Dışişleri Bakanlığım boyunca beni derinden sarsan ve asla unutamadığım iki olay yaşadım. Biri 1999'da silahlı kişilerin Ermenistan'ın istikrarını tehdit etmesi, ikincisi de geçen yıl Hrant Dink'in öldürülmesi. Her iki saldırı da insanlara değil düşünce ve değerlere yönelik saldırılardı.
Hrant'ın katli Türkiye'nin demokrasisine yönelik bir saldırıydı. Katillerinin amacı Hrant Dink'in ve diğer azınlık yurttaşların ifade özgürlüğünü hedef aldı.
Hrant'ı özlüyoruz. Yılda birkaç kez Ermenistan'a gelirdi. Eylül 2006'da "Üçüncü Ermeni Diasporası Konferansı"nda konuştu. Tıpkı Avrupa ailesinin üyeleri gibi Türkiye ve Ermenistan'ın da normal ilişkiler içinde olabileceğini, Türkiye'nin isteksizliğine rağmen diyaloğun bir yolunun bulunabileceğini söyledi. Bu kulaklarımıza gelen müziğin yankıladığı mesajdı.
2005 Nisan'ında Erivan'daki "Ermeni Soykırımının Doksanıncı Yıldönümünü Konferansı"nda da konuştu, herkes onun bugünkü Türkiye Cumhuriyeti ile 100 yıl önceki uygulanan zulümün faillerinin ayırt edilmesi yolundaki gayretli ricasına saygı duydu. Tutkulu bir biçimde Türk yetkillere, Ermenilerin Osmanlı İmparatorluğu'nun tamamen koparıp attığı köklerini aradığını aktardığını anlatmıştı.
Hrant Türklerin de Ermenilerin de gururuydu
Erivan'a her geldiğinde birkaç dakika konuşma olanağımız olurdu. Ondan Türkiye'deki atmosfer hakkında bir şeyler duymak önemliydi. Hrant soru sormak için doğru insandı, çünkü yalnızca Türkiye'de yaşayan bir Ermeni değil, her iki kimliğin de gururuydu, bu iki kimliği uzlaştırmaya çalışırken, Türklüğe hakaretle suçlandı, kendisi hakaret ve şiddete uğradı.
"Türklüğe hakaret" nedeniyle ilk kez 301'den yargılandığında ona bir mektup yazmamın ya da kamuya bir konuşma yapmamın bir faydası olup olmayacağını sordum. İçten bir biçimde teşekkür etti, mücadelesini sonuna kadar devam ettireceğini, haklarından yararlanacağını söyledi.
Sonra, bir yandan Ermeni ve Ermenilerle diyaloğa çağırırken, bir yandan da diyaloğa çağırdıkları insanların kendi kimliklerini nötralize etmelerini ya da yargılamalarını nasıl isteyebildiklerini merak etti.
Cesur ve samimiydi
Hrant Dink cesur ve samimiydi ama saf değildi. Bir "nötrleşme" yoluna girmedi, onun dürüst ve cesur sesini kestiler. Daha kötüsü kimileri bu cinayetle yüzleştikleri tehlikenin daha derinde yattığını gördüler.
Bölünmelerden biri bu mesajdı, bu cinayet fanatik milliyetçi çevreye içeride ve dışarıda katkı sağladı. Hrant'ın katlinin cezasızlığı, vahşiliği ve şiddeti bazı siyasi amaçların işine yaradı.
Öncelikle Türk devletinde bazılarının istediği gibi Türkiye Avrupa için daha az ilginç hale geldi. İkinci olarak Ermenileri ve diğer azınlıkların insan haklarının peşine düşmekten alıkoydu, korkuttu. Üçüncüsü bu karmaşık, hassas konuları keşfetmeye başlayan Türkleri korkuttu.
Onun hayalini paylaşanların olduğunu bilmek tesellimiz
Ermenistan'da on yıldan fazka zamandır tarihi bir adaletsizliğin kurbanı olduğumuzu söyleyip durduk, Türkiye'den bir yanıt geldiği takdirde, komşumuzla diyaloğa hazır olduğumuzu söyledik.
Hrant Dink'in ailesi, meslektaşları, Agos çevresi, onun görüşlerini, insanlar arasındaki uyum anlayışını paylaşan Ermeniler, birlikte barış içinde yaşama hayalini paylaşan Türkler onun bugün ve yarın hep anılacağını bilerek teselli buluyorlar. (VO/NZ)
* Vartan Oskanian, Ermenistan Dışişleri Bakanı
* Bu mektubu Today's Zaman'dan Nilüfer Zengin Türkçe'ye çevirdi. İngilizce metin Today's Zaman'da 17 Ocak 2007'de yayınlandı.