5397 sayılı 03.07.2005 kabul tarihli Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, Resmi Gazetenin 25884 sayılı ve 23.07.2005 tarihli nüshasında yayınlanarak yürürlüğe girdi. Bu kanunun bütünü Anayasaya aykırıdır. Ancak 2005 yılından beri yürürlüktedir. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in başvuru üzerine, Anayasa Mahkemesi bu kanunun başvurulan maddeleri için iptal kararı verdi. İptal edilen maddelerdeki bazı cümleler, ayrı bir yazı konusudur. Kanunun özü ile bağlantılıdır ama asıl önemli olan bu kanunun içeriğindeki maksattır. Acaba “önleme” amaçlı olduğu ileri sürülen ve bazı suçların işlenmesinin önlenmesi için yapıldığı varsayılan “dinlemeler” neden kanunidir?
Kamuoyunda “Tele Kulak Yasası” olarak anılan bu yasa, Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemeleri Kanunun yürürlüğe girdiği 1 Haziran 2005 tarihinden yaklaşık bir ay sonra kabul edilen bir kanundur. Çok çabuk kabulündeki maksadın anlaşılması için üç yıl geçti.
Beş maddeden ve bir Geçici Maddeden ibaret olan 5397 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la; Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanununun Ek 7. maddesine bir fıkra, Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununa Ek Madde 5 ve Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilat Kanunun 6. maddesinin birinci fıkrası değiştirilerek bazı fıkralar eklenmiştir.
Bu kanun değişikliğiyle Emniyet, Jandarma ve MİT için “telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişim tespit edilebilir, dinlenebilir, sinyal bilgileri değerlendirilebilir, kayda alınabilir” hakkı kanuni hale getirilmiştir.
Emniyet, casusluk suçu hariç Ceza Muhakemesi Kanununun 250/1-a, b, c. maddesinde sayılan suçlar için “dinleme ve kayıt” yapabilir. Türk Ceza Kanunu’nda yer alan; örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçu, (Md 1/a), haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar (Md 1/b) ve Türk Ceza Kanunu (305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332 nci maddelerindeki suçlar hariç olmak üzere) İkinci Kitap’taki dördüncü kısmın dördüncü bölümündeki devletin güvenliğine karşı suçlar, beşinci bölümdeki Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, altıncı bölümdeki milli savunmaya karşı suçlar ve yedinci bölümdeki devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk olarak tanımlanan suçların “işlenmesinin önlenmesi” amacıyla Emniyet “iletişimi tespit edebilir ve kaydedebilir”.
Jandarma bakımından, durum aynıdır. Kendi kanununa eklenen Ek Madde 5’e göre Jandarma, görevini yaparken “önleyici ve koruyucu” tedbir almak amacıyla ve “sadece kendi sorumluluk alanında”, CMK’nun 250/1 maddesinde sayılan suçlar için tıpkı Emniyet gibi “iletişimi tespit edebilir ve kaydedebilir”.
Ancak Milli İstihbarat Teşkilatı Hakkındaki Kanun’da yapılan değişiklik çok farklıdır. MİT için yapılan 6/2. madde değişikliğiyle; “...Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen temel niteliklere ve demokratik hukuk devletine yönelik ciddi bir tehlikenin varlığı halinde Devlet güvenliğinin sağlanması, casusluk faaliyetlerinin ortaya çıkarılması, Devlet sırrının ifşasının tespiti ve terörist faaliyetlerin önlenmesine ilişkin olarak…” MİT “iletişimi tespit edebilir ve kaydedebilir”. MİT için verilen yetkilere bakıldığında, önleme amaçlı olarak yapılacağı kabul edilen bu dinlemedeki kanuni hak, Emniyet ve Jandarmaya göre daha genel hale dönüştürülmüş ve MİT’in tayin ve takdirine bağlı çok sayıda suçları da kapsayacak şekilde genişletilmiştir.
Bu konuyla ilgili olarak bazı gerekçelerine katılmadığım Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 04.06.2008 tarihli ve 2008/874 E., 2008/7160 K. sayılı kararını anımsatmak istiyorum… Şöyle bir bölüm vardı kararda; “…Muhaberat hürriyeti ve önleme amaçlı olarak iletişimin denetlenmesi hakkındaki yasal düzenlemelerin amaç, kapsam ve gerekçesi birlikte dikkate alınıp değerlendirildiğinde; maksadı ne olursa olsun hiçbir kuruma demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nde insanlar şüpheli görülerek Ülke genelini kapsayacak şekilde yetki verilemeyeceği, …”
5397 sayılı Kanunun verdiği yetkiye göre; suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla; “hakim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde” Emniyet Genel Müdürü veya İstihbarat Dairesi başkanının emriyle, Jandarma Genel Komutanı veya İstihbarat Başkanının yazılı emriyle, MİT Müsteşarı veya yardımcısının yazılı emriyle; iletişimin dinlenmesi ve kayda alınması kanuna uygundur. Bu kurumlar bu kanuni yetkiye dayanarak suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla başvuracakları bu tedbir bakımından önleme dinlemesi için önceden “hakim kararı” almaya gerek görmeyeceklerdir. Çünkü bu kurumlar “gecikmesinde sakınca bulunan haller” yüzünden dinleme yaptıklarını ileri süreceklerdir. Önceden hakim kararı almaları “veya” ya bağlıdır. O halde gecikilirse mutlaka suç işleneceği varsayımına dayalı olarak her dinlemeyi “gecikmesinde sakınca bulunulan hal” kabul edeceklerdir. Sonra da “gecikmesinde sakınca bulunan hallerde verilen emir” 24 saat içinde yetkili ve görevli hakim onayına sunulacaktır. Hakim 24 saat içinde karar verecektir. Süre dolarsa ve hakim tarafından aksine karar verilirse bu suç işlenmesinin önlenmesiyle ilgili “önleme dinlemesi” kararı derhal kaldırılacaktır. On gün içinde kayıtlar yok edilecektir. Buna dair tutanak denetimde gösterilmek üzere muhafaza edilecektir.
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım TBMM’de açıklamalarını bitirirken: “Tabii benim demek istediğim şudur: Eğer yanlış işiniz yoksa, yasal olmayan hiçbir işiniz yoksa dinlenmekten korkmayın, istediğiniz kadar konuşun.” dedi ve çok tepki aldı. (TBMM. Genel Kurul Tutanağı.23. Dönem 3. Yasama Yılı. 50. Birleşim 28/Ocak /2009 Çarşamba). Vatandaşların dinlenmesi hakkındaki kanunlar böyle mi açıklanır?
Ulaştırma Bakanı belki de şöyle bir sistem düşünüyor: Önceden yargı kararı alınmadan, kanunen yetkili olan kişilerin verdikleri yazılı veya sözlü emirlerle Türkiye’de herkes; her yerde ve istenildiği zaman iletişimleri kayda alınarak dinlenebilir vatandaşlar olması koşuluyla; kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ise temel hak ve hürriyetlere dokunulabilir ve bu gibi hallerde vatandaşların kullanmaktan vazgeçtikleri temel hak ve hürriyetlerini devletin kurumlarına devretmiş olmaları demokratik hukuk devleti ilkelerinin ihlal edildiği anlamına gelmez.
Siz kimin vatandaşısınız? Kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahip Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı mısınız? Yoksa, yanlış işi olmayan, yasal olmayan hiçbir işi olmadığı için dinlenmekten korkmayan ve istediği kadar konuşan kişi olarak bu ülkenin Ulaştırma Bakanı’nın tanımladığı vatandaşlar kategorisine dahil olanlardan mısınız(Fİ/EÜ)