Birkaç gün önce, lisedeki sınıf arkadaşından hamile kalıp bunu ailesinden gizleyen ve odasında kendi başına doğum yapmak zorunda kalan bir genç kadın, doğurduğu bebek kan kaybından ölünce 25 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ailesinin evindeki odasında, anne ve babasını uyandırmamaya çalışarak doğum yapan İ., henüz reşit değilken hamile kalıyor ve bu zor doğum tecrübesini 18 yaşında, tek başına yaşıyor. Bu esnada yoğun kan kaybından bilincini kaybediyor, bilinci yerine geldiğinde doğurduğu bebeğin nefes almadığını görüyor. Ancak çıktığı mahkeme, doğum sonrasında kopardığı göbek kordonunu bağlamayı akıl edemeyişini “bu dаvrаnışıylа hеm kеndisinin hеm dе bеbеğin hаyаtını riskе еttiğini bilmеsi gеrеktiği” şeklinde yorumlayarak, çocuk yaşta hamile kalmış bir genç kadını doğum yapmayı bilmediği için 25 yılla cezalandırıyor.
Savunmasında parası yetmediği için kürtaj olamadığını, babasının hamileliği öğrenip kendisine zarar vermesinden korktuğunu söyleyen İ., ne yapmalıydı? Kendi bedenine dair hiçbir şey öğretilmeyen, öğrenmek istemeleri dahi ayıp ve uygunsuz sayılan ve bu yüzden cezalandırılan genç kızlar ve kız çocukları doğum kontrolünü nereden öğrenecek, nasıl erişecekler? Pek çok ülkede bir devlet politikası olarak doğum kontrol hapları 18 ila 20 yaşına kadar kadınlara ücretsiz olarak sunuluyor, çocuklar okulda zorunlu cinsel sağlık dersleri görüyor ve kadınlar gerekli gelire sahip olmadıkları takdirde ücretsiz kürtaja kolayca erişebiliyorlar.
Mor Çatı’nın, bu senenin başında İstanbul’daki 37 devlet hastanesini arayarak yaptığı araştırmada ise, tamamen yasal olmasına rağmen sadece üç hastanenin isteğe bağlı kürtaj yaptığı ortaya çıkmıştı. Rutin jinekolojik muayeneye giden cinsel olarak aktif kadınların bile sıklıkla kötü muameleye ve tacize maruz kaldığı devlet hastaneleri, gebeliklerini sonlandırmak isteyen genç kadınların tek tek gezerek kürtaj yapacak bir doktor aramaktan elbette çekineceği yerler. Konu kürtaj olduğunda, doktor ve hemşirelerin sözlü ve fiziksel tacizlerinden, narkoz değil ağrı kesici bile verilmeden yapılan kürtajlardan haberdarken; devlet hastanelerinin kadın hastalıkları bölümleri, değil yeni reşit olmuş bir genç kız, ileriki yaşlardaki kadınlar için bile yakınından geçilmeyecek travmatik ortamlar olarak kalabiliyor. Sonuç, yasal kürtaj haklarına ulaşamayan, kendi kendine düşük yapmaya çalışırken yaralanan ve ölen ya da istemedikleri halde çocuk sahibi olmaya zorlanan bir ülke dolusu kadın.
Kürtaj meselesi bir yana, mahkemenin verdiği karar, devletin çarpık kadın ve annelik algısını da gözler önüne seriyor. Toplum baskısı ve korku yüzünden canı pahasına odasında doğum yapan gencecik bir kadının kendi hayatı zaten tehlikedeyken, olamayacağı bir şeye dönüşmesi, hamilelikle beraber yüksek annelik mertebesine ulaşıp kendi kendinin cerrahlığını yapan bir kadın olması bekleniyor. Öyle ki, doğurmakla kalmayacak, hiçbir yetkinliği olmadığı halde göbek kordonu kesme, bağlama gibi hususları bilecek. Oysa İ., plasenta nedir, içeride mi kalır, dışarı mı çıkar gibi ayrıntıları bile bilmiyor. Bu kararı veren mahkemedeki yetkililer 18 yaşındayken, bebek nasıl doğurtulur, plasenta nedir, doğum esnasında ve sonrasında yapılması gerekenler nelerdir gibi bilgilere sahip miydiler? O yaşlardaki bir erkek göbek kordonunun ne olduğunu bilir mi, bilmesi beklenir mi? Yoksa sıradan bir insan sadece kadın olduğu için “içgüdüsel” olarak doğum yapabilme ve kan kaybeden bir bebeği yaşatabilmekle mi yükümlüdür?
Hamile kadınlar hamile olduklarını anlamayabilir, çok geç fark edebilir, hatta ancak doğum gerçekleştiğinde hamileliği öğrenebilirler. Aynı şekilde, hamile olduğunu bilen bir kadın ilâhi bir güçle nasıl doğum yapacağını, doğumdan sonra ne yapması gerektiğini bilmek zorunda değildir. Bu kadınların çekinmeden, korkmadan başvurabilecekleri ücretsiz cinsel sağlık merkezleri olması ve bu merkezlere güvenle ulaşabileceklerinin kendilerine öğretilmesi gerekiyor. Siz bir insanın durup dururken kendi hayatını tehlikeye atarak, tüm tecrübesizliğine ve bilgisizliğine rağmen bir başına doğum yapmayı tercih edeceğini mi, zannediyorsunuz? Yaşadığı kan kaybıyla bilinci gidip gelirken bile yardım istememiş, ailesini uyandırmamak için doğumda hiç bağırmamış bir gençten bahsediyoruz. İ.’nin başına gelenler bugüne dek benzer şeyleri yaşamış olan ve yaşamaya devam eden tüm genç kadınların imdat çığlığıdır. Kürtajı pratikte ulaşılmaz hâle getirmek, ancak yüzlerce, binlerce lira verebilecek kişilerin erişimine sunmak insanlıkdışı bir tutum. Aynı şekilde hamileliğini sürdürmek isteyen bir genç kadın da ailesinden şiddet görmeyeceğinden ve gittiği hastanede ayrımcılığa uğramayacağından emin olarak, korkmadan ve para ödemeden konunun uzmanlarıyla görüşebilmelidir.
