1995’te İstanbul’da gözaltında kaybedilen Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak’ın Cumartesi Anneleri/İnsanları’na açılan davadaki savunmasının tam metnini yayınlıyoruz.
Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın 950’nci hafta eyleminde gözaltına alınan 20 kişi hakkında açılan davanın ilk duruşması Çağlayan’daki İstanbul 39. Asliye Ceza Mahkemesi’nde 27 Şubat Salı günü görüldü.
Cumartesi Anneleri/İnsanları, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefetten yargılanıyor.
Gözaltında kaybedilen Hasan Ocak’ın kardeşiyim. Abim atama bekleyen bir ilkokul öğretmeniydi. Abim 21 Mart 1995'de, saat 15.00 civarı annemi arayarak ablamın doğum günü kutlaması için balık ve pasta alıp eve geleceğini söylemiş. Hepimiz evde toplanıp kutlama yapmak için abimi bekledik ama abim evimize hiç dönemedi. Evimizde bir daha doğum günü kutlanamadı. Beyazıt’ta işlettiği çay ocağından çıktıktan sonra onu bir daha gören olmadı.
Abim eve gelmeyince hastanelere, karakollara gittik. Bizde yok dediler. Başvurmadığımız merci, görüşmediğimiz yetkili kalmadı. Oysa tutulduğu Vatan Emniyet Müdürlüğü’nde abimi gören tanıklar vardı. Listelerde ismini okuyanlar vardı ancak bizde yok yanıtı değişmiyordu.
Vali Kozakçıoğlu’ndan, İçişleri Bakanı Nahit Menteşe’ye yetkililer abimin aranan şahıs olmadığını söyleyip, abimle ilgili “iyi bir çocukmuş” diyerek gazetecilere beyanat veriyordu.
Biz her yerde abimi ararken, abimin cansız bedeni gözaltına alındıktan 5 gün sonra Beykoz Buzhane köyü Dedeler mevkiinde köylüler tarafından bulunmuş.
Jandarmaya haber vermişler. Olay yeri tutanağı hazırlayan Jandarma, abimin üzerinde kimliğinin, kemerinin, ayakkabı bağcıklarını, saatinin olmadığını; ellerinde parmak izi alınırken kullanılan mürekkep lekeleri olduğunu yazmış. Cansız bedeni Beykoz Adliyesine taşınmış. Burada parmak izi alınıp karşılaştırmaya gönderilmiş ama her nedense eşleştirilememiş.
Otopsi raporunda ölüm nedeni tel veya iple boğulma olsa bile, vücudundaki işkence izleri bir bir yazılmış rapora.
Bütün bunlar bizden gizlenerek yapılmış ve abim kimliği meçhul kişi olarak Kimsesizler Mezarlığı’na gömülmüş.
Biz abimi adli tıpta çekilen fotoğraflardan 58 gün sonra bulabildik. Gördüğümüz fotoğraflar dehşet vericiydi. İnsan sevdiğinin gülen yüzüne bakmaya kıyamazken, biz evladımız, kardeşimizin parçalanmış yüzünün fotoğraflarını gördük. Abimi arama sürecinde abimden önce gözaltında kaybedilen insanların aileleriyle birlikteydik.
Abimi Kimsesizler Mezarlığı’ndan çıkarmamızın ardından, gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetinin açıklanması ve cenazesine ulaşılan çocuklarının/yakınlarının faillerinin bulunması ve yargı önüne çıkartılması amacı ile; Ocak, Toraman, Gülünay, Karakoç, Bilgin aileleri ve insan hakları savunucuları olarak, 27 Mayıs 1995 günü Galatasaray Meydanı’nda oturmaya başladık.
On yıllardır biz kayıp yakınlarının sevdiklerimizle ilgili hakikate ulaşma, onların en azından bir mezarı olması ve adalet talebimiz hep karşılıksız bırakıldı. Uluslararası hukukta insanlığa karşı suç olarak kabul edilen gözaltında kaybetme suçunun, bizim ülkemizde binlerce kez işlenmesine rağmen, suçluların cezasız bırakılmasıyla baş başa kaldık. Biz kayıp yakınlarını mezarsızlık ve cezasızlık düğümünün içinde bırakan herkes evrensel hukuka göre suçludur.
