Deprem, yerkürenin milyonlarca yıldır üretmekte olduğu bir yeryüzü hareketi olmakla birlikte, Türkiye gibi deprem kuşağında olduğu halde önlem almayan ülkeler açısından tabii afet haline geliyor. Van depreminden yansıyanlara bakıldığında görünen, bu depremin tabii afet olarak tanımlanamayacağı, kimi zaman kasıt derecesine varan ihmaller zincirinin, vahşi kapitalizmin azgın kâr hırsının, bir şirkete dönüştürülen devletin uygulamalarının bu sorucu yarattığı gerçeğidir.
Sorumlulara sırayla baktığımızda en büyük paya sahip olan özne ise devlet. Sahip olduğu silahlı gücüne, yargılama ve cezalandırma hakkına, elinde tuttuğu vergi toplama tekeline, yerleşme ve hatta yaşama hakkına müdahale eden devlet, halkın en temel sorunu olan barınma sorunu görmezden gelmiştir.
Yoksulluğun, her geçen gün biraz daha gerileyen tarımsal üretimin ve hayvancılığın, zorla göçertilen insanların akın ettiği büyük kentler, kendisine yaşayacak bir yer açmak isteyen insanların inşa ettiği gecekondularla bir anda büyümüş dev megakentlere dönüştü.
Devlet ne göç sorununa, ne de sağlıksız ve düzensiz bir yaşam alanı yaratan gecekondu sorununa bir çözüm üretmemiş, aksine kente göçen bu büyük yoksul kitlelerin ucuz işgücü olarak sanayi de konumlanmasından hoşnut şekilde soruna müdahale etmemiştir.
Seçim dönemlerinde dağıtılan tapu tahsis belgeleri, gecekondu bölgelerini adeta yasal bir yerleşim alanına çevirmiştir. Bir zamanların değersiz görülen gecekondu bölgeleri, kentler büyüyüp genişledikçe giderek şehrin tam ortasından kalan değerli alanlara dönüşmüştür. Bu dönemin politikası ise gecekonduların sağlıksız olduğu ve düzensiz kentleşmeye neden olduğu argümanları ile gecekondu yıkımları ve yeni kentsel rant alanları yaratılması olmuştur.
Yaşanılabilir yerleşim alanları oluşturmak yerine, doğayı ve çevreyi tahrip ederek, yeşil alanları yok ederek, yeni rant alanları oluşturulmuş ve buralar yağmalanmıştır. Bütün bu süreçte unutulan şey ise, herkesin barınma ve insanca yaşama hakkı bulunduğu ve bunu sağlamanın devletin sorumluluğunda olduğudur.
2002 yılından bu yana iktidarda olan AKP döneminde ise devlet baş müteahhit olarak TOKİ aracılığıyla inşaat sektörüne el attı. Son yılların büyük bir kâr marjına sahip, kimi devlet olanaklarından da faydalanarak hızla büyüyen inşaat şirketlerinin yükselttiği dev binalar, büyük bir rant alanı yarattı. Bu rant paylaşımının oluşturduğu dev ekonomi içinde, bankalar inşaat firmaları, yerel yönetimler, merkezi yönetim yer alıyor. Ancak bu mutlu ve zenginleşen azınlık ne yazık ki halkın barınma sorunuyla ve büyük halk kitlelerinin karşı karşıya olduğu deprem gerçeğiyle ilgilenmiyor.
Çalışma Bakanı Faruk Çelik'in ve dev bir inşaat firmasına dönüşen Ağaoğlu inşaatın sahibi Ali Ağaoğlu'nun "1999 öncesi yapmış olduğumuz binalar eski yönetmeliğe göre yapıldığı için depremde yıkılabilirler" sözlerinde ifadesini bulan gerçek, milyonlarca insanın yıkılabilir binalarda oturduğudur.
Bakan Faruk Çelik ve Ali Ağaoğlu'nun 1999 öncesi ve sonrası diye ayırdığı süreç ve deprem ile ilgili yasal düzenlemelerdeki değişikliklerin ne yazık ki yıkıcı bir deprem yaşayan Van açısından bir önemi olmadı. Zira 1999 tarihinde yapılan yasal düzenlemeler Van'da uygulanmadı.
1999 Marmara depreminden sonra çıkarılan deprem haritasına göre deprem açısından riskli olan bölgeler tespit edilmişti. Bunlar içinden Adana, Ankara, Antalya, Aydın, Balıkesir, Bolu, Bursa, Çanakkale, Denizli, Düzce, Eskişehir, Gaziantep, Hatay, İstanbul, İzmir, Kocaeli, Sakarya, Tekirdağ ve Yalova seçilerek pilot bölge ilan edilmişti. Bu bölgelerde deprem güvenliği açısından kimi önlemler alındı.
