Fransa, İtalya, Macaristan, İspanya, Mısır, İsrail, Suriye, Karayipler, Uzakdoğu derken uzun zamandır düşlediğim bir rüya daha gerçekleşti. İskandinavya ülkeleri ve Finlandiya... Hani çocukluğumuzdaki tekerleme; "İsveç Norveç Danimarka; Belçika Felemenk Hollanda" diye devam eden... 13 günlük bir gezi. 3 Temmuz'da, üç saatlik bir uçuşla Kopenhag'a ulaştık.
1 milyon 300 bin nüfuslu, en yüksek dağı 170 metre olan dümdüz bir şehir. Ve binlerce bisiklet. Trafik sorunu diye bir şey yok çünkü her şey bisikletle hallediliyor. Pazar alışverişine giden kadınlar da, çocuğunu gezdirmeye çıkaran da, işe giden de bisiklet kullanıyor. Yollar tamamen bisiklet üzerine planlanmış.
İsveç, Norveç ve Danimarka'da kron kullanılıyor. 100 Danimarka kronu 24 YTL. Avrupa'nın en pahalı ülkeleri ancak euroya geçmeyince aradaki fark biraz kapanmış deniyor.
Danimarka
Danimarka Golfstream sıcak su akıntısı olduğundan İsveç ve Norveç'ten daha sıcak.. Resmi dili Danca ama hemen herkes ingilizce konuşuyor. Cam, tahta ve mimari tasarımda dünya öncüsü. "Tüccarlar kenti" anlamına gelen Kopenhag'da 18. yüzyılda tüccarlar gemilerini evlerinden görebilmek için kanallar açmışlar.
Suları çok iyi, kapalı içme suyu almak gerekmiyor. Birkaç gökdelen dışında yüksek bina yok. Andersen masallarındki deniz kızının heykelini Ericson yapmış. Çıplak olması nedeniyle zaman zaman protesto edilip, üzeri örtülüp kapatılıyor.
Üç partili sağcı koalisyon, 170 üyeli parlamentosu Cristianborg adasından yönetiliyor. Krallar sanata meraklı olduğundan sanat eserlerini parayla alıp devlet müzesinde sergiliyorlar. Carlsberg biraları sahibinin sanat eserleri koleksiyonunu sergilediği müzesi var.
Gece 153 yıllık ünlü Tivoli eğlence parkına gittik. İzmir Fuarı benzeri bir yer. Ertesi gün Kopenhag'dan İsveç'in üçüncü büyük kenti Malmö'ye gidiyoruz. 2000'de açılan, Danimarka'yla İsveç'i bir birine bağlayan, sağında Baltık Denizi, solunda Norveç yada kuzey buz denizi olan 16 km.lik Oresund Köprüsünden geçmek şaşırtıcı.
Köprü açılışına yetişmek için İsveç Kralı ve eşi eski hostes Silvia, 90 kilometre hız yerine 120 hız yapınca ceza kesiliyor ve kral TV'ye çıkıp halkından özür diliyor. Burada trafik cezaları maaşlarla doğru orantılı. Köprü açılışından sonra, ev fiyatları daha ucuz olduğu için 20 bin Kopenhag'lı Malmö'ye geçmiş.
Frederick ve Hamlet
Bugün Kuzey Zealand bölgesindeyiz. Tarım yapılan bu bölgede bira için şerbetçi otu, patates, şeker pancarı, elma ve çilek yetişiyor. Tarım, hayvancılık gelişmiş, peynir ve süt ürünleri var.
Bu arada istatistik bilgi de vereyim: Türkiye'de kişi başına düşen gelir 6 bin 500 dolarken, Norveç'te 71 bin 674, Danimarka'da 50 bin 800, Finlandiya'da 39 bin 300 dolar. Nüfusun azlığı, doğal kaynakların fazlalığı yanı sıra sıfır yolsuzluk oluşu da bunda etken.
