Sessiz, sakin, tevazu içinde gidip geldiler Eurovision'a. Mor ve Ötesi İstanbul'a döner dönmez grubun davulcusu Kerem Kabadayı'ya "yediğin içtiğin senin olsun, gördüklerini anlat" dedik, uzun uzun yarışmayı konuştuk...
"Mor ve Ötesi, rock, muhalif bir grup, nasıl Eurovision'a katılır?" diye soruldu siz gitmeden önce, siz de "Bu deneyimi yaşamak istiyoruz, orası da bir varolma platformu" dediniz... Şimdi ne düşünüyorsunuz?
Biz elitist insanlar değiliz, belirli bi platform ya da kanalı aşağılayarak onun çok üstünde bir sanat seviyesinde varoluyormş gibi göstermenin alemi yok. Popüler kültür içinde müzik üretiyoruz, "avant garde" bir müzik yapmıyoruz. İnsanların rahat dinleyebileceği bir müzik yapmak istedik. Ondan önce de "Mor ve Ötesi neden Kral TV'nin ödülünü kabul etti, MTV Türkiye'nin açılış partisinde neden çaldılar" soruları soruldu. Bu kanalların arasında kalite olarak farkı var ama hepsi büyük sermaye gruplarının kanalları, birine çıkınca diğerine çıkmamanın ideolojik bir anlamı yok. Eurovision'da işi karıştıracak bir tek ülke temsili meselesi vardı. Ama biz bütün konuşmalarmızda Mor ve Ötesi olarak gidiyoruz dedik, ayrıca TRT'nin getirdiği teklif dışında meşruiyeti olmayan bir temsiliyetten bashediliyor. Diğer yandan çok az insan Türkiye'yi Mor ve Ötesi nasıl temsil eder dedi, bu konuda fazla sıkıntı olmadı.
Siz içini dışını gördünüz... Eurovision nasıl bir oganizasyon? İşler nasıl yürüyor? İyi şeyler, kötü şeyler neler?
Bizim için Belgrad'a gitmeden önceki tanıtım turnesi en öğretici şeydi. Tanıtım turnesinde gördüğümüz yerlerde bu kararı vermek iyice içimize sindi, "iyi ki katılmışız" dedik. Sonrası işin mekanik kısmı haline geldi. Döndükten sonra da tepkilere bakınca, genel birkaç oylama analizine baklınca hedeflediğimizi başardık gibi geliyor hepimize. Orada işin iki yanı vardı. Bir tarafında yarışmacılar, diğer tarafından çalışan büyük bir teknik ekip. Ekibin büyük bölümü Belgradlı gençlerdi, bize çok iyi davrandılar. Birkaçının kendi rock grupları varmış. Yugoslavların da derin bir rock geleneği var, bizi çok iyi karşıladılar. Birbirimize iyi davrandık. Çalışanlar çok ağır çalışıyordu. Makyaj yapanlar 8-9 saat sürekli sahneye çıkacakların hazırlıklarını yapıyorlardı, bir kılık-kıyafet tamir bölümü vardı, herkes deli gibi çalışıyordu.
TRT'den size teklif gelmesi de bu konuda cesur kararlara açık olduklarını gösteriyor...
Bu kararın altında imzası olanlar 20-30 yıldır TRT'de çalışan, devlet konservatuarı mezunu, seçimi tamamen müziğin kalitesi açısından değerlendiren insanlar. Yöneticiler teklifi onların profesyonel tavsiyeleri üzerine yaptılar. İçeride tavsiye olarak bizim çıkmış olmamıza yola açan şey bizim yaptığımız müzik, genel iş yapış tarzımız, iş ciddiyetimiz.
Teknik olarak yedinci olmak ne anlama geliyor?
Hedeflediğimiz şey belli bir sıralamaya oturmak değildi o yüzden hiç yedinci değil de üçüncü olsaydık demedik. Sahneye en iyi biz olalım diye çıktık. Oyların dağılımına bakınca iyi bir sıralama oldu. Bu yıl Azerbaycan ilk kez katıldı, genel politik ilişkiler ağı içinde Türkiye'nin durumu ortada. Biz Eurovision dışında kalan bir müzikle çıktık. Sözler Türkçe, sahnedeki halimiz belli, bunları birleştirince Türkiye'de birçok insan sondan birinci falan olmamızı bekliyordu. Biz yarı finalde de yedinci olarak çıkmışız. O zaman şu bağlantıyı kurdum. Yarı final grubunda, içinde Türk azınlık olan bir ülke yoktu, Batı Avrupa'nın büyük ülkeleri direkt finale geçti. Bizim oradan yedinci olarak çıkmamızı sağlayan yabancıların verdiği oylardı. Finalden de yedinci olarak çıkınca biz yine aslında ağırlıklı olarak Avrupalıların oylarını almışız gibi görünüyor, Azerbaycan da o ülkelerde yaşayan Türklerin oylarını alarak sekizinci oldu diye düşündüm.
