dünya tabipleri birliği başkanıyla, konsey başkanı 16 nisan'da ankara'da, 17 nisan'da da istanbul'da türkiye'li hekimlere "hekimliğin ve meslek örgütünün özerkliği" ve "mesleki özerklik ve klinik bağımsızlık: nitelikli ve hasta odaklı bakımın desteklenmesi" başlıklarında birer konuşma yapacak.
her iki konu da çok önemli! üstelik yalnız önemli değil, bu dönemde yaşanılanlar göz önüne alındığında aynı zamanda çok da anlamlı.
her iki konuda da bu ülkede hem hekimler hem de hekimlerin meslek örgütleri sıkıntılar yaşıyor. hekimler artık mesleki faaliyetleri sırasında "özgür ve özerk" değiller.
onların böyle olmaları doğrudan hastaları etkiliyor.
hasta hakları için lizbon bildirgesi, hastaların "hiçbir etki altında kalmadan özgürce klinik ve etik karar verebilen hekim tarafından bakılabilme" hakları olduğunu söylüyor.
bu hakkın yerine gelmesi ancak hiçbir baskı altında olmadan yalnızca bilgi ve deneyimiyle karar veren özgür ve özerk bir hekimlerle mümkün.
ama bu ülkede artık böyle bir koşul ve olanaktan mahrum çoğumuz.
"özgür ve özerk" olmamanın neden ve sonuçları
çünkü bu ülkede hekimlerin hangi hastalara hangi durumlarda hangi incelemeyi yapacaklarına, hangi tanıyı koyup hangi tedaviyi uygulayacaklarına kendileri karar vermiyor, veremiyor!
en önemli zorluk sağlık hizmet sunumunun bir karşılık ödenerek gerçekleşiyor olması.
bu nedenle hekimin hastası için neleri yapıp yapamayacağı öncelikte sgk'nın "tedavi talimatnamesi"yle belirleniyor. bu talimatname sgk'nın olası gelir giderine göre sürekli değişiyor.
ikinci olarak hastane idareleri hekimlerin neleri yapıp neleri yapamayacaklarını belirliyor. çünkü kamu ve özel hastaneler, kendi kazandıklarıyla varolmak, hatta kâr etmek zorundalar. "para"nın baskı ve basıncı hemen her şeyi belirliyor. sağlıklı insanlara sadece kazanç için incelemeler yapılıyor, tedaviler operasyonlar uygulanıyor, bazen de bu yüzden ölmeyecek hastalar ölüyor, ya da çoktan ölmüş hastalar, tıbbi teknolojinin olanaklarıyla "yaşıyor" gösteriliyor.
üçüncü bir etken de hekimlerin hem yaşamlarını hem de konum ve standartlarını sürdürme gereksinimleri. bunun için "çok iş ve çok işlem" yapmak zorundalar. kazanacakları parayı "performans" adı verilen bu sistem belirliyor. dolayısıyla onlar da geleceklerini düşünerek, bugünden daha çok para kazanmak için mesleki ve etik kurallar yerine günlük çıkarların baskısıyla davranıyorlar.
bunların hepsi fark edileceği gibi "tıbbın ve hekimliğin" dışında konular.
bir başka boyut daha var, aynı sonuca yol açan:
bu kararların uygulanabilmesi için hastaların ve vatandaşların sgk primlerini düzenli yatırmaları ve ceplerinde de sgk'nın ödemediği başvuru bedeli, katkı ve katılım paylarını karşılayacak kadar paraları olması gerekli. bunun etkisiyle "parası kadar tedavi" olma kuralı da hekimlerin özgür ve özerk olarak mesleklerini uygulamalarını önlüyor.
bunlardan yoksun olanlara hekimler ne yazık ki dokunamıyor!
bunların tümü de "özgür ve özerk" bir hekime sahip olmaktan yoksunluk anlamına geliyor.
yoksulluk ve yoksunluk
dünya sağlık örgütü'nün yeni yayınladığı dünya sağlığının finansmanıyla ilgili raporunda hemen tüm dünyada geçerli olan "iki temel gerçeklik" ortaya konuluyor:
birincisi dünya üzerindeki devletler sağlığa artık daha fazla para harcıyorlar. devletlerin harcadıkları bu para da vatandaşlarının cebinden çıkıyor; yani dünya üzerindeki insanlar sağlıkları için daha fazla para harcamak zorundalar.
ikincisi ise ilkinden kaynaklanan daha vahim bir sonuç: "parası olmayan insanlar sağlık hizmetlerine ulaşamıyorlar, yararlanamıyor."
dsö bunların sayısının tüm dünya üzerinde "150 milyon kişi olduğunu söylüyor. başka bir deyişle dünya üzerinde yaşayanların 40-50'de biri yalnız yoksulluk nedeniyle sağlık hizmetine ulaşamıyor.
işte yukarıda belirttiğimiz, hekimlerin "özgürlüğü ve özerkliği"nin olmaması bu sonucun en önde gelen nedenleri arasında.
o zaman hekimlerin her geçen gün daha çok yitirdikleri bu özelliklerini yeniden kazanmaları gerekiyor.
bunun için ise örgütlü olmaları ve örgütlerinin çatısı altında mücadele ederek bu haklarını kazanmaları gerek.
