Almanya’da Deniz Feneri davası sonuçlandı ve aralarında dernek başkanıyla Kanal 7 Genel Müdürünün de bulunduğu kişiler değişik hapis cezalarına çarptırıldılar.
Frankfurt Eyalet Mahkemesi’nde karara bağlanan davada iki nokta açık kaldı:
Birincisi: Toplam kaç para toplanmıştı ve ne kadarı usulsüz kullanılmıştı?
Mahkemeye göre 2002-2007 arasında 41 milyon avro toplanmıştı, ancak bunun ne kadarının derneğin “insani yardım” amacının dışında kullanıldığı saptanamıyordu. Toplanan paranın önemli bir bölümü Türkiye’ye gitmişti ve elden işlem yapıldığından ve de çok sayıda karşılığı şüpheli makbuz bulunduğundan paranın ne kadarının amaç dışı kullanıldığı saptanamıyordu.
İkincisi: Türkiye bağlantıları nelerdi? Mahkeme, Almanya’daki Deniz Feneri’nin Türkiye’ye bağımlı olarak çalıştığını saptadı. Zekeriya Karaman, Mustafa Çelik, İsmail Karahan ve aralarında RTÜK Başkanı Zahid Akman'ın da bulunduğu isimler ortada dolaşıyor. Ama kim kiminle ne yapmış, tam olarak bilinemiyor. Bunun bilinebilmesi için konuyla ilgili olarak Türkiye’de de soruşturma açılması gerekiyor.
Bu konuda sözler verilmesine karşın önemli bir gelişme beklemek zor görünüyor. Çünkü Deniz Feneri davası Almanya’da yaklaşık bir yıldır gündemde. Bir yıl kadar önce Deniz Feneri Almanya yöneticilerine ve bürolarına karşı operasyonlar yapıldı. Son günlerde gerçekleşen, mahkeme safhasından ibarettir.
Mahkeme dava ile ilgili olarak Türkiye’den herhangi bir yardım görmediklerini, isteklerine cevap verilmediğini açıkladı. Türkiye’deki Deniz Feneri ve ilişkilerini araştıracaklarını açıklayanların böyle yapmamaları gerekirdi.
"İslamcı sermaye"
Deniz Feneri’nde toplanan ve Türkiye’ye aktarılarak amaç dışı kullanılan para miktarı, önceki örneklere göre oldukça düşük.
Kombasan ve Yimpaş gibi şirketler çok daha büyük miktarda para toplamışlar ve oldukça geç başlayan soruşturmalara karşın, büyük miktarda paranın akıbeti belli olmamıştı. Bu şirketlerin para toplama örgütlenmesi de oldukça daha büyüktü.
Mekanizma şöyle işliyordu: Şirketler yatırılacak paraya karşılık yüksek oranda kazanç vaat ediyorlardı. (Faiz değil kazanç!) Camilerde hocalar vaazlarında bu şirketlerin kampanyası hakkında cemaati bilgilendiriyordu. Ek olarak Almanya’da Türkiyelilerin yoğun olarak oturdukları bölgelerde de ev ev dolaşılıyordu.
Toplanan para miktarı bilinemiyor ancak en az birkaç yüz milyon avro... Daha fazla olması kuvvetle muhtemeldir. Para verenlerin bir bölümü –okumadan- sözleşme imzalıyordu. Bu sözleşmede katılımcının şirketin kazancına ve zararına ortak olduğu yazılıydı. Çok sayıda insan sözleşme imzalamadan ve hatta “dini bütün” bu insanlara güvenerek makbuz bile almadan parasını bu şirketlere yatırdı.
Almanya’da yaklaşık yarım milyon kişinin bu şirketlere az ya da çok para yatırdığı tahmin ediliyor. Paralarını kaptıranların önemli bir bölümü, utandıklarından, ortaya çıkamıyorlar. Bazı kişiler 100 ila 200 bin avro yatırmışlar.
Sonuçta şirketler “zarar ettikleri” için parada hak iddia edemediler, zaten bir bölümünün belgesi de yoktu. Konuyla uğraşıp paralarının birazını geri alabilenler son derece az.
Para ne oldu?
Toplanan para Türkiye’ye gitti. Sonra ne oldu, bilmek zor ama tahmin etmek zor değil.
Yüksek miktarda para değişik şirketlere aktarıldı.
"İslamcı sermaye" de denilen sermaye kesiminin Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı altında büyük hızla güçlenmesinde Almanya’dan gelen yüksek miktarda paranın da rolü olsa gerektir. Sayıları büyük hızla artan dini vakıflar, tarikatların elindeki yurtlar ve yayılan “sadaka toplumu”nun temelini oluşturan “karşılıksız yiyecek ve yakacak yardım”larının finansmanında Almanya’dan gelen ve “ortadan kaybolan” yüksek miktarda paranın önemli rolünün bulunduğu düşünmek mümkündür.
Bu kadar geniş bir örgütlenmenin Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin bilgisi dışında çalıştığını düşünmek mümkün değil. Almanya’daki elçilik ve konsolosluklar yüksek miktarda para toplanırken ve bunun için kampanyalar düzenlenirken hiç seslerini çıkarmadılar.
Almanya’nın Deniz Feneri davasında titizlenmesinin bir nedeni de, Kombasan ve İhlas Holding konusunda “uyumuş” olmaları. Biraz da olup biteni anlamakta zorlanıyorlardı. İnsanların yüksek miktarda parayı makbuz bile almadan vermelerini anlayamıyorlardı.
İnsanlar artık “yüksek kazanç” vaadini yutmuyordu, yerini “insani yardım amaçlı” Deniz Feneri aldı. Bu da geçti, bakalım yeni olarak ne ortaya çıkacak?(EE/EÜ)