Haber Nöbeti'nin ilk ekibine ulaşan gazeteci Beritan Canözer’in Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi’nden gelen mesajı. Canözer, 18 Aralık 2015 günü haber takibi sırasında “heyecanlı” olduğu gerekçesiyle gözaltına alınmıştı.
Adı “Haber Nöbeti”…
Amaçlarını “gerçeğin peşindeyiz, meslektaşlarımızın yanındayız” diye duyurdular. Meslektaşlarıyla dayanışmak amacıyla Güneydoğu’dalar…
Nöbetin haberleri habernobetim adlı blogda “haber”, “izlenim” olarak ve neler olup bitiyorsa yayınlanıyor. Güneydoğu’da neler olup bittiğini öğrenmek ve bilmek isteyenler için.
Sadece işlerini yapıyorlar. Yani “gazetecilik”…Güneydoğudaki zor koşullarda meslektaşlarına yardım ediyorlar, onların yanındalar.
Kendi bloglarında yazmışlar. Sokakta, sahada haber takibi, ofiste editörlük gibi işler yapabileceklerini ifade etmişler. Daha da önemlisi yazdıklarına göre; “oradaki gazetecilerin çalışma koşullarını anlatan haberler hazırlayabiliriz” diyorlar. Çok iyi olur! O zaman gazetecilerin içinde bulunduğu bu çalışma /çatışma ortamında gazetecilik nasıl yapılıyorsa/yapılamıyorsa herkes öğrenmiş olur…
Gazetecilerin çatışma/çalışma ortamında içebildikleri bir bardak çayın tadı ile televizyonda onların haberlerini izlerken içilen kahvenin tadı arasında nasıl bir fark var acaba?
Sırtında yorganı, döşeği, çuvallarda eşyaları, ellerinde bavulları ve çocuklarıyla evlerini ve yaşadıkları yerleri terk edenlerin yaşamlarının bu topraklardaki yaşamlara etkisi ne olacak?
Olağanüstü zamanlarda ve mekânlarda yaşayan/yaşamaya çalışan insanların değişen hayatlarında olup bitenleri gazeteciler anlatacak… İşte ne adına ve niçin gazetecilik yapmayı inadına sürdürüyorlarsa soruların gerçek ve en acımasız yanıtı yaptıklarında saklı… Böylece “gerçeğin peşinde koşanlar” haberlerinin olağan hayatlarımıza olan etkisini görmeseler bile gazetecilik mesleğinin gereğini yerine getiriyorlar. Hem de canları bahasına!
Gerçeğin peşinde koşmak için “haber nöbeti”…Gazeteciliğin en önemli haber olduğu bu topraklarda ülkenin nasıl bir olağanüstü hal ile yönetildiğini gazeteciler anlatıyor. Askıya alınmış temel hak ve özgürlükler, askıda bile değil…
Hiç olmazsa dün güneydoğuda gazetecilik yapan meslektaşlarının çalışma koşullarına aldırmayan “gazete yöneticileri” belki gazetecilerin iş ve çalışma koşulları hakkındaki haberlerini okurlar… Üç kuruş para ödenen gazetecilerin yaşam hakkının tehlikede olduğu bölgelerde gazetecilik yaparken neler çektiklerini görebilirler. Bir kere daha görünür hale gelen gerçekler, hiç gitmedikleri güneydoğu sokaklarında gazeteciliğin nasıl bir şey olduğunu anlarlar…
“Haber Nöbeti” gazetecileri “güvenlik nasıl sağlanacak” sorusuna şu yanıtı veriyor: “Elimizdeki sınırlı sayıda çelik yelek isteyenlere verilecektir. Gazetecilik yapma şartlarının ağır olduğu bir bölgeye, bunu görünür kılmak için gidiyoruz. Nöbete katılanlar da bunu bilerek ve kendi sorumluluğunu alarak bölgeye gidecek.”
