99 yılın kıyısındayız….
Aşağıya düşmemek için bize tutunabilirsiniz, tutunabilirseniz!
Uçuruma düşebiliriz…
Bizler sürtükleriz, bizler çapulcularız, bizler ağız dolusu küfrettiğiniz insanlarız.
Bizler uçurumlarda bile açarız, bizler uçurum çiçekleriyiz, çok güzeliz.
99 yılın kıyısında gazeteciler…
Ankara’da 25 Ekim’de gözaltına alınan 11 gazeteciden dokuzu tutuklandı. Mezopotamya Ajansı ve JINNEWS çalışanı olan gazeteciler “silahlı terör örgütü üyeliği” suçunu işledikleri iddiasıyla gözaltına alındılar ve tutuklandılar, gazeteciler hapiste…
Uzman doktora “uzman doktor” olarak görüşü soruldu, yanıtladı. İncelensin dedi, ortada bir iddia var o halde heyet incelemesi gerekir düşüncesini bir TV kanalında açıkladı. "Terör propagandası yapmak" suçundan önce gözaltına alındı, 27 Ekim 2022 tarihinde tutuklandı.
99 yılın tam ortasında bir uzman doktor…
Adli tıp uzmanı Rasime Şebnem Korur Fincancı adli tıp, işkencenin saptanması ve rehabilitasyonu alanlarında dünyanın bildiği uzman doktordur. Adli tıp uzmanı olarak birçok bilimsel bilirkişi raporunda imzası vardır, ön rapor/ön değerlendirmeleri olan saygın bilim insanıdır. Türk Tabipleri Birliği Başkanıdır.
Bir televizyon kanalında kendisine sorulan “kimyasal iddiası var görüşünüzü alabilir miyiz?” sorusuna verdiği yanıtta ön değerlendirme yapmış ve asıl incelemenin bağımsız heyetlerce yapılması gerektiğini ifade etmiştir.
Bir başka deyişle “kuşku duyulan bir şüphenin varlığına işaret etmek suretiyle” iddianın incelenmesi gerektiğini söylemiş.
"İncelenmelidir" demiş ama tutuklandı! Bir şüphenin varlığına, bir iddiaya dikkat çekerek ileri sürülen şüphelerin incelenmesini istemek suç mudur? Eğer iddialar doğruysa araştırılması gerekir. Devletin görevidir. Böyle bir araştırma yapılması yerine yapılmaması ve ön değerlendirmesi olan bir adli tıp uzmanının cezalandırma tehdidi ile karşılaşması ifade özgürlüğünün ihlalidir.
Devlet kuşkunun ve iddianın araştırılması yerine; hâkim pozisyonu nedeniyle ceza soruşturması açmayı ve tutuklamayı tercih etmiştir.
Oysa bu yaklaşım temel insan hakkı olan ifade özgürlüğünün ihlalidir.
Devlet hâkim pozisyonu nedeniyle ceza davası açmayı mı tercih etmelidir yoksa ileri sürülen iddiaları araştırmak yolunu mu seçmelidir.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 12 Şubat 2004 tarihli 872. toplantısında kabul edilmiş olan Medyada Siyasi Tartışma Özgürlüğü Bildirisi temel prensiplerine göre kamuoyunun bilgi edinme hakkı vardır. Toplumun “bilgilendirilmesi çoğulcu demokrasinin ve siyasi ifade özgürlüğünün bir gereğidir.” Halka gerçekleri öğrenme hakkı sağlayan ifade özgürlüğüdür.
Basın özgürlüğü, halkın sorunudur ([i]). Bu özgürlük aslında halkın iletişim özgürlüğüdür. Yürütme ve yasama organlarının işleri, medyada siyasi eleştiri konusu olabilir.
AİHM’si 23.04.1992 tarihli “Castells v. İspanya” davasında verdiği karar dikkat çekicidir.
İspanyol vatandaşı Avukat Miguel Castells Bask Bölgesinin bağımsızlığını savunan H. Batasuna’nın partisinden seçilmiş bir senatördür. Haftalık “Punto y Hora de Eskalherria” dergisinin 4-11 Haziran 1979 tarihli sayısında “Muafiyet Rezaleti” başlıklı bir makalesi yayınlanır.
Makalesine Bask bölgesinde öldürülen üç kişinin adını vererek yazısına şöyle başlamıştır. “…öldürülmelerinin üstünden bir yıl geçmiş olacak. Yetkililer bu cinayetlerin faillerini belirleyemediler; faillerin hangi örgüte mensup olduklarını da tespit edemediler.”
