“Tüm hayat bir çöküş sürecidir kuşkusuz. Ancak işin dramatik yanını oluşturan, dışarıdan gelen ya da geldiği sanılan, unutamadığımız, tüm suçu üzerine yüklediğimiz ve de en zayıf anlarımızda arkadaşlarımıza anlattığımız o büyük ve ani darbeler etkilerini hemencecik göstermez. Ve bir de içeriden gelen darbeler vardır. İş işten geçene kadar hissetmezsiniz, ta ki bir daha asla o iyi adam olmayacağınızı en nihayetinde fark edene kadar. İlk türden kırılmalar hızla gerçekleşiyor gibi görünür; ikinci tür ise neredeyse siz hiç hissetmeden olur ama aslında aniden gerçekleşmiştir” diye başlıyor “Çatlak” adlı kitabına.
İlk kez 1936 yılında Esquire dergisinin Şubat, Mart ve Nisan aylarındaki nüshalarında üç bölümlük bir dizi olarak yayımlanan “Çatlak”taki yazılar, Fitzgerald’ın ölümünden sonra derlenip kitap haline getirilmiş. Kitap, kısa süre önce de Ketebe Yayınları Minyatür Serisi’nden İrem Uzunhasanoğlu çevirisiyle Türkiyeli okurlarla buluştu.
Belki “ihtişam” fazla kaçar ama “ünlü” diyebileceğimiz bir yazarın çıktığı tepe noktasından, yukarıdaki alıntıda bahsi geçtiği gibi kendini hemen göstermeyen “ani darbelerle” yaşadığı çöküşü anlatan “Çatlak”, insan çöküşünün ne zaman, nasıl başladığını, hayata yabancılaşmayı, hayatın kişiye yabancılaşmasını, insanın eseri kalmamış o eski haline nasıl dönüştüğünü Fitzgerald, tüm içtenliğiyle sözcüklere döküyor.
49 yaşında her şeyden elini eteğini çekmek gibi bir planı olan F. Scott Fitzgerald, geçmişin üzerinde bıraktığı yüklerle gelecekte yapmayı planladıkları arasındaki dengeyi tutturma çabası güderken, planından on yıl önce çöktüğünden bahsediyor. O zamana kadar bir şekilde hayatın içinde olduğunu belirten yazar, bu dönemini dolaylı yoldan birazcık “sahte” olduğunu ifade ederken içinde yavaş yavaş kıpırdanan “uzaklaşma” duygusunun ortaya çıkışını ve “artık kesinlikle yalnız olmak” istediğini, bu süreçte kendini tüm günlük işlerden sıyırmanın yolunu “uzaklaşmayla” bulduğunu söylüyor. Bu zamanının mutsuz bir dönem olmadığını, sadece uzaklaştığını ve insanların azaldığını, hissettiği yorgunluğa karşılık yan gelip yatmakta bir beis görmediğini, aksine bundan müthiş derecede memnun olduğunu aktarıyor. Bu “boşluk”un ona iyi geldiğini ve aniden “şaşırtıcı bir biçimde, iyi hissettiğini” söyleyen Fitzgerald, bu gidişatın hayatın ona verdiği küçük bir hediye olduğunu belirtiyor ancak şunu ifadeyi kullanarak malumu ilan ediyor: “Ve haberleri duyar duymaz tıpkı eski bir tabak gibi ortadan ikiye ayrıldım.”
Fitzgerald için bundan sonrası tabiri caizse çorap söküğü gibi geliyor. “Çatlak”ın başladığı zamandan itibaren yaşadıklarıyla “uzaklaşma”nın da ötesine geçerek “soyutlama” boyutuna ulaştığını, bunun da bir nevi “kopma” olduğunu söylüyor yazar. Yirmi yıla yaklaşan bir süreç içerisinde, başarıların gölgesi sayesinde üzerine saldıran “çatlak”ın ani darbesiyle kedini yerde bulan ve bir daha o eski adam olamayacağını anlayan bir yazarın hikâyesi olan “Çatlak”ı okurken, yüzleşmek zorunda kalacağınız çok şey olduğunu belirtip yazıya noktayı koyalım.
(BS/VC)