Tanıtım turnesinde neler oldu?
Arada canımızın sıkıldığı oldu. Azerbaycan'da Türkiye niye Ermenistan'a 12 puan verdi diye soruldu. Açıklamak da çok zor. Bir tarafta yeni sayılabilecek ciddi bir çatışma yaşamış iki taraftan sözediyoruz. İkisi Eurovision'a dünya çapında tanınma hevesiyle yükleniyor. Ama bizim geldiğimiz yerde, Türkiye'de Ermeniler de Rumlar da Kürtler de var, etnik dini bir temel üzerine oturan bir ülkeden gelmiyoruz diye anlatmak zorunda kaldık. Bizden garanti ister gibiydiler Türkiye Azerbaycan'a 12 puan verecek mi diye, "Garanti veremeyiz" dedik ama sonuçta çıktı.
Eurovision politik bir yarışma mı politik klişelerin tekrarlandığı bir yarışma mı?
Aslında o da yalnızca bir kısmı... İki gün önce bir haber çıktı, İngiltere'de internette bahis sitelerinin ulaştığı ekonomik hacim spor müsabakalarını etkileyecek boyutta diye, Eurovision etrafında da bahis dönüyor. İsveç'in başına gelen şeyler de bununla ilgili. Bahislerde İsveç'e yatırılan paralar bahis sitelerinin cebine girdi. Ufuk Uras e-mail sitesinde bir yazı okudum, "Almanya'ya acaba Macaristan neden oy verdi" diye, Almanya grubundaki kadınlardan biri Macar asıllıydı da ondan. Biz döndüğümüzde havaalanında Yunanistan'da bizimle ilgilenen bir radyocuyla karşılaştık. "Sorry, sorry" deyip duruyordu, Yunanistan'dan Türkiye'ye oy çıkmadı diye bizden özür diliyordu. "Biz Atina'ya konsere geleceğiz, dert etme" dedik. "Biz bir şey demiyoruz, kimseyi suçlamıyoruz" diye bir patlama anı yaşadım.
Mehmet Yılmaz yarışmadan hemen sonra bir yazı yazdı, "Orası hoş bir deneyim yaşanacak" yer değil dedi bir de Türkçe şarkıyla katılmaktan da "ilkokul düzeyinde milliyetçilik" diye sözetmiş...
İlk başta TRT Türkçe diyor, grup istemiyor diye asparagas bir haber çıkmıştı. Biz zaten Türkçe katılmak istiyorduk. TRT de bundan çok memnun kaldı. Ardından bir grup insan "Nedir Türkçe inadı, küreselleşen dünyada Türkçe katılırsak sonuncu oluruz" dedi bir grup da "Türkçe olsun sonuncu olsun" dedi. Bizim ne dediğimizi tam olarak kimse değerlendirmedi.
Şu anda Türkçe rock yapmak zor bir iş değl ama biz başladığımızda Türkçe rock yapılmaz deniyordu. Rock'un dili İngilizce'dir deniyordu. 90'ların başından beri 2003'e kadar devam eden bir görüş vardı. Biz yıllarca boğuştuktan sonra Eurovision için değişmek istemedik. Basın açıklamasında da anlatamadık ama aynı akşam canlı yayında "anadil"den sözettik. "Herkesin kendi anadiliyle kurduğu bağ özeldir, kişiseldir bunu anlatmak mantıksallaştırmak gerekmez. En doğal olanı insanın anadilinde şarkı söylemesidir" dedik.
Hediegger'den bile alıntı yaptım, kararımızı entelektülleştirelim diye (gülüyor). Bazen bir şeyi dolambaçlı yollardan söylemek daha etkili olabiliyor.
Belgrad günleri nasıl geçti?
Orada ilk üç gün otelden çıkmadım. Bize üç koruma verdiler. Sırp gençler "Burası tehlikeli bir yer değildir, biz de barbar değiliz ama böyle" dediler. Bu yüzden ben üç gün sokağa çıkmadım. Korumalar varken sokağa çıkmak tuhaf geldi.
Üç gün otelde oturdum. Sonra kaçtık en sonunda. Gittiğimiz ülkeler arasında en çok çocuğu Belgrad'da gördüm. Tam çocuk gibilerdi, kıkır kıkır gülüyorlardı. Kimse hiçbir şeyi tehdit olarak algılamıyor sokaklarda. Ruslar beş-altı güvenlikle geziyordu, ortaya bir varoluş koymak için olduğu çok belliydi.
Buradaki hayran kitlenizden izlemeye gelen var mıydı?