Yazısında 12- 15 Mayıs 1977 tarihleri arasında öldürülen 22 kişinin adını saymıştır. Öldürülen bu kişilerin de faillerinin de bulunamadığını ve “Bunlar sadece birer örnek. Bask Bölgesinde (Euzkadi) işlenen bitmez tükenmez bu faşist cinayetler listesinde yer alan tek bir cinayetin, tekrar ediyorum, tek bir cinayetin yetkililer tarafından aydınlatıldığına dair en küçük bir belirti yoktur” demiştir.
Devamında ileri sürdüğü iddialarında Devleti suçlamaktadır: “Açıkça söylemek gerekirse, yukarıda sözünü ettiğim faşist örgütlerin, Devlet cihazından bağımsız bir varlığı olabileceğine inanmıyorum. Başka bir deyişle, onların gerçekten var olduklarına inanmıyorum. Bütün bu değişik rozetlere rağmen, bunlar hep aynı kişiler. (...) Bu eylemlerin ardında, sadece Hükümet, Hükümet Partisi ve onların adamları olabilir. Bask muhaliflerinin insafsızca avlanmalarını ve ortadan kaldırılmalarını, giderek daha fazla politik bir vasıta olarak kullanacaklarını biliyoruz. Siyasal önseziden yoksun olarak böyle yapmak istiyorlarsa, bu onların problemi! Ama bir sonraki kurbanımızın hatırı için, sorumlular derhal bütün açıklığı ile ortaya çıkarılmalıdır”
İspanya devleti Senatörün ileri sürdüğü faili meçhul cinayetlerle ilgili iddiaları ve verdiği isimlerle ilgili cinayetleri araştırmak yerine İspanyol Senatörü Castells’in önce dokunulmazlığı kaldırılır, hakkında ceza davası açılır. İspanya Yüksek Mahkemesinin Ceza Dairesi 31.11.1983’te Castells’i Hükümeti hafif (menos gareves) tahkirden bir yıl süreyle hapis cezasına mahkûm eder. Temyiz talebi reddedilir.
Castells 17 Eylül 1985’te o tarihte kurulu olan Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna başvurur.
AİHS’nin 6, 7, 10 ve 14. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürer. Komisyon üç oya karşılık dokuz oyla 10. Maddeye, ifade özgürlüğüne aykırılık bulunduğunu kabul eder. AİHM’si Komisyondan kendisine gelen bu davada 10.maddenin ihlal edildiğine karar verir. 10. maddenin yorumunda; sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan “haber” ve “düşünceler” için değil, Sözleşmenin 10. maddesinin aynı zamanda aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanabilir ve geçerli olduğunu belirtir. AİHM’si kararında; bu ilkenin çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gereği olduğunu kabul edilerek; bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz denilmiştir (Handyside v. İngiltere kararı).
AİHM’sine göre, “Somut olayda şikâyetçi fikirlerini senato kürsüsünden değil ki bunu hiçbir müeyyideye uğrama korkusu olmaksızın rahatça yapabilirdi, kendi seçtiği dergide açıklamıştır. Ancak bu yöntemi seçmiş olması, kendisinin hükümeti eleştiri hakkını kaybettiği şeklinde anlaşılmamalıdır. Hukukun üstünlüğünün hâkim olduğu bir devlette, basının çok önemli bir yere sahip olduğu hiçbir şekilde unutulmamalıdır. Her ne kadar basının, karışıklıkların önlenmesi ve başkalarının şeref ve haysiyetlerinin korunması gibi bazı sınırları varsa da ana görevi, siyasi sorunlar ve kamuoyunu ilgilendiren diğer konularda haber ve fikirleri yaymaktır.
Basın özgürlüğü topluma, siyasi liderlerin düşünce ve tutumlarını keşfetme imkânı sağlayan en önemli araçlardan birisidir. Basın özellikle politikacıların kamuoyunu ilgilendiren konularda yorum yaparak bunları yansıtma fırsatı verir. Basın böylece herkesin serbest tartışmaya katılmasını sağlar ki, bu demokratik toplum ilkesinin çekirdeğidir.
