Türkiye Tiyatrosu’nun önemli yazarlarından Ebru Nihan Celkan ne yazsa heyecanlandığımız, ne yönetse izlemek için yollara düştüğümüz bir kalem. Üstelik yazdıklarının yakın takipçisi olanlar bilir ki Celkan’ın kalemi her seferinde umutla kağıda çarpar; umut onun yalnızca mesajı değil, karakteridir de her seferinde. Kimsenin ölmediği bir günün ertesinde de umut vardır, Babil Kuleleri'nin ta en tepesinde de; bir ihtimal olarak da hep vardır, biraz sen, biraz da ben kadar. Umut, hope, eski İngilizce’de hopa’dan gelimlenir, "confidence in the future” anlamında kullanılır.
Geleceğe güvenmek, gelene mükemmelen eklemlenmek ihtiyacıdır. Ebru Nihan Celkan da bugüne kurtarılamamış bir dünden bakar, bakar ve yarını istediği gibi kurgular. Seyircisi olarak hissimiz hep dünden sonra yarından önce doğan günün uykusuz gözlere vuran sızısı kadardır. Oyunlarından çıkarken yarının umutla geleceğini bilir, dünün yorgunluğunu da taşırız. Açılışını IKSV 28.İstanbul Tiyatro Festivali’nde yapan Loop, Ebru Nihan Celkan’ın Umut’larından yalnızca biri.
Bağımlılıkları da bağlılıkları da bir döngü halinde birbirine girmiş, sıfır noktasında kendini bulmuş ve yeniden başlamak üzere ayaklandıkça zemine daha sert kapaklanmış bir kadının hikayesi Loop, kadının adıysa tabii ki Umut. Berlin’e göç etmek zorunda bırakılmış, travmatik belleğini kendiyle birlikte peşinden sürüklemiş, önüne sıra sıra dizdiği travmalarla akrobasi gösterisi yapmaktan başka çare bulamamış Umut, oyun boyunca döngüsünü kırmaya çalışıyor.
Oyunda döngü kırılan değil, farkına varılan bir dolanıklıktır ile yüzleşmesi de sert oluyor. Bir bütünün en küçüğü olmanın tevazusuna da her şeyin onunla ilgili olabileceğinin kibrine de sahip bir karakter, insan işte. İnsan olmanın döngüsünde bocalayıp duruyor. Sanki bir tek senin mi başına geliyor bunlar diyebilecek seyircisine travmanın, ilişkinin, göçün, yasın ve hikayenin biricik olmaklığının altını dolduruyor Ebru Nihan Celkan.
Kişisel olan politiktir ilkesinin çevresinde dolanıyoruz, bir insan hikayesinden tonlarca dünya ağrısıyla karşılaşıyoruz, fazla da geliyor. Bir beyaz olarak, bir başka beyazın işlediği suçlardan duyduğumuz utanca kadar savruluyoruz; yogayı bile çaldınız diye ağlamaya ya da toplumsal cinsiyet eğitimleri veren bir eğitmen olarak da tanıdığımız Ebru Nihan Celkan’ın toplumsal cinsiyet eşitsizliğini matematiği oğlanlara bırakın düzeyinde işlemesine de gerek var mıydı bilemiyorum.
Bi’ de Loop’ta daha önce Ebru Nihan Celkan kalemine dair hissetmediğim bir şeyi de hissediyor ve kendimi bir mesaj alma mesaisi içerisinde buluyorum. Oyun yer yer didaktikleşiyor ve kağıt üzerinde belki de iyi çalışan mizahı sahnede çıkmıyor. Ali karakterinin farklı rollere girdiği sahne trafiğinde groteskleşen oyun kafası karışık bir melodramaya bağlıyor. Fakat reji bazen de bunun için vardır diyor ve Nagihan Gürkan’dan söz etmek istiyorum. Yönetmen Nagihan Gürkan adeta sahne cini gibi kullandığı, DJ set-up’ının başındaki oyuncu karakter ile bu trafiği akan bir forma getiriyor ve hikayenin duygusunu emanet ediyor, hem de müziklerle. Fakat izlerken müthiş bir buluşun kenarda bırakılmışlığını -her anlamda bir kenarda bırakılmışlık- hissediyorum.
