Birkaç zamandır ben de Facebook'tayım, birçok kimse gibi. Defalarca "rakı sofralarına" çağrıldım," poke edildim", kah facebook vampirleri tarafından ısırıldım, kah ben vampir oldum, ısırdım. Ama en önemlisi epey geride kalan çocukluğumla buluştum.
Uzun yıllardır görüş(e)mediğim çocukluk arkadaşlarımla yeniden temas kurdum. Hepsi de, resimlerinden gördüğüm kadarıyla, çocukluktaki kadar güzeldiler, birer "erkek" ya da "kadın" olmuşlar büyümüşler ancak değişmemişlerdi. Yüzlerinin derinindeki ifade, hafızamda sakladığım ifadeyle aynıydı.
Türk bayrağı "profiller"
Neyse uzatmayayım, sonra bu Dağlıca çatışması oldu, ardından Türkiye'nin hemen her yerinde "kitlesel refleks", "terörü lanetleme" gösterileri düzenlendi.
Ve çocukluk arkadaşlarımın neredeyse tümünün "profil fotoğrafı" Türk bayrağı oldu. Artık "facebook'ta neler olduğuna" bakmaya girdiğimde onları değil, bayrağı görür hale gelmiştim, "terörle mücadele gruplarına" davetler alıyordum. Aslında ben de "Irkçılık karşıtı" gruplara üye olmaları için onlara davet gönderecektim ama nedense sonra bu jestin herhangi bir mana taşımayacağına inandım.
Çünkü sonra düşündüm; karnı tok, sırtı pek insanların, ya da sınıfların Irkçılığı mutlaka "Nazi" örneğine indirgemeleri, ya da süresiz ve koşulsuz olarak "erk" sahibi olan devlet mekanizmasının şiddetini "baba tokadı" diye kabullenmeleri "sanal" davetlerle falan nüfuz edilemeyecek kadar taşlaşmış bir algının bir sonucu. Facebook da "bir parça adı üstünde" yüzlerin dolanıp durduğu bir alan...
Yavaş yavaş çocukluk arkadaşlarımla mesajlaşmalarım azaldı. Belliydi ortada bir ruh ortaklığı olmadığı. Çocukluk bu bakımdan çok belirleyici, hem de unutulmaya mahkum bir dönem. Tıpkı ırk, ülke, renk gibi seçmeyip, içine doğdumuz bir dünya, bir çağ.
Aslında sırf bu nedenle oturup yeniden hesaplaşmamız gerek.... Yaşamı" seçerek" yaşadığımız dönemlerde, geri dönüp çocukluğu, inanışları, önyargıları , bizi neyin bulunduğumuz yere taşıdığını ölçüp biçmemiz gerek.
Çocukken herkes, anne-babasını herşeyi bilen "yüce" kişiler olarak beller. Çocukken "en iyi bisiklet", "benim bisikletimdir." Tabii karnı tok, sırtı pek çocuklar için...
Sonra insan çocukluktan çıkınca kendine mesafe alır ya da çocukluktan çıkmayı reddeder. Çünkü çocukluk doğası gereği "sübjektif" bir dönemdir, sağırdır, kendine dönüktür, ve kabul edelim bir parça da "zalim"dir.
Benim çocukluk klanımla aramda nasıl bu kadar büyük bir mesafe oluşmuş diye hüzünlenip düşünmedim değil... Buradan kendime bir övünme vesilesi çıkarmak için filan değil, yalnızca anlamak için.
Çocukken beraber gülüp ağlıyorduk. Hatta rüyamdan arkadaşlarımı özlemiş olarak uyanırdım. Peki nasıl onlar şimdi "ölüm"ün herkes için ölüm olduğuna inanmıyorlar benim gibi? "Şehitlerin" anısına sığınarak tek tarafa mal edilen "öldürmeyi" lanetlemek çocukluktaki kadar sübjektif olmak demektir. Çocuklara anlatılan masallardaki "iyi" ve "kötü"lerle hayatı ölçüp biçmek, bundan da bir adım öteye gidememek demektir.
Facebook'ta o kadar kalabalığın içinde yalnızlık duygum koyuldu. Facebook, sığındığım dünyamın dışına çıkardı beni. Belki artık gitme zamanı geldi. (NZ)