Memlekette gün geçmiyor ki yeni bir adaletsizlikle karşılaşmayalım. Uyandığımızda artık ilk işimiz haberlere veya sosyal medyaya bakmak olmuş. Var mı memlekette bir son dakika felaketi diye.
Sabah evden çıkınca komşumuzun kızı minik Feride’yi gördüm. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Annesi “servis şoförü unutmuş onu, ondan ağlıyor”, diye seslendi.
Hemen arabaya aldım. Feride’nin okuluna yol alırken, sohbete koyulduk.
Dördüncü sınıfa gidiyormuş, dersleri çok iyiymiş, hatta takdir almış, bunda öğretmeninin de etkisi çokmuş.
Dayanamadım klasik soruyu bende sordum: "Büyüyünce ne olmak istiyorsun bakalım?"h
Hemen cevap verdi “Öğretmen tabi ki”.
Cingöz, hemen sordu; “Sen ne oldun”...
“Avukatım” dedim.
Hemen annesine Kürtçe sordu; “(Dayê avukat çiye çı kar dı ki) Anne avukat ne, ne yapar” derken okulun önüne geldik.
Feride’den ayrıldıktan hemen sonra duruşmaya yetişme telaşıyla adliyeye gittim. Baro odasına gittiğimde meslektaşlarımın öfkesi her zamankinden daha fazla olmaya başlamıştı. Merakımı gideremeden duruşma salonuna gittiğimde öfkenin sebebini öğrendim. Adliye'de hakim bulmak imkansız hale geldi. Hakimi bulsan, yeni geldiğini söyleyerek karara çıkacak dosyayı incelemeye alacağını ve en yakın tarih olan Nisan 2017’ye duruşma tarihi veriyordu. Bunu hazmetmek bir yana; müvekkile anlatmak bir yana…
Maalesef adliyeler çökmüş halde; ihraç edilen hakim ve savcılar bir yana, yeni başlayan hakimlerin çoğu tecrübesiz, önceki hakimler adli tatil başlamadan bir ay öncesinden izine ayrılıp dosyaları karara bağlamazken yeni hakimlerde dosyaları incelemedikleri için yaklaşık bir yıldan beri mevcut dosyaların çoğunun yüzleri dahi açılmamış oluyor. Bu durum adalet arayışının neredeyse imkansız hale geldiğini gösteriyor. Adliyelerin temel sorunu haline gelen adalete erişme meselesi bugünde çözülmeden tozlu raflarda yerini almıştı.
Akşam olmuş ofisten ayrılıp eve geldiğimde, annem komşumuzun kızı Feride’nin beni sorduğunu ve yanıma gelmek istediğini söyledi. Bir süre sonra Feride, annesi ve babası çayımızı içmeye geldiler.
Feride yine hüngür hüngür ağlıyordu. Ne oldu yine sorduğumda, “Arin öğretmenimi bir daha göremeyecekmişim, dediler. Okula gitmek istemiyorum, yeni öğretmenimi istemiyorum” dedi.
Evet, korktuğumuz başımıza geldi; görevden uzaklaştırılan öğretmenlerin artçı sarsıntıları başlamıştı. Muhtemelen birçok Feride, Rojhat ve Sıla… aynı hüznü bu akşam evinde yaşıyordu.
Annesi hemen sordu; “Avukat bey oğlum ne olacak bu işin sonu, bu öğrenciler, bu öğretmenler, baktıkları aileler ne olacak, var mı bir çaresi”…
Anlatmaya başladım:
"Maalesef teyzeciğim, öğrenciler açsından bu iş kolay olmayacak, çünkü yeni başlayan öğretmenler sözleşmeli ve çok tecrübesizler. Öğrenciler bunun sıkıntılarını ileride çok yaşayacaklar.
"Hukuki açıdan ise, görevden uzaklaştırılan öğretmenlerin çoğu ne gerekçeyle alındıklarını bilmiyorlar. Hepsinin bildiği tek şey sınav sorularını çalmadıkları sadece sendikalı olmak…
"Sendikalı olmak suç mu, hayır tabi ki. Anayasamızda ve uluslararası hukuk da memurlar ve işçiler bağlı oldukları iş kollarına göre yasalar çerçevesinde sendikaya üye olabilir.
"Kaldı ki Feride’nin öğretmeni yasalar çerçevesinde kurulmuş sendikaya üye olduğu için görevden uzaklaştırıldı. Öğretmenler ve diğer kamu emekçileri üye olduğu sendikanın aldığı kararlar doğrultusunda toplu eylem hakkına sahip olabiliyorlar. Sendikal faaliyete katılmaları nedeniyle hiçbir şekilde cezalandırılamazlar. Belki size çok teknik görülebilir ama Anayasa’da, 151 nolu Uluslararası Çalışma Örgütü (İLO) Sözleşmelerinde, Avrupa İnsan hakları Sözleşmesi'nde (AİHS), Avrupa Birliği Temel Haklar Şartında, 4688 sayılı Kanunda ve mahkeme kararlarında hiçbir tereddüde yer bırakmayacak şekilde bu hakları tanınıyor.
