Selahattin Demirtaş'ın T24'te "İğneyi kendimize" başlığıyla yayınlanan yazısı dikkate değer bir yazı. Nitekim tepkiler de almaya başladı.
Ama maalesef Demirtaş'ın da dikkat çektiği, Halkların Demokratik Partisi'ne (HDP) uygulanan medya ambargosu ve muhalefetin çekinceleri (?) nedeniyle, tıpkı Demirtaş'ın "Aydınlar Heyeti Oluşumu" önerisi gibi, henüz bu yazı da hak ettiği ilgiyi görmedi.
Bazı yazarların Demirtaş'ın yazısını ele alış biçimleri ise ne yazık ki tartışma zeminine bir katkı sunmuyor, aksine zemini bozuyor, meseleyi eskinin kısır döngüsüne sokuyor.
Murat Yetkin, 5 Temmuz 2022 tarihli, "Demirtaş, HDP’nin PKK eylemlerini kınamasını mı istiyor?" başlıklı yazısında, "uç bir soru oldu ama aklımda bu soru belirdi," diye yazmış.
Yetkin'in yazısından bir kesit şöyle: "(...)Demirtaş artık “Her türlü şiddete karşıyız” demenin ötesinde HDP’nin PKK’nın şiddet eylemleriyle arasına başka türlü anlaşılamayacak bir çizgi çekmesini, kınamasını mı istiyor?
Eğer böyleyse bu gerçek bir ilerleme sayılır. (...)"
Kuşkusuz Murat Yetkin de "Eğer böyleyse," dediği şeyin öyle olmadığını, bunun işe de yaramayacağını biliyor. Biliyor da, Demirtaş'ın iğnesinin ucunu sivriltme, çuvaldızın ucunu ise köreltmeye çalışıyor yine de.
Halkın Emek Partisi'nden (HEP) Halkların Demokratik Partisi'ne (HDP) kadar, Kürt siyasi hareketine dayatılan bilindik bir yaklaşım bu...
Meseleye ısrarla bu noktadan yaklaşmak, dün olduğu gibi bugün de işe yaramayacak tabi.
Gelelim Demirtaş'ın iğne ve çuvaldızına...
HDP zaten kendine iğne batıranların partisi... Hatta HDP iğne deliklerinde yeşermiş bir parti ve Kürt siyasi hareketinin en büyük "Türkiye açılımı", HDP zaten.
Bunun algı yönetimiyle gözlerden kaçırılması gerçeği değiştirmiyor: HDP'nin barajları yıkması, Demirtaş'ın Türkiye siyasetinde önemli bir aktör haline gelmesi bu gerçeğe işaret ediyor.
Yetkin aynı yazısında, Demirtaş'ın seçmende HDP'den daha fazla karşılığı olduğunu da iddia etmiş.
Buna en başta Demirtaş'ın itiraz edeceğine hiç şüphem yok. Çünkü Demirtaş da HDP geleneğinde yetişmiş bir siyasetçi ve HDP'yi takip eden herkes bilir ki, HDP'de "ben" değil "biz" vardır.
Demirtaş'ın yazısında en az iğne kadar önemli olan husus ise çuvaldızdır. Muhalafete bu yüzden "Cesur olun," çağrısı yapıyor. AKP'nin algı oyunlarına gelmeyin, güçlü demokratik değerlerde ortaklaşalım, diyor.
Bu, muazzam bir siyasi olgunluk örneğidir. Seçim pazarlığı yapmıyor. Türkiye'nin temel sorunlarının çözümü için ilkesel bir yaklaşımı ortak payda haline getirelim, diyor.
Murat Yetkin ise herhalde, "İşte bu ortaklaşma için PKK'nin şiddet eylemleriyle arana mesafe koy, bunu da, daha öncekilerden farklı bir şekilde deklare et ki altılı masanın eli güçlensin, HDP'yle temas kurabilsin," demek istiyor.
"Öyleyse" Demirtaş zaten yazısında çok açık bir şekilde, şiddetin çözüm olmadığını ifade etmiş. Daha ne söylemesi gerekiyor acaba? Daha önemlisi, ne işe yarayacak bu?
HDP'yi şiddetle yan yana sunmak üzerine kurulmuş AKP'nin algı siyaseti gerçekten bu şekilde mi boşa çıkarılır? Yoksa AKP'nin yeri geldiğinde, daha doğrusu işine geldiğinde yaptığı, işine gelmediğinde ise bozduğunda olduğu gibi, cesur bir şekilde, AKP'nin aksine, siyasi ömrünü uzatmak için değil, Türkiye'nin temel sorunlarını çözmek için çıkışlar yaparak mı boşa çıkarılır?
Keşke Kılıçdaroğlu'ndan da bir iğne gelse, başkasının çuvaldız batırmasına gerek kalmasa.
CHP'nin Demirtaş'ın çuvaldızıyla yüzleşmek dışında bir şansı yok: Demirtaş'ı hapishaneye götüren yolu döşeyen CHP'nin cesur olması gerekiyor. Cesaretten de önce, Türkiye'nin temel sorunlarına gerçekçi ve samimi bir çözüm perspektifine sahip olması gerekiyor.
Belediyesine kayyım atanmış, milletvekili tutuklanmış, partisine kapatma davası açılmış seçmene yeni bir şeyler söylemesi gerekiyor.
Bu konuda Ahmet Türk'ün sözlerine de kulak vermesi gerekiyor: "Sopanın el değiştirmesinin bizim için bir anlamı yok!"
(UAA)