Anaakım medyada İ.’nin başına gelenlerin “19 yaşındaki kızın inanılmaz vahşeti” başlığıyla pazarlanması tabii ki tesadüf değil. Oysa başlığı takip eden haberlerde genç kadının doğumunun travmatik detayları, ölen bebeği çocukluk battaniyesine sarışı, ertesi günü hamile kaldığı sınıf arkadaşından yardım isteyişi fakat E.’nin gelmeyişi ve o bir günü yalnız geçirmesinin hikâyesi mevcut. Sonrasında da zaten kendisi belediyeyi arayarak durumu bildiriyor ve ne yapması gerektiğini soruyor.
Başlıktaki “vahşet”in içi bir türlü dolmadığı gibi, İ. tarafından yaşanan büyük travma da haberlerde açık ve net. Buna rağmen çocuk yaşta başlayan hamilelik ve yaşamını tehlikeye atan bu tecrübe, devletin genç kadına acil psikolojik destek sağlayacağına cezalandırmasına, hem de pek çok kadın cinayeti failinden daha ağır bir cezaya çarptırmasına yol açıyor.
“Kasten yakın akrabayı öldürme”den, indirimle beraber 25 yıl alması oybirliğiyle kabul ediliyor, çünkü verilmek istenen mesaj açık: Doğurmayı bilmeyen bir kadın, cezaların en büyüğünü hak eder.
Oysa İ., korku içinde doğum yapan gencecik bir kadın değil de, gerçekten kasıtla suç işleyen yetişkin bir erkek olsaydı, karısını çocuklarının önünde boğazını keserek öldüren Ahmet K. gibi 24 yıl alacaktı. Mehmet K. gibi kendisinden ayrılmak isteyen karısının başına dört el ateş ederek öldürse ve cinayeti planladığını itiraf bile etse 24 yıl uygun görülecekti. İbrahim Y. gibi karısını sokak ortasında bıçaklayarak öldürüp, kendisini engellemeye çalışan bir başka insanı da yaralasaydı, haksız tahrik ve saygın tutum gerekçeleriyle sadece 20 yıl ceza alacaktı. Kendisi hamile olmasaydı da, Mehmet Ç. gibi 4,5 aylık hamile olan karısını tabancayla öldürseydi 19 yıl 2 ay yeterli bir ceza olacaktı. Mehmet K. gibi ayrı yaşadığı karısını boğsaydı indirim üzerine indirim alarak 15 yıla mahkum olabilecekti. Hele ki Celal E. gibi daha önce de şiddet uyguladığı kalp hastası karısını sopayla döverek öldürseydi, 3 yıl 4 ay gibi bir ceza alacak, tutuklu kaldığı süre göz önünde bulundurularak sadece 13 ay sonra tahliye ediliverecekti!
Tümü 2015 senesinde karara bağlanan bu cinayetlerin faillerinin hiçbiri, “suçu” doğurmayı bilmemek ve hayatını tehlikeye atacak kadar korkmak olan İ. kadar yüksek bir ceza almadılar. Eşlerine yıllarca sistematik şiddet uygulayan ve nihayet öldüren yetişkin erkekler, daha ergenlik yaşında üzerine kaldıramayacağı bir sorumluluk yüklenen İ. kadar “suçlu” bulunmadılar.
Mahkemeler, kadın katillerine her türlü kolaylığı sağlarken, göbek kordonunu ne yapacağını bilmeyen İ.’yi kriminalize etmeyi tercih etti. Kadınlara doğdukları andan itibaren bedenlerinden utanmayı öğretip, cinsel sağlık ve doğum kontrolu eğitimlerinden mahrum bırakıp, istenmeyen gebeliklerde erişebilecekleri hiçbir kurum sağlamazken, yaşadığı travma nedeniyle bir de o kadını suçlamak ve üzerine böylesine ağır cezalar vermek kadın düşmanlığından başka bir şey değil. Zira hamilelik, devletin sandığı gibi üstün annelik bilgisini içinize yerleştiren ve kendi kendinizin doktoru olmanızı sağlayan bir olgu değildir. Bunu böyle zanneden mahkemelerin varlığı, aslında devletin mekanizmalarının kadın bedeni ve sağlığı hakkında ne kadar cahil olduğunu da gösteriyor. Bu yüzden devletin artık ilgi ve desteğini “saygın tutumlu” bulduğu kadın katillerinden çekip, desteğe asıl ihtiyacı olan İ. gibi genç kadınlara yönelterek psikolojik yardım sağlaması, hem kendi mahkemelerini, hem tüm çocukları okullarda cinsel sağlık hakkında eğitmesi ve kadınlar için ücretsiz, kolay erişilebilir sağlık merkezleri oluşturması gerekiyor. (BT/ÇT)