Fransa’da Sosyalist Parti hükümetinin Çalışma Bakanı Myriam El Khomri tarafından hazırlandığı için “El Khomri” yasası olarak adlandırılan yeni çalışma yasasına karşı iki buçuk aydır süren muhalefet hareketi geçtiğimiz hafta içinde yeni bir boyut kazandı.
Komünist Parti’ye yakın bir sendika olan CGT’nin (Confédération Générale du Travail) yeni iş yasasının kabul edilmesi durumunda petrol rafinelerinin bloke edilmesi ve kamu taşımacılığında iş bırakma eylemleri ile nükleer santrallerde greve gitme açıklamaları, sosyalist hükümet ile sendikayı karşı karşıya getirdi. Akaryakıt istasyonlarında kuyruklar oluşmaya başladı. Bazı bölgelerde işyerleri grevler ve yakıt yokluğu nedeniyle faaliyetlerini durdurdu veya yavaşlattı.
Bu krizden basın da nasibini aldı. 26 Mayıs Perşembe günü, tüm Fransa’da gazete bayilerinde sadece Humanité gazetesi (Komünist partisine yakın) yer aldı. CGT’in parlamentoda görüşülen yeni çalışma yasasına karşı yayınladığı bildirinin yer almadığı gerekçesiyle diğer ulusal gazetelerin dağıtımı sendikalı işçiler tarafından engellendi. Bir gün önce, CGT, gazetelere gönderdikleri bir mail ile bildirisini iletmiş ve “yayınlanmasında ısrarlı” olduklarını belirtmişti. Gazete yönetimlerinin “şantaj kokan” bu tavrı reddetmeleri ve “bildiriyi” “bizler haber organlarıyız, siyasi bildiri dağıtma aracı değil” diyerek” yayınlamamaları, gazetelerin matbaalarda kalmasıyla sonuçlandı.
CGT yasanın tümüyle geri çekilmesini dayatırken, hükümet yeteri kadar dengeli olduğu belirterek, yasa önerisinin geri çekmek bir yana tartışmalı bazı maddelerde bile değişik yapmayı kabul etmiyor.
Şu anda Hükümet ile CGT arasında bir çekişme, çatışma, Fransa basınının deyimiyle bir “bilek güreşi” yaşanıyor.
Yeni iş yasası ne getiriyor?
“El Khomri” yasasının en önemli özelliği “işçi işveren görüşmelerini merkezi olmaktan çıkarması. Sektör düzeyinde değil, işyeri düzeyindeki toplu görüşmeleri özendirmesi ve bu görüşmelere öncelik vermesi. Böylece işyerlerine içinde bulundukları ekonomik koşullara göre esneklik sağlanması amaçlanıyor. Bu özelliğiyle yasa, bugüne kadar olan hiyerarşik uygulamayı değiştiriyor. Bugüne kadar toplu sözleşmeler sektör düzeyinde yapılıyor ve alınan kararlar sektör içinde yer alan her işyerinde uygulanmak zorunda oluyordu. Bu değişikliğe özellikle CGT şiddetle karşı çıkıyor. CGT bu uygulamanın sendikaların pazarlık güçlerini azaltacağını düşünüyor.
Yasanın işçilere yeni haklar getiren maddeleri de var. Örneğin küçük işyerlerine sendikaların girmesi kolaylaştırılıyor. İşçilerin özlük haklarının devamlılığı, işyerini değiştirseler bile garanti altına alınıyor. Diğer bir güçlü sendika olan CFDT (Sosyalist Partiye yakın) işçi-işveren görüşmelerinin işyeri düzeyinde yapılmasını olumsuz bulmazken, El Khomri yasasında yer alan işçilere yeni haklar getiren maddelerin bir an önce yürürlüğe girmesine önem veriyor. Bir yıl içinde olabilecek bir iktidar değişikliğinden, sağın iktidara gelmesinden önce yasanın çıkmasını ve uygulanmasını istiyor.
İnsanlar ne için sokağa dökülüyor?
İki buçuk aydır, Fransa’yı ayağa kaldıran, onbinlerce kişinin sokağa dökülmesine neden olan gerçekten bu yasa değişikliği teklifi mi? Gerçek neden bu mu?
Sosyalist aday Hollande’ın iktidara gelişinden bu yana uyguladığı politikalar, kamuoyunun tepkisinin gerçek nedenlerinin başka yerde olduğunu gösteriyor. İktidarına seçim vaatlerinin pratikte hemen uygulanabilecek olanlarını, katma değer vergisi oranlarının düşürülmesi gibi, uygulayarak başlayan Hollande, kısa sürede kemer sıkma programına döndü veya dönmek zorunda kaldı.
Orta sınıflar üzerindeki vergilerin arttırılması, daha önce geri çektiği katma değer vergisi oranlarını yükseltmesi, patronlara hediye veriliyor diye eleştirilen işyerlerine yardım politikaları, solda homurdanmalara neden olmaya başladı. Bu ekonomi politikası bir ölçüye kadar katlanılacak fedakarlıklar olarak algılandıysa da, aynı zamanda solda alternatif arayışlarını da tetikledi.
Paris’te yaşanan saldırıların ve katliamın ardından, bizzat Hollande’ın başlattığı çifte vatandaşlık ve vatandaşlıktan atılma tartışmaları da, bir kısım solla arasının daha da açılmasına neden oldu. Ekonomik “zorunluluklar” karşısında daha hoşgörülü davranabilen insanlar, solun tarih boyunca geliştirdiği, savunduğu değerlerin böylesine ayaklar altına alınmasını içlerine sindiremediler. Vatandaşlıktan atılmayı kolaylaştıran anayasa değişikliği önerisi sonuçta meclisten geçmedi ve rafa kaldırıldı ama açılan yaranın kapandığını söylemek zor.