Bu önlemlerin yeterli olmadığı ve tüm Türkiye'nin hala ciddi bir deprem planı olmadığı ortadadır. Ancak bu kısmi önlemler dahi önemlidir. Bu kapsamda 2011 yılında 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun çıkarılmıştır. Bu kanun gereğince 19 il yapı denetimi kanunu kapsamında pilot il olarak seçildi, bu illerde can ve mal güvenliğini sağlamak için imar planına, fen, sanat ve sağlık kurullarına, standartlara uygun kaliteli yapılması için proje ve yapı denetimini sağlamak üzere kurumsal yapı denetimi öngörüldü.
Van 1. Derece deprem bölgesi olmasına karşın bu kanun kapsamına alınmadı. Pilot uygulamanın ardından Yapı Denetim Kanunu'nun yaygın uygulaması ise ancak 2011 yılı Ocak ayında başladı. Bu tarihten itibaren belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan yapıların denetimi zorunlu olmuştur.
Bu nedenle Van'da 2011 Ocak ayından önce yapılan binaların denetimi mümkün olmadığı gibi önceki binaların durumu ile ilgili bir envanter çalışması da yapılmadı.
Yapı Denetimi Kanunu kapsamında olmayan illerdeki yapı güvenliğini riske atan kimi uygulamalara ilişkin iddialar ise, son derece vahimdir. Yasada belirtilen pilot illerde inşa edilecek yapılarda kullanılacak beton, demir ve sair malzemenin laboratuar test sonuçlarının alınması zorunlu. Bu illerde yapılan testlerde kullanılmaya elverişli olmadığı saptanan malzemenin yapı denetim kurallarının geçerli olmadığı illere gönderildiği, Van'a da bu nitelikte malzeme götürülerek kullanıldığı ileri sürülüyor.
Bu iddiaların doğru olması halinde, özellikle yüksek katlı binalardaki yıkımla ilgili önemli bir veri elde edilmiş olacaktır.
2005 yılında Kocaeli Deprem Sempozyumu'nda, Van depremi oturumun önemli başlıklarındandı. Sempozyum sonucunda hazırlanan bildiride yer alan bilgiler oldukça çarpıcı. Bu bildiride Van'daki yapıların kalitesinin düşük olduğu, zemin özellikleri dikkate alınmadan yüksek katlı binalar inşa edildiği, kamu binaları ve hastanelerin meydana gelebilecek hasarı kaldırabilecek nitelikte olmadığı ve olası bir depremin çok sayıda can kaybına neden olacağı bilgisine yer verilmişti. Yerleşimin fay hattı dışındaki bir yere kaydırılması gerektiği uyarısı yapılmıştı ancak bu uyarı önemsenmedi.
Van, deprem ve doğal afetler açısından birinci derecede riskli bölge olmasına karşın yerleşkelerin büyük bir kısmı fay hattı üzerinde kurulu. Bu nedenle 1941 yılından bu yana dört büyük deprem yıkıcı özellik gösterdi. Devlet elinde bir deprem haritası mevcutken yıkıma kadar herhangi bir müdahalede bulunmadı, buraya bina yapılmasına engel olmadı, vatandaşını bilgilendirmedi ve korumadı.
Van'da neredeyse tamamen yıkılan köylerdeki yapıların büyük kısmı kerpiçten yığma bina şeklinde inşa edilmiştir. Ancak bu iki durumda burada yaşayan ve evlerini bu şekilde inşa etmek zorunda kalan vatandaşın kusurundan kaynaklanmıyor.
Deprem sonrası röportajlarda, evi yıkılan kişilerin "Başka türlü ev yapmaya yetecek paramız ve olanağımız yoktu" şeklindeki açıklamaları sorumluları işaret ediyor.
Devlet fay hattı üzerine yapılan köylere uğramadı, başka türlü ev yapmaya olanağı olmadığı için kerpiçten yapılan evlerde yaşamak zorunda olan insanları görmedi. Bu derece büyük yıkımın esas sebebi, sosyal devletin yerine getirmek zorunda olduğu, barınma ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına uygun koşulların sağlanmamasıdır. Yeniden aynı acıları ve yıkımı yaşamamak için, insan onuruna uygun ve sağlıklı bir çevrede yaşamayı istemek bir haktır. Devlet bu hakkı korumak ve güvence altına almakla yükümlüdür. (SB/HK)
* Several Ballıkaya, avukat.