Heteroseksüel ilişkilenmenin erkek tarafındaki karaktere ve motivasyonuna zaten inanmıyorken bir de başka ve karikatür rollerde görüyor olmak takip açısından beni zorluyor. Bizi salona ilk girdiğimizde de karşılayan DJ rolündeki Bora Çınar’ı oyuncu olarak bu iki rolde -yogi ve psikiyatr, Baba rolünü partneri oynayan oyuncuya oynatmak harika bir fikir yoksa- izlemek isterdim. Çünkü Ebru Nihan Celkan’ın kalemi her seferinde en zor olanı seyirciye gösterir ve anlatır; yaraları ve yaralanmış olanı. Hal böyleyken psikoterapi aksının neden bu kadar alelusul işlendiğini anlamadım, hem de dramatik yapı gereği kağıt üstünde en yüksek yer kabul edilecek bir minutajda. Başta da belirttiğim gibi her travma biricik ve politiktir ancak göç meselesi ekseninde handiyse sürgünün göç maskesi altında yaşandığı bir güncel konjonktürde, fizik doktorası yapan, akademisyen bir kadın olan Umut’a karşı, oyunu izlerken, Hindistan’dan yogayı çalan daha beyazlara olan öfkesine benzer bir öfke hissediyorum.
Yalnız değilsin demek ve arkadaşı olmak istiyorum; Travmanda da yalnız değilsin, başarında da! Döngün de yalnızca sana özgü değil, kabul et be arkadaşım! Ardından depresyonunu fazla beyaz buldum diyerek gülüp, eğlenmek ve içmek -bu epey kötü bir fikir galiba- istiyorum. Berfu Öngören’in etkileyici oyunculuğunu en ön sıradan izlemenin bir getirisi olsa gerek diye düşünüyorum Umut’la arkadaş hizasında iletişmenin yakınlığını. Hikayeye yalnızca etki katmanında hizmet etse de meslek tercihinin Ebru Nihan Celkan’ın tespitleriyle anlatılası hale gelmesini çok sevdim ve br başka fizik teorisiyle benim gözümden Loop’u aktarmak istedim; Kuantum Dolanıklık kısaca dolanıklık/dolaşıklık. Uzak mesafeden de olsa tedirgin edici bir etkileşim. Umut’un hikayesini bütüne bakarak ve en küçük parça -hatta parçacık- olarak anlamaya çalışıyorsak eğer, izlerken de metni okurken de aklıma direkt bu teori geldi! Göç meselesini düşünmeye başlarken hep yanı başımda tuttuğum bir gerçekliktir zira. Bir grup parçacıktan her birinin kuantum pozisyonunun birbirlerinden çok uzak mesafeler boyunca ayrılmış olsalar da diğerlerinden bağımsız olarak etkileşime girebildiği, birbirini etkileyebildiği bir fizik olayıdır. Bir şekilde etkileşime girmiş iki elektronu alıp birbirlerinden kilometrelerce ayırsak bile bütünmüş gibi tepki verirler, birini titreştirdiğinizde diğeri de titrer, tıpkı tetiklenen bir hikayenin başka bir olasılıkta olası hikayeleri tetikleyip mümkünleri tüketmesi gibi. Bütünmüş, birmiş gibi davranan iki elektrona benzetiyorum göç edenlerin yaşadığı hissi. Fakat dolaşıklık ve Ebru Nihan Celkan ile Nagihan Gürkan’ın yorumladığı yerden LOOP, ardında bıraktığın hikaye ile yazmakta olduğun hikaye arasındaki bağı gözle görülebilir hale getiriyor.
Bağlar ve bağımlılıklar; Loop bu ikisi üzerine kurulmuş bir oyun.
(TY/RT)