Dersimiz Hayat Bilgisi, konumuz Nagehan Alçı. Şaka bir yana (kimseye bir şey öğretme çabası içinde değilim ayrıca) Nagehan Alçı’nın "öğretmenler rahata alıştı” ile başlayan açıklamaları yüzbinlerce öğretmen gibi beni de rahatsız ettiği için birkaç cümle yazma gereği duydum.
Eğitimde fırsat eşitliği
Sefiller romanı ile en çok tanıdığımız Fransız yazar Victor Hugo, “İyi olmak kolaydır, adil olmak zordur” der.
Adaletsizlik binlerce yıl önce sınıflı toplumların oluşması ile insan hayatında bir sorun olmaya başladı ve günümüze kadar büyüyerek geldi. Yaşadığımız Covid19 pandemisi sınıflar arası adaletsizliği bir uçurum haline getirdi.
Yüz milyonlarca insan işinden, ekmeğinden oldu. Virüsten korunmanın en önemli unsuru olan maske ve hijyen malzemelerine yoksul kesim ulaşamadı. Devlet, önceleri 5-6 lira olan maskenin paketinin 200 liraya kadar gidişini uzunca bir süre kontrol edemedi ve yaşatılan adaletsizliğe seyirci kaldı.
Adaletsizliğin olduğu alanların başında eğitim geliyor. Eğitime dair hayat bilgisi derslerinden hatırladığımız Mustafa Kemal’in eğitim hayatına dair yazılanlar.
Annesi Zübeyde Hanım ile babası Ali Rıza Efendi arasındaki Mahalle Mektebi ile Şemsi Efendi Mektebi tartışması, eğitim sisteminin geçmişte de ne kadar adaletsiz olduğunu bize gösterdi. Zira Mahalle Mektebi’ne herkes gidebilirken Şemsi Efendi Mektebi’ne ayrıcalıklı ailelerin çocukları kabul ediliyormuş.
Nagehan Alçı, “öğretmenlerin rahata alıştığını” söyledi. Cümleyi terse çevirirsek öğretmenler rahat yüzü görmemeli sonucuna zorlanmadan ulaşabiliriz. Daha önce yazmayı düşündüğüm ancak çeşitli sebeplerden dolayı ertelediğim bu yazı, Nagehan Alçı’nın öğretmenler hakkındaki açıklamalarından sonra bir elzem haline geldi.
İlk öğretmenler anne ve babalar
Eğitim fakültelerinde okuyanlar bilir, eğitime dair şöyle genel geçer bir tanım vardır; “Eğitim, istendik davranış değişikliği yaratma sürecidir.” Burada “istendik” kavramında anlatılmak istenen zoraki değil, eğitilen/lerin de isteğiyle yaşanan bir davranış kazandırma/değiştirme süreci olduğudur. Yani kişi istemezse siz o davranışı oluşturamazsınız. Buradaki davranış ise çok geniş bir anlamda kullanılmıştır. Öğretimle ilgili de olabilir, sosyal ilişkilerle de adil olmakla da…
Elbette eğitime dair onlarca tanım var. Yaklaşık 20 yıllık bir öğretmen olarak benim kişisel tanımım; eğitim, insanları hayata hazırlama çabasıdır şeklindedir. Bir anarşist belki insanları hizaya getirme politikasıdır, bir başkası devlete itaat eden bireyler yetiştirme siyasetinin önemli bir parçasıdır, başkası dindar toplum yetiştirme aracıdır vs vs. diyebilir. Ama nihayetinde bireyi doğduğu andan itibaren bekleyen bir hayat var.
Bu hayatın her anı problemlerle dolu. Problem çözme süreci bu andan itibaren başlar. Hayatta kalma çabası diğer canlılarda olduğu gibi insan için de geçerli olduğu için öldüğü zamana kadar insan problemleri çözme çabası içinde olur. Haliyle eğitim doğum ile başlayan ölüme kadar devam eden bir süreç. Bireyin ilk öğretmenleri en yakın çevresinde bulunan anne ve babasıdır.
Okul süreci, eğitim ve öğretimin formal olarak yapıldığı, ülkenin eğitim politikalarına hizmet edecek şekilde uygulandığı ve sürecin sonunda kalifiye elemanların yetiştirildiği bir süreç.
Eğitimin tanımına, ilke ve amaçlarına dair sayfalarca şey söylenebilir. Ancak esas mesele bu değil. Bir eğitimci olarak adil, hak hukuk tanıyan insanlara rehberlik etmenin onları çok para kazandıran meslek sahibi yapmaktan daha iyi olduğuna inanırım.
Benim annem okuma yazma bilmeyen bir ev hanımıdır, babam da okul yüzü görmemiş bir marangoz idi ve artık ilerlemiş yaşından dolayı bu mesleği icra etmiyor.
İkisinin de ortak bir özelliği var; çok adil insanlar olmaları ve kendi çocuklarına da doğruluğu, adaleti çok iyi öğretmiş olmalarıdır. Yani insan okumayı, yazmayı, toplamayı, çıkarmayı bilmiyorsa da iyi bir insan olarak yaşayabilir, onurlu bir hayat sürdürebilir. Ancak adil değilse bir insan vicdan sahibi de değildir. Vicdan sahibi değilse ahlaklı da değildir. Ahlakı yoksa bir insanın onuru da, saygınlığı da olamaz.
Çocuklarınıza saygınız olsun
Öğretmenlik mesleğini başka mesleklerin üzerinde varsaymayarak belirtmek isterim ki çocuklarımıza adil olmayı öğreten öğretmenler adaletten yoksun bırakılmışlardır. OECD ülkelerinde öğretmenlik yapanların maaşları ile Türkiye’de öğretmenlik yapanların maaşları arasındaki uçurumdan da bahsetmeyeceğim.
Göreve yeni başlamış orta öğrenimden mezun bir imam ya da bekçiden daha az maaş alan 20 yıllık bir öğretmenin yaşadığı gelir adaletsizliğinden de bahsetmeyeceğim.
İşsizliğin önüne geçmek için her şehirde açılan üniversitelerin eğitim fakültelerinden mezun olup atanamayan öğretmenlerin yaşadığı adaletsizlikten de bahsetmek nafile olacağından o konuya da girmeyeceğim.
“Aa öğretmen misiniz, olsun o da iyidir” diyen zihniyetti de söz konusu etmeyeceğim. Uzaktan eğitimin yüz yüze eğitimden daha yıpratıcı olduğundan, tablete, bilgisayara, internete ulaşamayan, ulaşıp da “öğretmenim, babam işten geç döndüğü için onun telefonunu kullanamıyorum ya da internetimiz bitti veyahut dört çocuğum var bir telefonum var” diyen öğrenci ve velilerinin yaşadığı çaresizliği yürekten hisseden öğretmenlerin psikolojik yüklerini de mevzubahis etmeyeceğim.
Sadece Nagehan Alçı ve onun gibi düşünenlere şunu demek istiyorum, öğretmenlere saygınız yoksa öğretmenlere teslim ettiğiniz canlarınıza, çocuklarınıza saygınız olsun. (ZM/EMK)
*Anadolu Ajansı'na bu fotoğraf 2018'deki öğretmen atamalarında yansıdı. Sadece 20 bin öğretmen atanmıştı. Atanamayan öğretmenler sorunu eğitim emekçilerinin gündeme getirdiği sorunlardan sadece biri.