Hindistan'ın coğrafi konumu, üçüncü dünya ülkelerinin temsilcileri ve örgütleri için görece ulaşım kolaylığı sağladığından daha önceki DSF'lerde görülmemiş düzeyde yoksullar ve dışlanmış halklar DSF'na damgasını vurdu.
Türkiye tarımının iç ve dış dinamiklerin etkisiyle çökertilmesiyle de birlikte kırsalda yoksulluğun derinleşmesini DSF katılımcılarıyla paylaşmaya çalıştık, sürdürülebilir tarım modelleri üzerine fikir alışverişi yaptık ve Hindistan'da kelimelerle anlatılamayacak insan perişanlığını gördük.
Davullar, şarkılar, sokak tiyatrosu
Mumbai'deki şehir ve insan manzaraları, gördüklerimiz ve yaşadıklarımızla kendi ülkemiz sorunlarına, her zamankinden daha ısrarlı bir şekilde sarılmamız gerektiği yanında mücadelemizin ortak ve küresel bir vicdan meselesi olduğu beynimizde derin çizgilerle yer aldı.
Mumbai, DSF katılımcısı topluluklar davullu, çalgılı, şarkılı yürüyüşleriyle ve sokak tiyatrolarıyla foruma baş döndürücü bir renklilik katıyordu. Bir oyunda gayet narin ve cana yakın bir şekilde dinler arası hoşgörüsüzlüğün bedeli gözler önüne seriliyor.
Başka bir parodide ise, büyük tarım şirketlerinin tohum reklamları tiye alınıyor, seyircileri kahkahalara boğuyorlardı. Daha niceleri...
DSF'nun reformist bulanların Alternatif forumu
Ağırlıkla Hindistanlı ve bazı diğer ülkelerin katılımcıları, Dünya Sosyal Forumu'nu reformist olarak nitelendirdiklerini açıkladılar ve tepki olarak da, daha radikal bir kimlik taşıyan "Mumbai Direnişi" adıyla alternatif ayrı bir yerde başka bir forum düzenlediler.
Via Campesina'nın (Uluslar arası Çiftçiler Sendikası) nın çoğu üyeleri her iki foruma da katıldı. Ve önceden belirlenen kendi panel ve diğer etkinliklerini mekan olarak iki oluşum arasında seçmek zorunda kalmamak için her iki forum mekanlarından ayrı fakat ikisine de yakın bir mekanda gerçekleştirdi.
Ayrıca Via Campesina Hindistanlı çiftçiler ile birlikte Forum alanı içerisinde dolaşarak bir yürüyüş yaptı. Yürüyüşünü yine forum alanı içerisindeki bir alanda mitingle taçlandırdı. Miting konuşmacıları; Hindistan çiftçi Sendikası Başkanı, Fransa'dan José Bové ve Françoıs Dufour ile Türkiye'den de Tarım ve Hayvancılık Sendikaları girişim sözcüsü olarak da ben konuştum.
İki tam gün süren Via Campesina'nın düzenlediği panellerde işlenen konular, yaklaşımları ve üslupları ile sekiz bölgenin kültürel ve tarımla ilgili sorunsallarının çeşitliliği her an hissedildi.
İki gün süren dört oturumda "Çiftçi Haklarının Tanınması Girişimi", "Toprak Reformu", "Çiftçilerin Tohumlar ve Genleri Değişmiş Türlere ve Patentlere karşı Mücadelesi", ve "Halkların Gıda Egemenliği ve Dünya Ticaret Örgütü" başlıkları altında sorunlarımızı konuştuk, tartıştık.
Çiftçi Haklarının Tanınması Girişimi
Via Campesina, çiftçilerin gıdada egemenliğini hedefleyen kampanyasını Mart-2004'de Birleşmiş Milletlerin İnsan Hakları Komisyonuna taşımayı planlıyor.
Toplantıda, Via Campesina ile çiftçi hakları ve gıdada bağımsızlığı destekleme örgütü FIAN'ın ("Öncelikle Gıda" Bilgilenme ve Müdahale Örgütü) birlikte yürüttüğü girişimin gerekçeleri, felsefesi ve çalışmaları aktartıldı, tartıştık.
Toprak Reformu
Panelde; Japonya Hükümetinin İkinci Dünya Savaşından sonraki çiftçiye toprak dağıtım programını kaldırarak çokuluslu şirketlerinin toprak sahipliği planları üzerine sürdürülen tartışma öne çıktı.
Brezilya topraksız çiftçi hareketiyle ilgili konuşmalarda yeni başkanları Luiz Inácio Lula da Silva'nın seçim kampanyası sırasında "toprak reformu" ve "kır işçilerine işgal ettikleri toprakların tasarruf hakkı" üzerine verdiği sözleri yerine getirmemesinin yarattığı düş kırıklığı hemen belli oluyordu.
Brezilya'da yıllar süren ve onlarca aktivistin öldürüldüğü mücadele ile- 7 milyon hektar toprağın 300 bin kişiye tasarruf hakkının verilmesiyle sonuçlanan dillere destan mücadele aslında dünyanın dört bir yanından gelen bizler için sahiden yol göstericiydi.
Bangladeş'te ise devletin neredeyse gelenekselleşen kullanılmayan toprakları kullanma hakkını yok sayması halen en önemli sorunlardan biri. Bu ihlale karşı verilen mücadelede topraksız çiftçiler öldürüldüler, hatta evleri yakıldı.
