için, huzuru sağlamak için şiddetin artırıldığını göreceğiz.
Gerçeklerin üzerini örtmek için yalanlar çoğalacak ve şiddet; yalanlara eklenecek. "Kör görmez, sağır duymaz; ama uydurur" sloganı çok işlerine yarayacak. Tanıklıklarımız yok edilecek. Duyduklarımız dedikodu ve dış mihrakların işi kabul edileceği için doğrulanmayacak; zaten doğrulama beklediğiniz her resmi görüş tanıklıklarınızı, gördüklerinizi yalanlayacak. Gerçek söylenmeyecek.
Yalanın başarılı olduğu bir düzene doğru yol alırken şiddeti kullanacak olan siyasal iktidarın gücü yalanların üstünü örttükçe, çok daha başarılı olacak. Övünecek ve büyüyecek. Her şey senin için yapılacak, öyle söyleyecekler. Senin refahın için şiddet ve yalanların dostluğuna inandırılmaya çalışılacak. Yaşamaya başladığınız zamanlar böyle olacak.
Şiddetli çözümlere inandırılmış bir toplumun bireyleri olmamaya gayret gösterseniz bile; kendi gerçekliğinize yabancı ve yalanların doğruluğuna inanmış olarak tanıklıklarınızı görmezden gelip susmayı seçebileceksiniz. Yalan söyleyenlere kızmayacaksınız, hatta anlayışlı olacaksınız.
İlişkiler yalandan kurulmuş hakimiyetlere teslim edilmiş olarak, duygularınız körelecek ve çok kızacaksınız. Aldırmamak hali yaşamın bir parçası, yalanlar şiddetle bastırılmış protestoların suç sayılacağı korkular düzeni olmaya başlayacak. Belki en sıcak havalarda bile kışa hazırlanan sonbaharı yaşayacaksınız.
Yalanlarla örülü bir toplumsal yaşamın şiddetli biçimde bastırılmış "düzene" uygun kafaların çoğalmasıyla mevcut düzenin değirmeninde öğüttüğü gerçeklere inanmasanız bile artık suçlu ve suç işlemiş ötekilersiniz. Artık düşman sayılırsınız, hukukunuz, suçlarınız, mahkumiyetleriniz, eziyetleriniz ona göre biçilmiş kaftanlar olacak!
Tarih ve geçmiş böyle! Tiranlardan ve benzeri yönetimlerden muhalif olanlar çok çekti. Muhalif olanların yalanlarından tarih; çok eziyet gördü. Kendi ihtirasları için yaşayan sürekli ben diyen kendini kurtarıcı görenlerden kurtulmak çok zordur, yalanlara inanmış toplumun şiddetidir. Kendisini pazarlayanların dayanılmaz bencilliği kişisel olarak "sensiz olmaz" aldatmacasıyla sürekli kandırılmayı çok sever, benimser ve artık kendisi yalanlara sarılır. Fark eder, lakin aldırmaz.
Daha açık olalım, mülkiyet sorunu temel sorundur.
Her yerde kurulu böyle bir sosyal politik düzende beğenilmeyen ne varsa karşı çıkmalıdır. Karşı çıkanları desteklemelidir. Dayanışma kurulmalıdır.
Sınıf çatışmasına inanmayanların kazanacakları hiçbir şey yoktur.
Böyle bir düzeni yaşamaktansa; kaybedecek hiçbir şeyimiz kalmayana kadar beklemek yerine nerede kalmışsak oradan devam etmelidir. Proleterleşmenin yolunu bulmak zor değil, kazanılacak koca bir dünya var..
Çünkü, tarih demişken...Hiçbir söz boşuna söylenmedi, boşuna yazılmadı...
Yıllar önce The Times gazetesinde bir mektup haber olmuştu. 31 yazar ortak mektuplarında, yazarların ve özellikle Soljenitsin'in baskı altında tutulmasına devam edilirse Sovyetler Birliği'ne karşı boykot ilan edeceklerini bildirmişlerdi.
Mektupta şöyle denilmekteydi: "Bu çağrımız cevapsız kalırsa, bizim için bütün dünya yazarlarına ve sanatçılarına başvurarak, kendini, kendi isteğiyle uygarlık dışı bir tutuma iten bir ülkeye karşı kültürel ve tam boykota davet etmekten başka çaremiz kalmayacaktır".
Aleksandr İsayeviç Soljeitsin (1918-2008) II Dünya savaşına asker olarak katıldı. Cephedeyken yazdığı mektuplarda Stalin'i eleştirdiği için sekiz yıl hapis cezasına mahkûm edildi. 1950'de siyasal tutukluların bulunduğu özel bir kampa gönderildi, üç yıl burada kaldı. İstenmeyen kişi ilan edildi ve sürgüne gönderildi. Kruşçev zamanında hakları geri verildi. Sovyet Yazarlar Birliğine kabul edildi. 1962 yılında "İvan Denisoviç'in Yaşamında Bir Gün" adlı kitabı yayınlandı. İlk Çember (1964) sonra Kanser Koğuşu (1966) adlı kitapları çıktı. Roman kahramanları; tiranlık ve zulüm karşısında onurun temsilcileridir. Aynı yıl ülke dışına çıkması yasaklandı.