İşte bu ortamda, 31 Mart 2016 tarihinde doğan “Gece ayakta - Nuit Debout” eylemi, hızla önemli bir tartışma forumuna dönüştü. Paris’in Republique Meydanı, her gece yüzlerce insanın buluştuğu, geç saatlere kadar tartıştığı, kendini ifade ettiği bir yer haline geldi. El Khomri yasasına karşı ilk muhalefet de buradan doğdu.
“Casseurs”
El Khomri yasasına karşı yapılan gösterilere ve yürüyüşlere katılım, başlangıçta oldukça yüksekti. Fransa düzeyinde yürüyüşe katılan sayısı, polisin rakamlarına göre 300 bine kadar çıktı. Pasifist bir çizgide gelişen hareket, bir süre sonra, bir yandan polisin provokatif davranışlarının yarattığı güvensizlik ortamı nedeniyle, öte yandan “casseur”lerin devreye girmesiyle gerilemeye başladı. Bir ara yürüyüşlere katılım 100 bin kişiye kadar düştü. 26 Mayıs tarihinde yapılan son yürüyüşe katılım tekrar yükselerek 150 bin kişiye çıktı.
“Casseurs”, yakıcı-yıkıcı olarak çevrilebilir. Toplu gösterilere, yürüyüşlere örgütlü bir şekilde sızan, polise ve çevreye saldıran militan gruplar böyle adlandırılıyorlar. Tamamıyla siyasi kimlikten arındırılmış bir kavram bu. Bu hareketlerin, bu grupların arkasında yatan siyasi motif ne yazık ki çok az tartışılıyor. Bu gruplar yürüyüşlerde, zaman zaman, sendikaların, yürüyüşçülerin oluşturduğu güvenlik kollarıyla da sürtüşüyorlar.
Katılımdaki düşüşün nedenini özellikle “casseur”lerin şiddet eylemlerine bağlamak biraz tartışmalı. Eylemin devamlılığını sağlayacak bir politik hareketin oluşamaması, belki de katılımdaki düşüşün en önemli nedeni. Solda var olan hiçbir parti bu hareketleri kucaklayabilecek yapıda değil, yeni bir oluşumun filizlendiği de görülmüyor.
“Gece ayakta - Nuit Debout” toplantıları, Paris, Republique meydanında yapılmaya devam ediyor. Ama katılım çok düştü. Konuşmacıların çeşitliliği ortadan kalktı. Sohbetler hep aynı insanların konuştuğu, monoton söylemlere dönüştü. Ama muhalif insanların ve grupların bir şekilde bir araya gelme gereksinimi var ve bu toplantıların devamlılığı sağlayacak yollar aranıyor.
Fransa'da solun kimliği
Bugün şiddetli bir tepkiye dönüşen eylemlerin ardında ne yatıyor?
Toplu görüşmelerin hiyerarşisinin alt üst edilmesi, merkezi olmaktan çıkartılması CGT açısından önemli olabilir ama bu konuda ilk adımlar daha 2008 yılında çıkartılan bir yasayla zaten atılmıştı. Yani bu yasa tasarısı çatışmaların gerçek nedeni değil. Hele bu çatışmayı CGT ile Hükümet arasındaki bir bilek güreşine indirgemek de yanlış. Bu tür bir yaklaşım yaşananları hafife almak olur.
Hükümet arasındaki bilek güreşini CGT’nin kazanacağı garanti değil. CGT kaybedebilir de. Daha şimdiden rafinerilerdeki kilitlenmeler kaldırılmaya başlandı. Akaryakıt istasyonlarındaki kuyruklarda giderek azalıyor.
Ayrıca yasanın geri çekilmesi, hükümeti, yasaya onay veren diğer sendikalar tarafından “ihanete uğradık” suçlamasıyla karşı karşıya bırakacaktır. Ama CGT’nin hezimete uğratılması da politik olarak hükümetin tercihi olmayabilir. Yenilmişlik duygusunun yaratacağı düş kırıklığını, hatta düşmanlığı sol bir hükümetin kaldırabilmesi zor.
Her iki tarafında kaybetmediğini düşündüğü bir çıkış yolu da bulunabilir. Yasadan bağımsız olarak Devlet Demiryolları, Metro taşımacılığı ve Air France gibi kamu işletmelerinde toplu görüşmeler sürüyor. Hükümet El Khomri yasasında geri adım atmaz ama sözünü ettiğimiz kuruluşlardaki görüşmelerde tavizler vererek bilek güreşini berabere bitirebilir.
Ama bütün bunlar uzun vadede sorunu çözmeyecektir. Çünkü tartışmanın - çatışmanın kökleri daha da derinlerde.
Her şeyden önce bu çatışma sol içi bir çatışma - tartışma. Ve Fransa'da sol kamuoyu açısından daha çok “kimlik” sorunu üzerinden yaşanıyor. Yeni Çalışma yasası, doğru veya yanlış, solun bir kesimi tarafından sosyal hakların feda edilmesi, liberalizme teslim olmak olarak algılanıyor. Bu nedenle de çatışma oldukça şiddetli. Bir yıl sonra yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yarattığı rekabet de gözününe alındığında, sol içindeki güçler dengesi “kimlik sorunu”, solun kimliği sorunu etrafında yapılan tartışmaların sonucunda oluşacak. Tartışma “solun kimliği” etrafında dönüyor ve yakın zamanda biteceğe de benzemiyor. (SŞ/HK)
* Fotoğraf: Emine Urer - Paris/AA