Çapkın kral Frederick'in yaptırıp babasının adını verdiği Freedensburg yazlık sarayını görüp, diğer saray ziyaretlerinde olduğu gibi ancak bahçesinin fotoğrafını çekebiliyoruz. UNESCO'nun dünya mirası listesine aldığı Sheakspeare'in Hamlet adlı oyunun geçtiği Kronborg şatosu şimdi gemilerden liman vergisinin alındığı vergi dairesi gibi çalışıyor.
Helsingör şehrine vardığımızda öyle şiddetli bir yağmur yağıyor ki, şehri gezme şansımız olmuyor. Kendimizi en yakın lokantaya atalım derken şans yüzümüze gülüyor. Lokanta sahibi Türk. Daha gezinin üçüncü günü olmasına rağmen hepimiz sallama çaydan bıkmışız, bize Türk usulü demleme çay yapıyorlar.
Helsingör'le ilgili bilgileri de onlardan alıyoruz. 18 yaşını dolduran gençler ailelerinin yanından ayrılıp başka eve taşınıyorlar. Evlilik oranı çok düşük olan kentte nüfusun neredeyse yüzde 60'ı evlenmiyor. O nedenle yalnız yaşayanlar yaşlanınca bakıma ihtiyaçları olduğundan, 60 bin nüfuslu kentte 4 yıldız ayarında 10 büyük huzurevi var.
Beyaz geceler
Kopenhag'dan ayrılıp Oslo'ya gitmek üzere gemiye geliyoruz. Gemi 5'te hareket edip, sabah 10'da Oslo'ya varacak. Oslo fiyorduna girişi hiç kimse kaçırmak istemiyor. Daha sonra feribottan ayrılıp bizi bekleyen otobüsümüzle Norveç'in eşsiz güzellikteki vadilerini geçip Gol şehrinde mola veriyoruz. 12. asırdan kalma, Vikinglerin dini ihtiyaçlarına cevap verecek kilise yapmak istediklerinde, başka mimari bilmedikleri için gemilerini ters çevirerek yaptıkları Borgand kilisesini görüyoruz. Avriano dağlarını aşıp, somon nehri kıyılarından Leardal'a varıyoruz.
Gece olmuyor çünkü 62. paraleldeyiz ve beyaz geceler var. Gece 1.30'da hava hala aydınlık. Beyaz geceler bizim için ilginç ama orada yaşayanlar için hayat zor. Çünkü Eylül-Mayıs arası karanlık siyah geceler buradaki insanları karamsar yaptığı için dünyada intihar olaylarının en fazla görüldüğü ülkeler kuzey ülkeleri. O nedenle katı kurallar, yasalar konmuş. Örneğin 18 yaşından küçüklere içki satışı yasak, marketlerde içki satılamıyor. Ren geyiği çok. Oteldeki yemekte Ren geyiği etinden yapılmış köfte, balina eti ve tabii bol bol somon, karides vb. deniz ürünleri var.
Tren sefasından sonra, dünyanın en uzun fiyordunu görmek için iki saatlik bir gemi yolculuğu var. Bugün maviye yeşile, suya doyuyoruz. Öyle güzelliklerle karşılaşıyoruz ki, herkesin temennisi küresel ısınma nedeniyle kuraklık tehlikesiyle karşı karşıya kalan ülkemizde de bu yağmurlardan yağması.
Vik-fiyord, Viking-fiyord adamı demek; alfabeleri Kiril alfabesi. Ayasofya müzesinde de Viking yazıtları var.
Bergen, Oslo
O muhteşem güzelliklerin ardından Bergen'e varıyoruz ve otele yerleşip hemen şehir turuna çıkıyoruz. Ünlü balık ve çiçek pazarı, Bergen limanı, UNESCO tarafından koruma altına alınmış Bergen evlerini geziyoruz. Ertesi sabah sürprizle karşılaşıyoruz. 13 günlük gezide bir tek burada yağmurdan dışarı bile çıkamıyoruz. Zaten pazar olduğu için dükkanlar da kapalı. Bu arada Bergen'in yanık tedavisinde dünya lideri olduğunu öğrendim.