Oturum boyunca verilen mücadele örneklerinden biri de Güney Afrika'da verilen "kendi topraklarına dönüş hakkı mücadelesi" idi.
Türkiye'de de tartıştığımız doğrudan gelir desteği uygulamasının Fransa örneği de başlıklar arasındaydı. Fransa'da ürüne sübvansiyon yerine doğrudan desteğin arazi büyüklüğüne endeksli olması toprakta tekelleşmeye yol açıyordu.
Tohum ve genleri değişmiş tür ve patentlere karşı mücadele
İkinci konu tohumdu. Konuşmalar, bir kavram, bir kültür, bir gelenek ve teknik bir gerçek olarak tohumun çok taraflı anlam ve değeri üzerine ve çokuluslu tohum şirketlerindeki tekelleşmenin verdiği zararlar üzerine odaklaştı.
Başka neler konuşuldu? Konu başlıklarıyla özetlersek şöyle:
* Bangladeş hükümetinin yeni tarım teknolojisinin getireceği gıda bolluğu vaatleri boşa çıktı.
* Miktarları artan ve gitgide pahalılaşan kimyasal girdiler nedeniyle toprak verimsizleşiyor, geçim sorunları artıyor.
* Mozambik halkı, Uluslar arası Para Fonu'nun (IMF) empoze ettiği yeni neoliberal politikalara ve ABD'nin açlıktan kurtarma adına genleri değiştirilmiş mısır yağdırmasına karşı direnişi yenilgiye uğradı.
Şilili bir kadın çiftçi; "...tohumun anlam ve işlevi, üretim zincirindeki basit bir 'girdi' den çok fazla çeşitlidir, diye başladığı konuşmasında, "Tohumları 'Yaratan' insan topluluklarıdır. Bir kültürün ve tarihin öz malıdır. Tohumu seçme, koruma ve aktarmanın esası, zaman içinde bir ürünün gıda veya şifa değeri ile damağa hitap etmesi konusundaki işlevidir..." dedi.
Gıdada egemenlik ve Dünya Ticaret Örgütü
Bir zamanlar tarım ülkesi Güney Koreli çiftçi temsilcisi, yakın zamanlara kadar bir çok üründe kendilerine yetebiliyorken şimdi pirinç, buğday ve diğer temel maddeleri büyük rakamlarla ithal ettiklerini açıkladı.
Aynı çiftçi, Kuzey Kore'nin dağlık, engebeli topografyasının tarım için uygun olmaması nedeniyle güney ve kuzey arasında entegre bir tarım üretim ve dağıtım sistemine doğru gidilmesi gerektiğini vurguladı.
Uruguaylı bir çiftçi ise gıdada egemenlik mücadelesinin dünya ekonomisini yöneten kurumların kural ve prensiplerine zıt düştüğü için her adımda engellenmeye çalışılacağını hatırlattı ve Cancun'un sonuçsuz bitmesinin en azından mücadeleye hazırlanıp güçlendirmek için zaman kazandırdığını söyledi.
Via Campesina Honduras bürosu sorumlusu Rafael Alegria; Cancun'daki, Koreli çiftçi Lee'in intihar ile Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) karşıtı eylemlerden söz etti.
Ve akşam toplantılarımız
Cancun'da tarımın liberalleşme anonsu beklenirken renkli olduğu kadar acı eylemler DTÖ toplantı salonlarını etkilemişti.
Panelleri hem dört gün boyunca oturum aralarında hem de daha geniş gündemleri olan ve tüm Via Campesina temsilcilerinin katıldıkları akşam toplantılarında değerlendirdik.
Bu tartışmalar bazen Via Campesina bileşenlerinin birbirinden ne kadar farklı oldukları ve özgün tarz, bakış açısı ile mücadele biçimleri üzerine önemli ipuçları verdi.
Örneğin; Mozambik'ten gelen bir kadın çiftçi; buraya gelmeden önce beyaz insanların küçük çiftçilik sorunlarından uzak olduğunu, oysa aradan geçen iki gün içinde çiftçilerin sorunlarının ortak ve ten rengi tanımadığını, artık beyaz çiftçiyle aynı kaderi paylaştığını ifade etmesi oldukça öğreticiydi...
Doğum günü partisi ve şarkılarımız
Via Campesina'nın iki günlük etkinliğin sonunda tüm katılımcı çiftçiler ellerini havada birleştirerek Venseremos'u hep bir ağızdan söyleyerek noktaladılar...
Bütün bu hayati sorunlar ile uğraşırken Honduras büro sorumlusu Rafael Alegria'nin 60. yaş gününü hem de Meksika'dan getirilen özel bir likör ile kutladık.
Akşam toplantılarının molalarında ve konferans yerine giden otobüs seferlerinde de Doğu Timor'dan gelen müzisyen çiftçinin seslendirdiği dünyanın dört bir tarafından derlediği şarkılara hepimiz katılabildiğimiz kadarıyla katıldık.
Mumbai'da kaldığımız kısa ve yoğun zaman içinde Latin Amerikalılar bir Via Campesina şarkısı bestelemeye bile zaman buldu. Havası tam olarak henüz saptanmamış bu şarkının iki satırı Via Campesina'nin dövizini içeriyor: "Mücadeleyi küreselleştirelim, Umudu küreselleştirelim." (AA/NM)