(…) Hükümet hakkındaki eleştirilerin caiz olan sınırları, özel kişilere, hatta politikacıya yapılan eleştiriye oranla daha geniştir. Bir demokratik sistemde hükümetin eylem, işlem veya hataları, sadece yasama ve yargı organlarının değil, basın ve kamuoyunun da ayrıntılı incelemesine tabidir. Ayrıca hükümet, medyadaki haksız saldırı ve eleştirileri başka yollarla önlemek varken, işgal ettiği hâkim pozisyon dolayısıyla ceza davası açarak önlemeyi tercih etmiştir. Kamu güvenliğinin garantörü olarak yetkili devlet makamları, hakaret, kast veya kötü niyetle yapılan yayınları önlemeye yönelik olmak üzere, ceza niteliğinde olanlar da dâhil gereken önlemleri almak yetkisine sahiptir. Ancak bunda hiçbir şekilde aşırıya kaçılmamalıdır.” ([ii])
Yazı yazarak görüşlerini günlük bir gazetede yayımlayan adli tıp uzmanı doktor, bir siyasetçi bir gazeteci; ister bir Vakfın veya bir Odanın başkanı olsun; herkesin hakkı olan ifade özgürlüğü onun özellikle hakkıdır ve korunmalıdır. Aynı zamanda sözleri izleyen, dinleyen ve okuyan okuyucularının da hakkı ve özgürlüğüdür. Başka bir deyişle; “ifade özgürlüğü niteliği gereği hem ifade edenin / sahibinin özgürlüğüdür hem de o ifadenin yöneldiği adresin, kişinin/kişilerin özgürlüğüdür.”[iii]
AİHM’sine göre, ifade özgürlüğü herkesin özgürce siyasal tartışmaya katılmasını sağlar.
Hükümetin sahip olduğu “zor kullanma” veya elinde tuttuğu üstün pozisyon Devlet için ayrıcalık ve mutlak surette tanınan bir güç değildir, hukuk yoluyla sınırlandırılabilir. Her protesto eylemi, her görüş açıklaması suç değildir. İleri sürülen iddia Devletin sahip olduğu üstün pozisyon nedeniyle araştırılmalıdır. Muhaliflerinin, söz söyleyenlerin, yazı yazanların, eleştirileri karşısında devletin ve hükümetin cevap hakkını kullanması çok doğaldır, politik olarak yanıt vermesi mümkündür, iddiayı reddeder ve bunun gibi araçları kullanabilir.
Hemen ceza davasına başvurulmaz. Böylece yaratılan baskıdır ve demokrasiye aykırıdır. Kişilerin görüş açıklaması ve kanaat bildirmesi ceza tehdidi altında tutulursa; ifade özgürlüğü hakkını kullanmak istemeyen bireylerin yaşadığı toplum suskunluğa gömülür ve ifade özgürlüğü hakkından cayar.
Devlet kamu düzeninin güvencesi kabul edilir. Bu yüzden temelden yoksun ya da kötü niyetle oluşturulmuş, nefret suçları ve/ya iftira niteliğindeki asılsız ithamlara karşı, aşırıya kaçmadan ve gereği gibi tepki gösterme amacıyla cezai nitelikte önlemleri almakta serbesttir. Hükümet ve devlet; ceza davasından önce tüm hukuki yolları denemelidir, ceza davası açmak son çaredir.
Sonuç olarak ifade özgürlüğü demokratik toplum düzeninin zorunlu öğesi, temel hak ve özgürlüklerin omurgasıdır. Herkes bu özgürlüğün sahibidir. Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirler alır. Kendisi, bu hakkı ihlal edemez.
Devlet; “hâkim pozisyonu’ nedeniyle kim olursa olsun herkesin hak sahibi olduğu ifade özgürlüğünü sağlamakla görevlidir. Devlet yaptıkları ve yapmadıklarından sorumludur. Sorgulanabilir ve eleştirilebilir.
Ne acı, günler… Gönül Soyoğul Cumhuriyet üzerine, dört yıl önceki ceza davaları üzerine yazmıştı.[iv]
“Demem o ki…
Elbette canımız yanıyor, bunca kötülük, bunca kabalık, fenalık arasında insan kalabilmek için çabalamak, hepimizi fena halde yoruyor. Vicdanlarımız lime lime.
Fena halde yorgun olsak da…
“Ne demiş uçurumda açan çiçek
Yurdumsun ey uçurum”
Cumhuriyetin tam ortasında açan çiçekler gibiyiz, güzeliz, iyiyiz, insanız ve bizler; uçurum çiçekleriyiz…
(Fİ/RT)
[i] Güreli, Nail. Şu Bizim Medya Bas-Haş 2004. Sayfa 114-115
[ii] E. Court H.R. Case of Castells v. Spain (2.1991.254.325), Strasbourg 23 April 1992) (Dr.iur. Şeref Ünal. AİHS TBMM Kültür Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları. 1995. Ankara. Sayfa 226–227)
[iii] Gemalmaz, Semih. İ.B. Baro Gündemi. Şubat 1999.
iv. Gönül Soyoğul. Yurdumsun Ey Uçurum. 23 Ocak 2017. Egede Son Söz. https://www.egedesonsoz.com/yazar/yurdumsun-ey-ucurum (“Yurdumsun ey uçurum” Cemal Süreyya)