Yoktu. Almanya'dan birkaç arkadaşımız geldi.
Sahne deneyiminize birşey kattı mı Eurovision?
Sahne deneyimimize Eurovision değil, Beyhan Murphy çok şey kattı...
Sonra geldiniz, burada Yargıtay-AKP gerginliği... Memleket havası nasıl göründü oradan sonra?
Tanıtım turnesine çıkmadan önceki halime göre iyimserim ben. Gürcistan'da hükümet Ruslara her an savaşa girebiliriz diye açıklama yaptı, havaalanında George W. Bush'un Gürcistan ziyaretinin dvd'leri satılıyor. Havaalanına giden caddenin adı George W. Bush. Arnavutluk'ta havaalanından çıktım, bir sürü bayrak direği NATO, AB, ABD, Arnavutluk. Orası ne ABD'nin bir eyaleti, ne AB ne NATO üyesi. Yoksulluktan, çaresizlikten kırılan bir ülke görüntüsü verdi. Her tarafta hükümet krizi yaşanıyor... Altı ay içinde Sırbistan, Ermenistan karıştı, Sırbistan Eurovision'u kaçırmamak için Avrupa Yayıncılar Birliği'ne güvence verdi. Böyle bir curcuna yaşanıyor dünya çapında.
Deli nasıl bir şarkı?
Türkiye'nin genel ruh halini yanıstan bir şarkı, Taksim meydanında Türkiye'nin her yanından birileri toplanıp bir şarkı söylese bu "Deli" olurdu... Ne tamamen aklı başında, ne tamamen delirmiş durumda. İki tarafa da kayabilen, bir yandan kızgın, kızdıkça da sertleşen, diğer yandan tutkudan ne yapacağını bilemeyen bir kafa yapısı... (NZ/GG)
* Fotoğraflar: Emine Özcan
Mor ve Ötesi
1995'te kurulan grubun ilk albümü Şehir 1996'da çıktı. 1999'da Bırak Zaman Aksın albümleri çıktı. 2000 başlarında Mor ve Ötesi ülke çapındaki nükleer enerji karşıtı kampanyaya çeşitli konser ve aktivitelerle destek verdi. "Sen Varsın"la katıldığı Şarkılar Bir Oyundur adlı Bülent Ortaçgil'e saygı albümü yayımlandı. Sonra sırasıyla Gül Kendine, Dünya Yalan Söylüyor ve Büyük Düşler albümlerini çıkardılar. Mor ve Ötesi 2007 seçimlerinde İstabul 1. bölge adayı Ufuk Uras'ı ve İstanbul 2. bölge adayı Baskın Oran'ı destekledi
Harun Tekin, vokalist- gitarist
28 Haziran 1977'de Ankara'da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü mezunu. 1988 yılında Alman Lisesi'ne girdi, aynı yıl Kerem Kabadayı ile tanıştı. İki yıl sonra grup kurulduğunda gitar çalmayı bilmiyordu. 1991'de grup bir rock grubuna çevrildi, Harun da gitar çalmaya başladı.
Kerem Kabadayı, baterist
20 Aralık 1977'de Ankara'da doğdu. 2000'de yılında, Koç Üniversitesi İşletme Bölümünden mezun oldu. 2001-2004 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümünde Yüksek lisans yaptı, mimari, kentleşme ve çağdaş sanat kuramları üzerine çalıştı. 2004'te İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Tarihi Anabilim Dalında doktora çalışmasına başladı.
Kerem Özyeğen, gitarist
26 Eylül 197'de İstanbul'da doğdu. "Siddhartha" grubunda çaldı. Siddartha'nın 1996'da 1.Roxy Müzik Günleri'nde ikinciliği paylaştığı kadroda yeraldı. 1998'de çıkan grubun ilk albümünde yeraldı. 1996-1998 arası "Crusiana" adlı jazz-rock grubunda bas çaldı ve şarkı söyledi. Bu grupla 1996'da Tuborg Rock Festivali'ne finalist olarak katıldı. Bu yarışmada Kerem Kabadayı ve Harun Tekin'le tanıştı gruba dahil oldu.
Burak Güven, bas gitarist
19 Ekim 1975'te İstanbul'da doğdu, bas gitarist, şarkı yazarı,şarkıcı. 14 yaşında ilk gitarını aldı. "İstanbul Blues Kumpanyası"nın ilk kadrosunda yer aldı, "Kökler" albümünde 4 şarkıda bas çaldı, birçok konsere katıldı. 1996-98 yıllarında CRR konser salonu bünyesinde "Aşk İksiri" operası ve "Anlat Şehrazat" müzikalinde koroda söyledi. Bir dönem Fahir Atakoğlu korosunda yer aldı.