Çocuk yaşta, henüz bir otobüs şoförünün oğlu olarak, kasap çıraklığı yaparken gitara ve müziğe ilgi duydu, George. İlk edindiği gitar sonrası Liverpoolluların deyimiyle kayboldu.
Parmak uçları, gitar çalmaktan yaralanıp kanayıncaya kadar, bıkmadan gitar çalmaya, kendini geliştirmeye çalıştı. Başardı da. Aynı mahalleden arkadaşı Paul Mccartney ile aynı okul otobüsü ile gidip gelirken, ortak tutkuları olan müzik, George'un yeteneğini sezen Paul tarafından, John ile tanıştırılmasına vesile oldu.
Sonrası malum.... Beatles ve şöhretin bir daha kimsenin erişemeyeceği zirvesi... 60'lar, Hare Krishna, mistik arayışlar, dünya dostları ve Greenpeace'e verdiği destek, milyonu bulan can kayıpları yaşayan yoksul Bangladeş halkı için düzenlediği yardım konseri, Beatles sonrası muhteşem albümleri ve Ravi Shankar ile dostluğu. George 'un yaşamındaki temel izlekler.
John gibi o da bu dünyadan çok rahatsızdı. Huzursuzdu, hem de o muazzam servetine rağmen. Çok yakın arkadaşı Eric Clapton'un ifadesiyle, maddi dünya artık George için bir önem taşımıyordu. Ama John, bir devrimci olarak karşı koymayı ve eylemliliği seçerken, George, daha münzevi ve mistik bir arayış ve yaşam tarzını seçti. Hayatını bahçıvan olarak sürdürmeyi tercih etti. Yazdığı "I, Me, Mine" isimli otobiyografisini dünya bahçıvanlarına adadı, kendisini de bahçıvan olarak isimlendirdi.
John ve Paul'un grubuna katıldıktan sonra, gitar tekniği ve ustalığıyla müzikal derinliğin mimarı oldu. Uzunca bir süre Beatles albümlerinde geri planda kaldı. Ancak besteleri yavaş yavaş albümlere konulmaya başlayınca derhal, Beatles fanları tarafından fark edildi.
''Bütün dünya sanki beni oyuyor'' diyen George, bir dünya turnesi sonunda, Yeni Zelanda'da gruptan ayrılarak, Hindistan'a gelir. Gizlice ve başka bir isimle Bombay'da otele yerleşen George, Ravi Shankar'dan sitar dersleri almak niyetindedir. Tanınmamak için bıyık da bırakır. Ancak otelde, bir garson George'u tanıyınca kıyamet kopar ve bir basın toplantısı düzenleyerek Hint kültürüne duyduğu ilgiyi, bu kültürü tanıma amacıyla geldiğini açıklamak zorunda kalır. Duyar duymaz çok etkilendiği sitarı öğrenmek için Ravi Shankar'la derse başlamak üzere iken Shankar, ''nota biliyor musun ''diye sorar; ''nota bilmiyordum ve eğer bilmiyorum dersem, Ravi ders vermekten vazgeçer diye ödüm koptu'' diyerek tipik mütevaziliğine bir örnek daha vermiş olur. Ravi de ''bilmemen daha iyi yoksa kafan çok karışırdı'' diyerek George'un yüreğine su serper.
Hayatı boyunca afra tafradan nefret ettiğini her fırsatta söyler. Şöhretinin zirvesinde iken, adı bile bilinmeyen yetenekli müzisyenlere kol kanat gerer, imkanlarını kullandırır. Bugünlerde henüz değilse de, önümüzdeki yıllarda, yapmış olduğu sinema film müziklerinin kıymeti anlaşılacaktır. Çünkü şimdilerde Ravi Shankar ile çalışmaları keşfedildiğinden o çalışmaları öne çıkıyor. Martin Scorsese, bir George Harrison filmi için kolları sıvadı. Filmin gösterime girmesiyle, ortalıkta bir Harrison rüzgarı eseceğini kestirmek için kahin olmaya gerek yok.
Frank Sinatra, George'un "Something" isimli parçasını, tüm zamanların en güzel şarkısı ilan etti. Ama "I me mine", "here come the sun", ilk kez sitar kullanılan "Norwegian wood", Hintli müzisyenlerle birlikte yaptığı "within you without you", Eric Clapton'un da gitarıyla katıldığı "while my guitar gently weeps" Beatles yıllarındaki unutulmaz kalitede şarkıları olarak aslında "something"den geri kalmaz.
Müzik endüstrisinin değerlerini de kurallarını da çok tınmaz. Uzun yıllar albüm çıkarmadığı da olur. Albümlerinin satışları da pek umurunda değildir. 60'ların psychedelic - hippi kültürü imgeleminde Hint motifleri ile harmanlanır ve müzikal şaheserler olarak notalara dökülür; ama gönlü her zaman rock'n roll'dadır. Yakın arkadaşları Bob Dylan, Roy Orbison, Jeff Lynne ve Tom Petty ile 1987 yılında Traveling Wilburys isminde bir grup kurarlar. Müstear adlarla demolarını müzik piyasasının önde gelen şirketlerine yollarlar. Gelen yanıtlara katıla katıla gülerler ve albümlerini çıkartırlar. Tabii yer yerinden oynar, listeler allak bullak olur.
Piyasanın düzenleyicisi o mübarek görünmez elin yanıtları ne midir?
- Biz bu eski tür müzikleri yayınlamıyoruz.
- Biraz daha çalışmanız gerekiyor!?
Ne yazık ki Wilbury kardeşlerden önce Roy sonra da akciğer kanserine yakalanan George 29 Kasım 2001'de hayatını yitirir.
''Eğer 60'larda Beatles olmasaydı dünya sıkıntıdan boğulurdu'' diyen George, müziğiyle, tevazusuyla, ekolojik duyarlığıyla daha çok çok uzun yıllar, yabancılaşmanın dayanılmaz boyutlara ulaştığı anlarımızda, esenlikler saçacak. (MB/EÜ)