örgütlerin bağımsızlığı ve özerkliği
türkiye'de bu konuda da ciddi bir sıkıntı var: hekimlerin özgürce örgütlenmesi ve özerk bir hekim örgütünün varlığının önünde engeller var.
ilkin 12 eylül'de yapılan yasal değişiklikle hekimlerin örgütlü olmaları bir zorunluluk olmaktan çıkarılmış durumda. eleştirilen 12 eylül anayasası ve rejiminin bu yönleri konusunda kimse ağzını açmıyor.
anayasayı "değiştirme ve daha demokratik bir anayasa" yapacağı iddiasında olan akp hükümeti ise "demokrasi"den ne anladığını ve yeni anayasanın örgütlenme hakkına ilişkin işaretleri 2011'in ekim ayında çıkardığı "663 sayılı kanun hükmünde kararname" ile gösteriyor:
kararname sağlık meslek örgütlerini ve özel olarak da türk tabipleri birliği'ni hedef alan olumsuz düzenlemeler içeriyor ve "hekim bağımsızlığı ve meslek örgütünün özerkliği"ni bütünüyle tehdit ediyor. çünkü akp okumuş yazmış, aydın insanları "demokratlığı" konusunda inandıramıyor. hekimler o yüzden daha geçen hafta ankara tabip odası seçimlerinde olduğu gibi "çağdaş, demokrat hekimleri" oda yönetimlerine getiriyor. bunu bilmeleri ve duydukları rahatsızlık da akp hükümetini böylesi "tedbir"leri almaya yöneltiyor.
çıkardıkları kararname ile hekim örgütünün sahip olduğu hakları ve ödevleri ellerinden alınarak, pek çok konuda düzenleme ve belirleme yetkisi çoğunluğunu hükümetin atayacağı bir kurula aktarılıyor.
demokratların çoğunun bundan ya haberleri yok, ya da hekimlerin örgütlenmesi ve bu örgütün görevlerinin anlamı onların umurunda değil!
sonuç olarak hekimlerin elleri kolları bu yönden de bağlanmış durumda.
dünya tabipleri birliği (dtb) bunun vahim bir olay olduğunu 2011 yılı ekim ayında uruguay'da toplanan 62'nci genel kurulunda kabul edilen kararında şöyle belirtiyor:
"ulusal tabip odaları, ülkedeki hekimlerin temsilcisi olarak hareket etmek; kimi durumlarda bir sendika veya düzenleyici organ, ancak aynı zamanda bir meslek kuruluşu olarak hekimler adına diğer taraflarla görüşmeler yapmak üzere kurulan, halk sağlığı ve refahı ile ilgili konularda tıp doktorlarının uzmanlık birikimini temsil eden kuruluşlardır. bu kuruluşlar, genellikle halk sağlığı alanında olmak üzere, üyeleri adına kampanyalar başlatabilirler veya tanıtım/savunu çalışmaları yürütebilirler. sözü edilen tanıtım/savunu çalışmaları, bunları muhalif politika olarak gören hükümetler tarafından her zaman hoş karşılanmayabilir. dtb, bu tür tanıtım/savunu çalışmaları nedeniyle kimi hükümetlerin kendilerinin belirledikleri temsilcileri yetkili organlara atayarak hekim kuruluşlarını susturmaya, verilecek mesajları kendilerinin hoş görebilecekleri mesajlara dönüştürmeye teşebbüs ettiklerinin farkındadır. dtb bu amaca yönelik girişimleri kınar ve ülkelerdeki hekim kuruluşlarının bağımsız işlevlerine hiçbir hükümet müdahalesi olmamasını talep eder."
bu gerçeği görmek, onun nedenlerinin ve sonuçlarının farkında olmak, sonra da buna karşı mücadele edenlerin yanında yer almak hükümete karşı bir muhalefette bulunmak değil, insan haklarını, sağlık hakkını, hasta haklarını savunmak demektir.
bu nedenle dtb ve konsey başkanlarını dinlemek, dışarıdan bir göz olarak onların yukarıdaki saptamalarına neden olan değerlendirme ve görüşlerini öğrenmekte hepimiz açısından yarar var.
bu yüzden yalnız hekimler ve örgütleri değil, bu konularda ve sağlığımızla ilgili kararları alanların da bunları öğrenmeleri ve anlamaları gerekiyor.
tabii eğer gerçekten bu ülkenin insanının sağlığı kendileri için bir anlam ve öneme sahipse. (MS/HK)
16 nisan 2012 pazartesi 13:30-15:30; ankara üniversitesi tıp fakültesi morfolofi binası abdülkadir noyan konferans salonu sıhhiye/ankara
17 nisan 2012 salı 18:30-20:30; armada hotel ahırkapı sok. no:24, 34122 sultanahmet/istanbul