12 Şubat 1974 günü, "Yalanla Yaşama!" (Jit ne po lji!) çağrısını yazdı, aynı gün tutuklandı. Tekrar partinin hedefi haline geldi. Yazarlar Birliğinden çıkarıldı. Soljenitsin'ın Gulag Takımadaları adlı kitabında çalışma kamplarını anlattı. Hem kendisi hem kitapları anti-Sovyet propagandasının aracı oldu. Komünizm dönemi Rusya'sını anlattığı Gulag Takımadaları; birçok otoriteye göre komünizmin sonunu getiren eseridir. Kendisine verilen 1970 Nobel Edebiyat Ödülü'nü dört yıl sonra alabildi. Sovyetler Birliği vatandaşlığını iptal etti.
ABD'ye yerleşen Soljenitsin 1989'da yeniden Yazarlar Birliği'ne alındı. 1990 yılında vatandaşlığı geri verildi, 1991 yılında Gorbaçov zamanında sürgün kararı kaldırıldı. 1994'te Rusya'ya döndü. 2007 yılında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından ödüllendirildi. 3 Ağustos 2008'de 89 yaşında Moskova'da kalp yetmezliğinden öldü.
Yaşananlar bir bakıma tüm zamanların geçmiş anıları ... Tarih hem çok yakın hem çok uzak!
Soljenitsin Nobel ödülü Söylevinin sonuna doğru "yalan", "şiddet" ve "gerçek" üzerine şunları söyler: "Hükümetlerimizin aksaklıklarını, geçirdikleri sarsıntıları, biz sanatçılar yargılamazsak, kim bu görevi üstüne alabilir? (...) Yine ulusun davranışını, alçalışını, aşağılık isteklerin yerine getirilmesini kim yerecek? Gençliğin aşırı taşkınlıklarını, bıçak çeken korsanları kim eleştirecek? Bize diyecekleri şu: 'Şiddetin bu azgın, bu yabanıl saldırısına karşı edebiyat ne yapabilir ki?' Yalnız şunu aklımızdan çıkarmamamız gerekir: Şiddet tek başına yaşayamaz, bu olmayacak bir şeydir; şiddet ve zorbalık sıkı sıkı yalana bağlıdır, şiddet ve yalan en yakın ortaklardır, aralarından su sızmaz. Şiddetin tek barınağı yalandır, yalanınsa tek desteği şiddettir. Şiddeti araç olarak seçen kişi yalanı da kendine yasa tanımak zorundadır.
"Başlangıçta şiddet açık açık, böbürlenerek işe koyulur. Ama güçlendikçe, yerleştikçe, havasızlıktan bunalmaya başlar, tatlı sözlerin maskesi altında gizlenen yalanlar sis gibi çepeçevre sarar. Şiddet her zaman, ille de insanı boğazlamaz; şiddetin suç ortaklığı çoğunlukla yalanın yükünü hafifletir.
"(...) Yazarlar ve sanatçılar daha pek çok şeyler başarabilirler. Onlar yalanı yenebilirler. Yalana karşı açılan savaşta, sanat her zaman kazanmıştır. Her zamanki gibi, yine göğsünü gere gere, bütün dünyada zafere erişecektir, bu kaçınılmaz bir sonuçtur. Hiçbir şey yalanın üstesinden gelemez, yalnız, sanat yalanı alt edebilir. (..)
"İşte dostlarım, huzursuzluğun ortalığı kasıp kavurduğu, dünyanın şu bunalımlı döneminde yardımımızın dokunacağına inanıyorum. Bütün bunlara karşı silahımız yok diye kendimizi boş bir yaşama kaptırmayalım, beğenmediğimiz, benimsemediğimiz her şeye savaş açalım."
Ruslar gerçeği aydınlatan atasözlerini severler. Bunlar ülkelerindeki zorlu deneyleri, kesin ve çarpıcı biçimde dile getirir: "Gerçek bir söz, dünyanın tümünden ağırdır".
Şiddet yaşayacağımız kesin, sürekli yalanlar duyacağımız da şimdiden belli.
Güveni kötüye kullanmak, emniyeti suistimal suçundan, nitelikli dolandırıcılık suçuna bu tür suçların çoğaltıldığı bu coğrafya üzerinde; şiddetli yalanlarla suçlananlar çoğalacak.
Tüm protestolar için biçilmiş kaftan olarak görülen devlet aleyhine cürümler siyasal düzenin devamını sağlayacak en önemli suçlamalar olacak ve şiddetli cezalar uygulanacak.
Umarım tersi olur; ama olmayacak!
Bildiklerinizi dosdoğru söylemek için şeref, namus ve onurunuz bir yanda, diğer yanda gerçekler!
Bir gün rastlarsanız eğer ister filmlerde ister mahkeme salonlarında "yemin" eden tanıkları izleyin ve sözlerini dinleyin. Ayakta dinlediğiniz yemini, yemin eden tanığın söylediklerini düşünün...
Gerçeği ve yalnız gerçeği...
(Fİ/AEK)