Çözüm sürecinde bazı gelişmeler zaman zaman kaygı uyandırsa da, kalıcı bir barışın sağlanması için umutlar tükenmiş değil. Bu sürece bağlı olarak Kürdistan coğrafyasında geriye dönüşler başladı ve insanlar yeniden, doğdukları topraklarla kucaklaşıyor. Devletin yakıp yıktığı köyler, bu dönüşlerle birlikte yeniden hayat buluyor.
'90'lı yıllarda insan hakları heyetlerinde aktif yer almış biri olarak Kürdistan coğrafyasında nelerin yaşatıldığının tanığıyım. Köylerin boşaltılmasıyla yetinilmedi; insanların yaşadıkları ve dedelerinden kalma evler de yakılıp yıkıldı. Hayata dair ne varsa her şey sistemin hedef tahtasında yer alıyordu.
Devleti tanımak ve utancın derinliğini anlamak
Bu zulümden en çok etkilenen kentlerin başında hiç kuşku yok ki Dersim geliyor; 1937-38 soykırımının ardından ikinci bir zulüm tufanıyla yerle bir oldu. Dersimliler soykırımın ardından, deyim yerindeyse dirilttikleri köylerinden yeniden sürüldü. Evleri ateşe verildi. Bu ateş tufanının geride bıraktığı enkazlar, devletin katliamcı, soykırımcı yüzünü görmek ve utancın ne derin duygu olduğunu anlamak isteyenler için iki anlamda da “ders” niteliği taşıyor.
Köylerinden, toprağından koparılmış insanlar hiç tanımadıkları, bilmedikleri kentlerde yıllarca perişan olacakları şartlara mahkûm edildi. Binlercesi yabancısı oldukları ve dillerini bilmedikleri ülkelerde sonsuz bir acının ve özlemin ortasında buldu kendisini. Kovuldukları topraklar yıllarca ekilmeyi ve filiz filiz açılarak hayata dönmeyi beklediler. Gün o gündür ve şimdi o topraklara dönmek eskisi kadar canlı olmasa da yeniden hayata dönüşün adımları atılmalıdır.
Bu topraklarda yeşerttiğimiz bir inanç var, bir kültür var ve biz bu bütünlük korundukça nefes alabiliriz. Bulunduğumuz uzak diyarlarda bu kültürle yaşadığımızı düşünmemiz ne yazık ki yeterli olmuyor; toprağımızın hayatla teması sağlandıkça; dede ocağı olarak bildiğimiz evlerimizin yeniden inşası ve bacalarının tütmesiyle mümkün olabilir.
Dersim’de devletin on yıllara yayılan soykırımcı zihniyeti ağır tahribatlar yaratmış, ne var ki, iflas etmiştir. Burada önemli olan bu zihniyeti Dersim üzerinde gölge olmaktan çıkartmak ve kalıcı özerk bir Dersim’de hayatın yeniden kurulmasını sağlamak olmalı.
Ne yapalım, ne yapabiliriz; Dersimliler olarak bunu yüksek sesle konuşmalıyız artık. Yeni dönem Dersim’de kalıcı bir yaşamın ilk adımını toprağa dönüş, öze dönüş olarak projelendirmek ve pratiğe geçirmek önemlidir. Yeni dönemde belediye nasıl çalışmalı; hepimiz yani Dersimliler olarak nasıl çalışmalıyız, ancak bu sorgulamaya adapte olmamız toplumsal huzurumuzu sağlayabilir.
Dersimliler birikimlerini kendi “Kabe”sine taşımalı
Ayrıca Dersimliler, dünyaya en çok yayılmış halklardan biri. Diaspora, Dersimlilerin dönüşümünde çok önemli bir rol oynayabilir. Yahudilik üzerinden örnek vermek gerekirse; onun temel zihniyet yapısının bu hale gelmesinin nedeni de diasporadır. Diaspora kültürünü yaşayanlar, en büyük savunma sistemini ve özüne dönüşün en büyük özlemini ifade ederler. Dünya çapında yayıldığı oranda, kendisini dünyada hakim kılmak ama aynı zamanda da kendi özlemi olan doğduğu yeri kendi Mekke’si yapmak gibi bir özelliklere sahip. Dersim diasporası bu konuda çok daha iyi çalışmak zorunda. Gerektiğinde bütün birikimlerini kendi Kâbe’sine yani Dersim'e taşımak zorunda.
Öze, vatana, toprağa dönüşü sağlamanın yolu tam da budur. Zenginlikler, dışarıda edinilmiş zenginlikler Dersim'e aktığı oranda kendi öz gücüyle yeniden ayağa kalkacak. Bu kalkınma bölgenin gelişimi için, kendi bölgemizin gelişimi için ve kendi kendimizi yönetmemizin yolunu açabilir.
Dersim’e sahip çıkmak; topraklara dönüş
Dersim'e sahip çıkacağımızı iddia ediyorsak, bu iddia daha çok kendi topraklarımızda yaşayarak gerçekliğini ispat edebilir. Bunu yapmadan, en çok köksüz bir bitkiye benzeyebiliriz. Tıpkı, başka toprakta yetişmeyen bir bitki gibi. Dersim’in ardıcı başka yerde yoktur yani. Dersim’in sarımsağı, balı ve peyniri başka yerde yok. Dersim insanı kendi öz toprağında, köyünde yaşamalı ve tekrar edecek olursak; ana toprağa dönüş hareketi, Dersim’e dönüş hareketi, Dersim’i yeniden inşa etme hareketi sayılabilir.
Dersim’e dönüş; diline, kültürüne dönüş, inanca dönüş ve onları korumak anlamını taşıyor. Burada bilimsellik de önem taşıyor; insanlığın en soylu kavramı bilim olduğuna göre bilimi öne çıkartmanın ve onun ışığında değerlerimizi sahiplenmenin yolunu açmalıyız. Dersim'in inanç hakikatini, yani Alevi Kızılbaş inancını bu bilim ışığında ifade etmek ve özde yaşatılmasını sağlamak bizim elimizde.
Öz değerler üzerinden incitici tartışmalar
Dersimliler, öz değerleri üzerinde yaratılan incitici tartışmalara fırsat vermemeli ve bu tartışmayı dayatan kişiliklere konumları ne olursa olsun artık itibar etmemeli, diye düşünüyorum. Dersim'in dil ve inanç kimliği bu tartışmaları hak etmeyecek kadar değerli.
Dersim’e dönüşün "öze dönüş" olduğu biraz da bu gerçekle ilintili. Belediye Eş Başkanlarımızın yeni dönem çalışmalarında mutlaka bu gerçekler ışığında halkın katılımıyla geriye dönüşü cazip kılacak projeler geliştirmesi gerekiyor.
Munzur Kültür ve Doğa Festivalinin içeriğinde Dersim'e dönüş, öze dönüş çağrısına uygun hazırlanmalı ve yapılacak panellerde daha çok bu alanlara yoğunlaşılmalı. (FT/EKN)