Diyarbakır Sur ilçesi Diyarbakır’ın kendisidir aslında.
Surlu olmak belki de bundan dolayı ayrıcalıktır.
Özellikle de 12 Eylül öncesi Sur’da yaşam farklıdır.
Sur bir ailedir. Sur’da yaşayanlar birbirini tanır, sever, kollar. Sur’da yaşamak başkadır. Sur’u tatmış olmak bir sevdadır.
12 Eylül, birçok insanı yaptığı gibi Sur’luları da sürgün etmiştir ülkesinden. Henüz 7 yaşındayken, doğduğu Sur’a doyamamışken, henüz gülüp eğleneceği, arkadaşlarıyla doyasıya oynayacağı günler varken sürgüne gider ailesiyle. Bilinmezlikler içinde büyütür isyanını, sevgi ve hasreti ile birlikte.
Sur’a karşı özlemi asla bitmez. Özlemi her an yanındadır. Rüyaları bile Sur doludur.
Bir de üstüne Sur yıkılır. Bombalarla parçalanır. Kurşunlarla delik deşik edilir. Ne ev kalır ne yaşam. Geçmişiyle, yaşanmışlıklarıyla, kurulmuş hayalleriyle yıkılır.
Geri döndürmek imkansız bir geçmiş içinde sıkışıp kalan özlemler artık kavuşulması imkansız aşıklar gibi durur kalır zamanın içinde.
Özlediği sokakları, o sokakların yaşamını, yaşayanlarını bir daha göremeyecektir.
Geçmişinin ispatı olan, özleminin tam ortası Sur artık yoktur
Köklerinin yeşerdiği topraklarda kan vardır. Gözyaşları sel olmuş, havar’lar dağlarda yankılanır. Silah seslerinin susmadığı coğrafyadaki biriken acılar da yerleşir yüreğine. Yürek sıkışır.
Gideremeyeceği özlemini, biriken acılarını, sıkışan yüreğinden akıtır kelimelerle.
Bir çay içimi yapılan sohbetler gibi anlatır özlemini.
Sürgünü, yabancı ellerde sıkışmışlığını;
"Dört yarım dil, dört yarım dünya
Neresine sığayım"
Cümlesiyle döker yüreğinden.
Konuşur gibi, karşısındakine. Kısa cümleler çıkar düğümlenmiş boğazından. Uzuna takati kalmamıştır. Uzatamaz.
Sadece ülkesi, şehri, Sur'un sokakları yoktur, acısı dünyadır, dünya kadardır, dünyaya sığmaz.
Gazze'li çocuklar için;
Oyuncak diye ellerine verdikleri, taş.
Taştan bebek
Taştan araba
Taştan top
Taştan her şey
Her şey taş zaten
Acımasız coğrafyanın,
Diyerek döker acılarını.
Hevsel bahçelerini anlatırken eluceyi de (Yeşil erik) unutmaz, bir de Diyarbakır'ın meşhur karpuzunu,
Anlatır karpuzu hayallerinde kaldığı kadarıyla;
Şimdilerde olduğu gibi karpuzun rengi Diyarbakır'da öyle yeşil falan değil
Yani iki ton yeşil
Açık ve koyu yeşil
Ama karpuzun rengi çocukluğumda
Yeşil-kırmızı
He kurban
Yeşil-kırmızıdır
Yeşil- kırmızı Diyarbakır'ın flama rengidir
Yeşil-Kırmızı Diyarbakırspor'un da rengidir
diyerekten...
Çocukluk dönemini anlatırken, ben örgüt üyesiyim! Der.
Sivas için de sorusu vardır. "Siz hiç can çekiştiniz mi?"
Yazarlık konusunda iddiası olmayan, kendi halinde, sürgünde yetişmiş, özlemlerini ve biriken acılarını kendine has cümlelerle ifade etmeye çalışan biridir, Ayşe Sökülmez.
Anlattıklarını dinlemek istersiniz diye dökülmüş cümleleriyle var olmaya çalışıyor.
41 bölümden oluşan kitabı seveceğinizi umarak, iyi okumalar dilerim. (NT/EKN)