Baharın İzmir'e, İzmir'in bahara yakıştığı bir pazar; hem Dünya Şiir Günü hem newroz hem de gündüz ve gecenin eşitlendiği gün. Hepsini alt alta, üst üste, yan yana koyun, toplayın, çıkarın, çarpın, bölün isterseniz. Sonuç, güzel bir gün.
Bu günü daha da güzelleştirmek için 6. Uluslararası İzmir Şiir Buluşmasını 19-20-21 Mart tarihleri arasında gerçekleştiren Konak Belediyesi ve düzenleme kurulu üyeleri, şiir günlerinin son gününe denk gelen 21 Mart Dünya Şiir Gününü, denizin ortasında kutlamak üzere Şiirli Gemi'ye demir aldırdılar.
şiirli geminin şair tayfaları
Üç gün boyunca Dr. Selahattin Akçiçek Eşrefpaşa Kültür Merkezi'ndeki etkinliğe katılan yerli ve yabancı şairler, yine üç gün boyunca etkinlik salonunu boş bırakmayan İzmirli şiir okurları olarak bizler, Şiirli Gemi'deydik.
Şairlerin kendilerinden dinlediğimiz şiirlerinin tadı damağımızdaydı ve doyamamıştık. En azından ben öyleydim. Şiir sarhoşluğu içinde bindim gemiye. Gemi diyorum ama aldanmayın körfezin emektarlarından bir vapur o aslında. Ama bizim için gemi olmayı hele hele Şiirli Gemi olmayı sevinçle kabullendi.
Pasaport'tan kalkan gemimiz, uzaklaştıkça kıyıdan denizin mavisi gözlerimizi kamaştırmaya başlamıştı bile. Güneş, gökyüzü, bulutlar, deniz, martılar... Her şey tam anlamıyla şiir gibiydi dersem abartmış olmam herhalde.
Bu yılın onur konuğu ülkesi Makedonya, onur konuğu değerli şair Ülkü Tamer'di. Makedon şairler de bizimle beraber yol alıyordu gemimizde. Herkes halinden memnun görünüyordu. Birbirini nicedir görmeyen şairler, gruplar halinde derin sohbetler ediyorlardı.
Onların ne konuştuğunu merak eden okurları, çekingen yanaşıyor, kulak misafiri olmaya çalışıyor, kitap imzalatıyor, iki çift laf edebilmek için kıvranıp duruyorlardı. Balkanlara has ezgiler çalıyordu müzisyenler.
Dostluk ve kardeşlik kokusuna deniz, yosunlarının kokusuyla eşlik ediyordu. İçime çekerken özlediğim kokuları, bu dost kalabalığa arkamı dönüp denize bakıyorum; gökyüzüne, geride bıraktığımız şehre...
"martılar ki sokak çocuklarıdır denizin"
Newroz kutlanıyordu muhakkak bir yerlerde. İçim üşür gibi oldu birden. Bendeki tedirginliği anladı mı ne, martının biri yanaştı gemiye. Süzülüyordu keyifle.
Önceden martılar için hazırlanmış simitlerden bir parça koparıp attı yolculardan biri ama karnı toktu bizimkinin. O güneşin keyfinde, şiirin peşindeydi. Dinledi bir süre okunan şiirleri.
Gözüm onda gönlüm şiirde, deniz ve gök arasında rüzgârın içindeyim. Her duygum ve düşüncem gidip bir şiirin kapısını çalıyor o an. Dizeler akıyor zihnimden. Martılar ki sokak çocuklarıdır denizin diyen Can Babayı düşünüyorum.
Dayanamıyorum, koparıp o dizeyi yükseliyorum martının yanına, beraber uçarken gemimize bakıyorum. Uğultuya dönüşüyor gemiden yükselen sesler. Güzel bir gün, diyor martı, bence de, diye yanıtlıyorum. Elimdeki dizeyi boynuna takıveriyorum.
Kanatlarının uzunluğu şaşırtıyor beni. Okuduğum bir öyküden söz etmek istiyorum bir an, kanatlarını görünce aklıma düşen. Vazgeçiyorum hemen çünkü hüzünlüydü sonu öykünün ve martıyı üzmek, en son isteyeceğim şey olurdu bugün.
Onun yerine Şiirli Gemi'nin seyir defterini tutsaydı biri, o ancak Edip Cansever olurdu diyorum. Bu kez martının yanıtı oluyor; bence de.
Kimseler görmeden yavaşça süzülerek indim gemiye, el edip vedalaştım martıyla o boynundaki bir dize inciyle devam etti uçmaya. İki dizeyi de uzaktaki sevdiklerime götürecek olan rüzgâra verdim hemen. Biri can biri canan.
Bıraktığım yerden sürüyordu sohbet. Şarap bardakları boşaldıkça sesler daha keyifli çıkmaya başlamıştı ağızlardan. Fotoğrafları çekiliyordu şairlerin. İnanılmaz sabırlı ve anlayışlıydılar. Ben sıkılırdım yüzüme bu kadar flaş patlasa. Kimse yeter demedi. Tebessümler eksilmeden poz verildi. Gözler birbirine değiyor, şiir anlamını buluyordu.
Akşam güneşi tatlı tatlı okşuyordu gemimizi ve şiiri. Rüzgâra karışmıştı saçlarım, aklım şiire. İçime çektiğim hava değil gökyüzüdür, diye fısıldarken bana bunu fark ettiren suçsuzluğun şiirini yazan şaire teşekkür ediyorum gönülden.
Sonunda bulundu acıkmış martılar, yapılan ikramların yetersizliğinden aç kalan yolcularla, denizin sokak çocukları arasında hakça paylaşıldı simitler.
dünya şiir günü, newroz ve çocukların elleri
Müzisyenlerin çaldığı balkan ezgilerine, halk oyunları ekibi yöreye ait danslarıyla eşlik ediyor, müziğin etkisiyle yerinde duramayan dans etmek isteyen yolcular katılıyordu aralarına. Keyifliydi herkes gemide. Deniz de. Bulut da. Şiir de.
Şiirli Gemi'miz körfezdeki gezintisini tamamlayıp kıyıya yanaşırken, şiirler taştı şehre. Her bir dize karıştı ara sokaklara. Şiir yakışıyordu İzmir'e, İzmir de şiire. Ayrılmak zor geliyordu ama eller sıkıldı, teşekkürler edildi, bir dahakine buluşulmak üzere herkes birbiriyle vedalaştı.
Pasaport'tan Konak Meydanına yürüdüm üstüm başım şiir. Batmakta olan güneş, meydanda güvercinleri kovalayan çocuklara eşlik ediyordu bütün eli açıklığıyla. Biten günün tadını biraz daha çıkarmak üzere oturduğum köşeden, güvercinleri ve çocukları seyredaldım.
Güvercinlere yem atan çocukların ellerine baktım. İçimi bir hüzün kapladı yine. Hem Dünya Şiir Günü hem newroz olan 21 Mart, gündüz ve geceyi eşitlerken eşitler mi bütün çocukların ellerini de? Balonun ve uçurtmanın ipini, dondurmanın külahını tutan, kuşlara yem atan ellerini. Yeniden yeniden baktım ellerine çocukların. Bir kuşkanadı gibi çırpınan havada... Ellerine... Çocukların... Güvercinlere uzanan ellerine... Yine aklım şiire...(BB)