Sınırlı sayıda çelik yelek giyebilen gazetecilerin görev yaptığı/yapmak istediği ve oradaki meslektaşları ile dayanışmak için gittikleri topraklarda neler olup bitiyorsa, herkesin bilme hakkı vardır.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 2 Mart 2005 tarih ve 917. Bakan Vekilleri toplantısında kabul ettiği Terörle Mücadele Bağlamında Medyada Haber Alma ve İfade Özgürlüğü Hakkındaki Tavsiye’sinde; “ Terörizmin insan haklarının eksiksiz yaşanması, özellikle yaşam hakkı, üzerindeki dramatik etkisini, demokrasiye karşı teşkil ettiği tehdidi, özellikle meşru bir şekilde kurulmuş hükümetleri sarsmaya ve çoğulcu sivil toplumu zedelemeye yönelik amacını ve herkesin korkudan uzak yaşama hakkı ideallerine meydan okumasını” dikkate alarak; her nerede ve her kim tarafından işlenirse işlensin terörizme yönelik tüm hareketleri suçlu ve yersiz olarak görüp açık ve net bir şekilde kınamaktadır.
Buna karşılık Komite, terörle mücadele eden her devletin insan hakları ve tüm insanların temel özgürlüklerini koruma yükümlülüğü olduğuna dikkat çekmektedir.
Acaba Komite hangi hallerde temel hak ve özgürlüklerin askıya alınmasını kabul etmektedir? Yanıt AİHS’nin 15. maddesidir. Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde her Sözleşmeci Devlet; “durumun gerektirdiği ölçüde uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla” temel hak ve özgürlükleri askıya alabilir. Devlet hakkı, sahip olduğumuz hak ve özgürlüklerin ihlali demek değildir.
Ancak devletler “Bilgi ve fikirlerin özgürce ve engellenmeden yayınlanmasının savaş terörizminin önlenmesine yardımcı olacak anlayış ve hoşgörünün desteklenmesinde en etkili araçlardan biri olduğunu” göz önünde tutmalıdır. Uluslararası Sözleşmeler ve AİHS’nin 15. maddesinde belirtilen kesin koşullar var olmadıkça, ifade ve haber alma özgürlüğünü kısıtlamayı hedef alan, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. Maddesinde öngörülen sınırlandırmaları aşan tüm yaptırımlar reddedilmelidir.
AİHS’si taraf Devletlere “Ayrıca, terörizme karşı mücadelelerinde, devletlerin, teröristlerin yok etmeye çalıştıkları demokratik toplumların en temel yapı taşlarından biri olan ifade özgürlüğü de dâhil olmak üzere, insan hakları ve temel özgürlüklere ters düşen önlemler benimsememeye özen göstermek” görevini yükler.
Terörle mücadelede devletler; koşulları gereği gibi değerlendirmeden ifade ve haber alma özgürlüğüne yönelik hiçbir yeni kısıtlama getirmemelidirler. Tavsiye karanının özü budur.
Medyanın editoryal bağımsızlığına kesin bir şekilde saygı duyulmalı ve medya üzerinde baskı kurulmamalıdır. Medyanın kendisi her türlü sansürden ve kendi sansüründen kaçınmalıdır. Çünkü bu sansürün sonucu kamuoyunu kendi görüşünü oluşturması için gereken bilgiden yoksun bırakmak demektir.
Gazeteciler nasıl gerçeğin peşinde ise; gerçekleri öğrenmek herkesin hakkıdır. Hakkı sağlayan gazeteciler “çelik yelek giyerek” gazetecilik yapıyorlarsa; onların yaşamları adına bilmediğimiz gerçekleri bilmek ve haberin peşine düşmek, tek başına yaşamsal değere sahip olan onurlu bir iştir ve geleceğimizdir.
Gerçekleri gizlemek için uğraş verenlere karşı “haber nöbeti” ile gerçeklerin peşine düşen gazeteciler medyayı susturmak isteyenlerin karşısında nöbetçi…
Gerçeklerin sırlarla gizlendiği topraklarda yaşanan bilinmeyenleri gün ışığına çıkarmak için dün güneydoğuda görev yapan bir avuç gazeteciyle dayanışmak için “haber nöbeti” tutan gazetecilerin ortaya koyduğu habercilik; gazetecilik adına haklı ve onurlu bir mücadeledir.
Terörle mücadelede “durumun gerektirdiği ölçüde uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla” temel hak ve özgürlükleri askıya alabilirsiniz!
Aksine davranıp davranmadığınızı bilmek hakkımızdır.
Hepimiz adına ve gerçekleri öğrenmemiz için haber yapan/yapmaya çalışan gazetecilerin dünkü çabaları ve mesleki dayanışma için gazetecilerin bu günkü “haber nöbeti” sadece basit bir fikir veya gazetecilik işi değildir.
Aynı zamanda, önce gerçekleri öldürenlere karşı bir direniştir ve hayatın ta kendisidir. (Fİ/HK)