Galatasaray Meydanında bir araya geldiğimizde her birimiz büyük bir umutsuzluğun, belirsizliğin ve boşluğun içindeydik. Çünkü ‘kayıp’ dediğimiz şey sadece ‘bir insanın kaybedilmesi demek’ değil. Geride kalanın yas sürecinin tamamlanmamasından dolayı bir belirsizlik içerisinde kalıp o belirsizliğin büyüttüğü boşluktaki umutsuzlukla baş başa kalması demektir.
Bizim yasımız sadece cumartesi değil. Üç kuşaktır kayıp yakınları yasın bitirilmesi ve adaletin sağlanması için sesini duyurmaya çalışıyor.
Siz savcılar, hakimler, yargı makamları neden bizim sesimizi hiç duymadınız? Bu ülkede hâlâ bulunmayı bekleyen bini aşkın gözaltında kayıp var. Soruyorum size, bugüne kadar kayıplarımızla ilgili soruşturma, kovuşturma ve kaybedenlerin yargılanması için neden harekete geçmediniz.
699 hafta boyunca Galatasaray Meydanı’nda gerçekleştirdiğimiz barışçıl buluşmalarımız 700. Haftamızdan itibaren engellendi.
Biz emir komuta zinciri içinde devlet yetkilileri tarafından her birimizde ve toplumda açılan yaraları Galatasaray Meydanı'nda diz dize oturarak anlatmaya çalışan insanlarız. Ortada bir istismar varsa, kaybedenlerle kol kola dolaşarak onların dokunulmaz kılınmasıdır.
Ortada bir kandırmaca varsa neredeyse 29 yıldır değişen 17 hükümetin kayıplarımızla ilgili sözler vermesine rağmen taleplerimizi yerine getirmemesidir.
25 Ağustos 2018'den sonra Galatasaray Meydanı, demir bariyerler ve zırhlı araçlarla çevrilerek polislerin beklediği ve araçlarını park ettiği bir alana dönüştürüldü.
700. haftamızdan sonra Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yaptığım başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi, 2019/21721 Başvuru Nolu ve 16.11.2022 tarihli kararı ile Anayasanın 34.maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verdi. Karar 23 Şubat 2023 tarihli Resmi Gazete de yayımlandı.
Anayasa Mahkemesi, kararında şöyle diyordu;
“25. Öte yandan idare, bildirimin amacının anılan hakkın etkin bir şekilde kullanılması için yetkililere makul ve uygun tedbir alma imkânı sağlamak olduğunu da gözetmemiştir. Nitekim yapılmak istenen etkinlik, yaklaşık yirmi dört yıl boyunca belirli zaman ve yerde yapılmakta olup idarenin bu etkinliğin yapılacağına ilişkin olarak önceden bilgisi olmadığı söylenemez."
"Barışçıl bir eylem söz konusu olduğunda ise idarenin -somut olayın koşullarına göre toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının etkin kullanımını sağlamaya yönelik pozitif yükümlülükleri gereği- toplantının gerçekleştirilmesi için tedbir alması gerekirken otomatik olarak yasaklama yoluna gittiği görülmüştür. Nitekim idare, yasaklama kararında kamu düzeni bozulması, bozulma tehlikesi veya başkalarının haklarının korunması gerekliliği gibi zorlayıcı şartlar olduğunu ortaya koymamıştır. İzah edilen sebeplerle idarenin etkinliği yasaklama kararı için dayanak gerekçelerinin haklı ve ikna edici olduğu söylenemez”.
"26. Diğer yandan başvurucunun da içinde yer aldığı grubun kaybolan yakınlarının bulunması ve kamuoyunda farkındalık yaratılması amacına yönelik oturma eylemi ve basın açıklaması yapmak istemesi demokratik bir toplumda saygı ile karşılanmalıdır."