Bergen'den Oslo'ya yine 480 kilometrelik yolumuz var. Yol çok dar ve virajlı. "Duble yol" yok. Arabalar otobüsün yanından zor geçiyor. Ve Oslo.. Müzecilikte iddialı bir şehir. 4.5 milyon nüfuslu, iki kuğu simgeli Kuzey Avrupa ülkeleri teşkilatı merkezi, Avrupa Birliği üyesi olmayan ama Schengen üyesi Norveç. Nobel barış ödüllerinin verildiği yer. 10 Aralık'ta Nobel Barış ödüllerinin verildiği gün hangi yemek menüsü çıkıyorsa yıl boyu aynı yemeği çıkaran lokantayı gördük.
Demokratik monarşiyle yönetilen ülkede kral Oslo'da yaşıyor. 2002'de bir kızı olunca yasaları değiştirip ilk doğan çocuk kız olursa tahta çıkmasını kabul ediyorlar. daha sonra İspanya da bu yasayı kabul ediyor, şimdi de benzer yasayı Japonya kabul etmeye hazırlanıyormuş.
Her yer kayak merkezi, en eski kayak yapan figürler Ski şehrinde. Masallarda ormanda yaşayan kötü yaratıkları sevdirmek için Trol cüceleri hatıra eşyası olarak yapılmış. Emlak fiyatları çok yüksek.
Stockholm
152 kış olimpiyatlarının yapıldığı ünlü atlama merkezi Holmenkollen'in ardından insanın doğumdan ölümüne dek tüm hayat evrelerinin anlatıldığı, 112 figürden oluşan, erkekliği simgeleyen dikilitaşın, bronz, granit ve seramikten yapılmış yüzlerce heykelin olduğu, biraz da müstehceni ilginç Vigeland parkını gördük.
İsveç Stockholm'deyiz. 9 milyon nüfuslu, erkeklere de 60 gün doğum izni verilen, füzeden savaş uçağına silah yapımında gelişmiş, mekanikleşmiş tarımı olan, emniyet kemerini ilk bulan, 6-12 ay zorunlu askerlik yapılan, 2. Dünya Savaşına katılmamış, tarafsız kalmış, NATO üyesi olmayan İsveç...
Gazete, kitap okumakta dünya birincisi olan ülkenin bir kitapçı dükkanında vitrinde tek başına sergilenen Orhan Pamuk kitabını ve Nobel ödülünü aldığı Belediye Sarayını gördüğümüzde çok heyecanlandık.
Helsinki
Stockholm'den feribotla Helsinki'ye geçiş daha zevkli. Gece 11'de yemeğimizi yerken güneşi batırıyoruz ama hava hiç kararmadan tekrar aydınlanıyor.
İskandinavya ülkelerine dahil olmayan Finlandiya'da hava çok soğuk olduğu için tüm ülkeye merkezi ısıtma sistemi kurulmuş. Denizleri buz tuttuğu için buz kırma gemileri var. Ekim Devriminden sonra Rusya bağımsızlığını kabul etmiş ama Rusya'nın etkisi havadan silinmemiş. St. Petersburg altı saat mesafede.
Kadınlara seçme-seçilme hakkı 1906'da verildi. Fin hamamı dediğimiz saunalar hemen her evde var, saunadan çıkanlar kendilerini göle atıp serinliyor. Gittiğimiz hiçbir yerde otel odaları dahil sigara içilemiyor ama bu kimse sigara içmiyor anlamına da gelmiyor. Herkes sigarasını sokakta içiyor, iyi ama bu izmaritlerin de sokağa atılması demek. O nedenle benim çantamda taşıdığım küçük küllük otobüs şoförümüzden takdir gördü.
Artık 13 günlük gezinin sonuna geldik. Üç saatlik yolculuk sonrası İstanbul'dayız.(LŞ/EÜ)
* Latife Şencan, Sosyolog