Türkiye Barolar Birliği'nin 26. Olağan Genel Kurulu 12-13 Mayıs 2001 tarihlerinde Diyarbakır' da yapıldı. Avukatlar önce Adliye Sarayı 'ndaki Atatürk Anıtı önünde toplandı.
Ata 'ya saygı duruşunda cüppeleriyle hazırdılar .
Daha sonra Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Tiyatro salonuna geçildi. Genel Kurul tiyatro salonunda toplanıyordu. Girişte herkesin görebileceği büyüklükte bir pano ve tiyatro afışleri vardı.
Diyarbakır' da inadına sanat , inadına tiyatro yapılıyordu.
İnadına diyorum; çünkü büyük panoda ''Mahmud ile Yezida''nın yasaklanma öyküsünü anlatan gazete kesiklerini okuyabilirsiniz...Murathan Mungan'ın bu oyunu Olağanüstü Hal Valiliği'nce yasaklanmış ve oyunun başına gelenler panoda sergilenmişti...
Pano'daki Yasaklama Öyküsü ve Avukatlar
Türkiye'nin avukatları bu büyük panonun önünden geçerken bir tiyatro oyununun yasaklanma öyküsünü ve daha sonra da ''serbest bırakılmasının'' sonuçlarını okuyorlardı...
Diyarbakır'daydık. Herkes panoya asılmış haber ve yazılan okuyup okuyup gülümsüyordu.
Ömer Polat'ın tiyatro oyunun afişi de hemen merdiven başında yer almıştı. Harika bir afiş yapılmış. Oyunun adı''Aladağlı Miho''. Miho'nun ağzında kocaman bir bant var... Miho konuşamıyor. Miho'nun kucağında çocuğu var. Onun gözlerine de kocaman bir bant atılmış.
Çocuk olup bitenleri görmüyor. Konuşmanın yasaklandığı, görmenin suç sayıldığı bir tiyatro oyununun afişi önünden avukatlar ''konuşarak'' ve ''görerek'' geçiyor.
Burası Diyarbakır . Hukuk devletinde yaşanan hukuksuzluklarla bezenmiş bir kentin tiyatrosu ve afişlerinde yaşanan dramları görüyorsunuz. Kongre, yasaklanan ve sonra serbest bırakılan oyunların oynandığı Tiyatro binasında yapılıyor .
Avukatlık Yasası Nasıl Karşılanıyor?
Tiyatro sahnesine, TBB Yönetim Kurulu üyeleri için masa konulmuş. Onlar, yasaklanan oyunların oynanmadığı sahnede kendilerine ayrılan yerde oturuyorlar.
Konuşacak kişiler için sahneye kürsü konmuş. Onlar da aynı sahnede ''konuşacaklar.''
Genel Kurul salonunu avukatlarla dolu... TBB Başkanı Av. Eralp Özgen açış konuşmasını yaptı. Çok zor bir iş başarmışlardı. Yıllardır değişmeyen ve her hükümet döneminde değiştirilme sözü verilen Avukatlık Yasası Meclis'ten geçmiş ve Cumhurbaşkanı yasayı onaylanmıştı. Artık Türkiye'de avukatların yeni bir yasası vardı . Eksik veya hatalı, ama yine de çok önemli yenilikler getiren bir tasannın yasalaşmasında TBB çok önemli bir fonksiyonu yerine getirmişti. Barolar üzerindeki Adalet Bakanlığı vesayeti en aza indirgenmişti.
Avukatların büroları veya evlerinin aranması, ancak "savcı denetiminde yapılabilecekti.
Avukatlık kimliği artık ''resmi'' kimlik sayılıyordu. Bunlar birkaç önemli değişiklik.
Bir mesaj ve ötesi
Genel Kurula bir mesaj ve bir konuşma damgasını vurdu. Mesaj Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer' den geliyordu. ''Hukuk devleti ilkesine işlerlik kazandırmak ve bunu sağlamak'' artık zorunluluktu.
Cumhurbaşkanı mesajında böyle söylüyordu. Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü bakımından hiçbir kişi veya kurum bakımından ayrıcalık tanımamak ve
hukuk devletini yaşama geçirmek görev sayılmalıydı. Bu duygularla Cumhurbaşkanı
Kongre'ye başanlar diliyordu.
Avukatlar bu mesajı sürekli, şiddetle ve en içten duygularla a1kışladılar.Umarım "mesajı" , ve "a1kışları" hükümet ve adamları duymuştur...
"Susulan yerde utanç vardır"
Genel Kurul'a damgasını vuran konuşma ise, Diyarbakır Barosu Başkanı Mustafa Ôzer'e ait.
23 yıldır Sıkıyönetim ve Olağanüstü Hal koşullarında avukatlık yapanların seslerini duyurdu. Hukuk mücadelesi veren, hukuku üstünlüğünü savunan Baro Başkanı olarak bu coğrafya üzerinde yaşayan halkın sıkıntılarını anlattı. Bir düşünürün sözlerini aktardı:
''Konuşulan ülkelerde zafer ,susulan ülkelerde utanç vardır .''
(Aladağlı Miho 'yu düşündüm... Ağzı bantlı, kucağındaki çocuğunu düşündüm... Görmüyor, gözleri bantlı.)
Özer, 12 Eylül darbesini yapanlara çattı. Darbeyi yapanlardan bazılarının yaşamını yitirdiğini, bazılarının tatil beldelerinde yaşlanmakta olduğunu, ama bu ülkeye hediye ettikleri Anayasa'nın dimdik ayakta durduğunu söylerken, tüm avukatlar onu dinliyordu. Çok haklıydı.
1982 Anayasasını eleştirirken koyduğu teşhisi ve ülkenin durumunu şöyle açıklıyordu.
''Evrensel hukuk ilkelerini dışlayan, buna karşın amacı merkezileşmiş ve güçlüler tarafından keyfi bir şekilde kullanılmasını meşrulaştıran ve evrensel hukuk ilkelerini dışlayan otoriter bir zihniyetin ürünü olduğu açıktır. Türkiye, ne yazık ki, 20 yıl sonra hala hukuki açıdan 12 Eylül zihniyetiyle idare edilmektedir.''
Türkiye avukatını bulabildi mi?
Haksız mı ? Otoriter bir zihniyetin ürünü olan 1982 Anayasasından bu ülke ne zaman kurtulacak?
Bu soru Diyarbakır'daki Türkiye Barolar Birliği'nin Genel Kurulu'nda soruldu.
Burası Diyarbakır... Türkiye Diyarbakır'da ''avukatını'' aradı. Acaba bulabildi mi? Asıl sorulması gereken ve yanıt bekleyen en önemli sorulardan birisi de budur.