Bu saptamaların sadece 700. haftayla sınırlı olmadığı, süreklilik içeren oturma eyleminin her hafta yenilenmesinde de geçerli olduğuna şüphe yoktur. Nitekim, söz konusu kararın hüküm fıkrasının C bendinde “Kararın bir örneğinin yeni ihlallerin önlenmesi için Beyoğlu Kaymakamlığına GÖNDERİLMESİNE” ifadelerine de yer verilmiştir.
Bu ifade, Cumartesi anneleri toplantısını engellememe konusunda İçişleri Bakanlığına ve Beyoğlu Kaymakamlığı’na açık bir ödev yüklemektedir.
Anayasa’nın 153. maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.
Anayasa Mahkemesi’nin kararlarından sonra İHD İstanbul Şubesi ve kayıp yakınları olarak, Anayasa Mahkemesinin verdiği kararı da ekleyerek İstanbul Valiliği'ne ve Beyoğlu Kaymakamlığı'na yazılı olarak başvuru yaptık.
Polis barikatları ve kolluk kuvvetleri marifetiyle kapalı halde tutulan Galatasaray Meydanı'nın açılarak eyleme izin verilmesi talebinde bulunduk. Ve Anayasa Mahkemesi kararları uygulansın diyerek ilk kez 8 Nisan 2023 tarihinde 941. hafta buluşması için Galatasaray Meydanı'nda bir araya geldik.
Cumartesi Anneleri ve Cumartesi İnsanları olarak 29 hafta boyunca Galatasaray Meydanı çevresinde, İstiklal Caddesi üzerinde etrafımız kalkanlı polisler tarafından kuşatılıp hiçbir şekilde direnmememize rağmen ters kelepçe takılarak, zor kullanılarak, işkence ve kötü muameleye maruz bırakılarak gözaltına alındık. Dağılmamız yönünde anons yapılırken, dağılmamız için açılan koridor sadece polis aracına biniş yönünde oldu. Bu 29 haftanın 28 haftası ile ilgili "kovuşturmaya yer olmadığı" kararı verildi.
941. haftamızda "2911 sayılı Kanun kapsamında müsnet suçun yasal unsurlarının oluştuğuna dair kamu davası açılabilmesi için yeterli delilin elde edilemediğinin anlaşılmasına, şüpheliler hakkında KOVUŞTURMA YAPILMAYA YER OLMADIĞINA" karar veren savcı Erol Çelik, 950. haftamız için iddianame hazırlamış, işte bu yüzden mahkeme heyeti karşısındayız. Bu davayla birlikte, AYM'nin hak olarak gördüğünü, savcılığın suç saymasına da tanık olduk.
AYM kararları herkesi bağlar ve AYM kararlarına uyularak Galatasaray Meydanı'nın açılması gerektiğini hatırlatmak için 10.06.2023 tarihinde Galatasaray Meydanı'na gitmek istedim. Elimde sadece kayıplarımız için Galatasaray'a bırakmak üzere karanfil vardı.
Kalkanlı polisler tarafından etrafımızın sarılarak çembere alınmamız, kelepçelenerek gözaltına alınmamız, bütün bunlar sadece 5 (beş) dakika içinde oldu. Polis memurunun elindeki yasak kararını okumamıza dahi izin verilmedi, Dağılın anonsu yapılırken polis çemberi içindeydik ve dağılmamız için koridor açılmadı. Sadece gözaltı aracına binmemiz için koridor açıldı.
Araç içinde en azından yaşı 70-80’i aşmış annelerimize, kardeşlerimize takılan kelepçelerin çıkarılmasını istedik ama çıkarılmadı. Yaklaşık 5 saat gözaltında kaldık.
29 yıldır yan yana olduğum, aile olduğumuz annelerim, kardeşlerim gibi ben de anayasal bir hakkın kullanımının suç olmadığını sizlere hatırlatarak, siz mahkeme heyetini hepimiz için ayrı ayrı derhal beraat kararı vermeye çağırıyorum.
(MO/EMK)