"Ayrıca Arin öğretmen ve diğerleri; iddia ettiklerinin aksine sendikal faaliyetler ile bölgede yaşanan mevcut durumun kamu çalışanlarının yaşam hakkını tehlikeye düşürdüğü, sağlık ve eğitim hizmetlerini aksattığını belirtilerek barış ve huzur istemişler. 'Terörü' nereden, kimden gelirse gelsin her daim kınamışlar. Eğitim öğretim hakkını engellemek değil, tam tersine bölgede yaşayan çocukların ve Feride’nin eğitim öğretim hakkına kavuşmasını amaçlamışlar.
"Bu açığa almalar Feride’yi öğretmeninden etmiş olabilir. Ama bir de açığa alınan öğretmenler arasında; öğrenci okutan, en az beş nüfusa bakan, kredisini ödeyen, yeni evlenen…
"Araya Feride’nin babası girdi: “Peki, bir daha öğretmen olmayacaklar mı? Dava açabilirler mi”?
"Tabi ki açabilirler ama adliyelerin hali içler acısı, 2014 yılında açtığım dava bir yıl da bitmesi gerekirken halen devam ediyor. Bugün görülen bir duruşmam gelecek yılın Nisan ayına bırakıldı. Türkiye de maalesef hukuk bu noktaya gelmiş.
"Tabii ki hukukun bu noktaya gelmiş olması Arin öğretmenin davasının bu kadar süreceği anlamına da gelmiyor. Arin öğretmenin açığa alınmasından hemen sonra 60 gün içinde idare mahkemesinde yürütmeyi durdurma istemli dava açabiliyoruz. Daha sonra mahkeme yürütmeyi durdurma kararını reddederse bile mahkemenin kararını ve sonrasında Danıştay’ın itiraz sürecini beklemeden Anayasa Mahkemesine (AYM) 30 gün içinde bireysel başvuru yapabiliriz. Çünkü yerel mahkemenin ve Danıştay’ın kararı en erken iki yıldan önce maalesef karara bağlanmıyor.
"AYM’ye yapılacak bireysel başvuru ile birlikte AİHM’e başvuru hakkı da kullanılabilir bir hak olarak durmakla birlikte AYM'ye direk gidebilmek için düzenleyici işlem görüntüsündeki bireysel cezai işleme karşı hiç bir başvuru yolunun tanınmadığı gerekçesi ile izah edilen ihlallere ek olarak hak arama yolunun da kapatıldığından bahisle yapılabilecek olan başvurularda sözleşme ile Anayasa’nın uyuşmadığı vurgulanabilmekle birlikte elbette tercihe bağlı bir başvuru yolu olarak önümüzde bulunuyor. Yani hak ve süre kaybetmemek için olağan ve olağanüstü kanun yollarına aynı anda başvurulabiliyoruz. Başvurularımızın hepsini de şu gerekçelerle açıklayabiliriz;
"OHAL kanunu ve bu kapsamda yapılabileceklerin neler olduğuna ilişkin Anayasa, AİHM içtihatları ve Venedik Komisyonu Raporlarında da değinildiği üzere, OHAL süresi sınırları aşılarak orantılılık (alınacak tedbirlerin amaçla ve araçla ölçülü bir oran içerisinde olması), etkililik (tedbirin kendisi), anayasallık (anayasal düzenin işletilmesi), hukuk devleti (temel ilkelerin korunması), temel haklar, demokrasi (seçilen organlarla birlikte karar alma ve denetleme) ilkeleri ihlal ederek tesis edilecek kalıcı bir düzenleme Avrupa Konseyi standartlarına açık bir şekilde aykırılık teşkil ettiğini gerekçe gösterebiliyoruz.
"İlan edilen OHAL ve sonrasında çıkarılan kararnamelerden de anlaşılacağı üzere anayasal düzlemde teminat altına alınmış birçok temel hak Anayasa 15/2. Maddesi (Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.) ihlal edilerek süresiz ve orantısız bir şekilde çiğneniyor.
"Bir yandan da 'terör örgütleri ile irtibatlı ya da milli güvenliğe tehdit vb.' kavramlarının yasal hiçbir yargı merciinin denetiminden geçmeksizin bakanlıklar tarafından oluşturulacak kurulların takdirine bırakılması hukukun bir bütünen askıya alındığının en büyük ispatıdır.
"Arin öğretmenin ve diğer öğretmenlerin hak mücadelesini; İfade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlali üzerinden arayacağız."
Bu sıkıcı konuşmadan sonra Feride biran da bağırmaya başladı; “Arin öğretmenimi istiyorum ben! Ne olur, Öğretmenime Dokunmasınlar”… (EÜ/HK)