Meslek odaları ve sendikalar ortak bir deklarasyon yayımlayarak küresel ekonomik krizden korunmak için eşitlikçi ve özgürlükçü bir kamusal politika oluşturulmasını; demokratikleşmenin hızlandırılmasını istedi. 28 Ekim'de yapılan basın açıklamasında örgütler Türkiye'yi de etkileyen mali krizden çıkış için bir alternatif program önerdi. İktisatçı Mustafa Sönmez tarafından hazırlanan programda bir dizi somut öneri de yer alıyordu. Bu programı gündeme taşımak ve tartışmaya açmak üzere Gazi Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Dr.Yüksel Akkaya'nın değerlendirmesini aktarıyoruz.
Her krize bir program ile alternatif sunmak giderek gelenekselleşmektedir. 2001 krizinden sonra bir kez daha bir program etrafında toplanma isteği bu kez biraz daraltılarak yapılmaktadır.
DİSK, KESK, TMMOB ve TTB'nin destek verdiği "Krize Karşı Sosyal Dayanışma Programı" bir tür vis inertae (eylemsizlik kuvveti) olmaya mahkumdur. Zira bu program, Saint Simon, Sismondi, Fourier, Owen gibi ütopik sosyalistlerin kurtuluş reçetesi gibidir. Kuşkusuz ütopyasız olunmaz ancak, olmayacak hayallere kapılmak ile ütopya arasındaki ince farkı da göz ardı etmemek gerekir.
Engels, ütopik sosyalistleri değerlendirirken toplumsal sorunların çözümünü insan beyninden çıkarmaya çalışmaları üzerinden eleştirir. Ütopyacıların düşünme tarzı oldukça etkileyici idi. Öyle anlaşılıyor ki bu etki 19. yüzyıl ile sınırlı kalmamış, günümüze de sarkmıştır.
Çözüm kapitalizm dışında
Kapitalizm işçi sınıfı ile kapitalistler arasındaki sınıf savaşımının yaşandığı bir sistem ise bu temel çelişki, büyük çatışma yok sayılarak çözüm aramak Engels'in nitelemesi ile idealist tarih anlayışını aşamaz. Kriz dönemlerindeki kaçınılmaz son hep aynı hikayeyi içerir. Bu nedenle çözüm kapitalizm içinde değil dışında aranmalıdır.
Zira kriz kapitalizmin doğasında vardır, kapitalist üretim tarzı içinde kalarak krizi aşmak kalıcı değil, geçici çözümdür, yeni bir krize kadar. Manifesto'da da belirtildiği gibi kapitalistler bir yandan yığınla üretici gücü zorla yok ederek; öte yandan da yeni pazarlar ele geçirerek ve eski pazarları daha fazla sömürerek bunalımların üstesinden gelmeye çalışır.
Ancak, bunu yaparken daha yaygın ve daha şiddetli bunalımların yolunu da açar. Kuşkusuz, bunalımları önleyecek araçları da azaltarak. İşte böylesi bir süreçte emekten yana olanların, işçi sınıfı adına siyaset yapanların temel görevi krizi hafifletecek çözüm arayışları ve politikaları oluşturmak değil, sınıflar arası çelişkinin derinleşip açığa çıktığı bu anlarda iktidarı ele geçirmenin yollarını aramak, araçlarını ve politikalarını oluşturmaktır.
Ne yapmalı?
"Krize Karşı Sosyal Dayanışma Programı" burjuvazi için krizin üstesinden gelecek araçlar üretmek yerine, iktidar kapısını aralayacak araçlar üretmelidir. Örneğin, bütün büyük üretim araçlarının devlet mülkiyetine dönüştürülmesini önererek, işçi sınıfının politik iktidarı ele geçirme olanaklarını yaratmalıdır.
Bu yaklaşım, programın taraflarını da, yani KESK'i, DİSK'i, TTB'yi, TMMOB'yi vis inertae olmaktan çıkarır, toplumsal muhalefetin ve mücadelenin iktidara yönelik önemli araçlarına dönüştürür.
Tersi durumda sonuç 2001 krizinden farklı olmaz, tek fark eskisinden daha kötü olmaktır. Emekçi sınıfları bekleyen tehlikeleri aşmak praksisi gerektirir. Bunun için daha fazla cesaret ve güven, daha fazla mücadele ve muhalefet olmazsa olmazdır.(YA/BÇ/EÜ)