12 Eylül 1980 lise dönemime kadar sürekli işittiğim soyut bir "kavram"dı. Her yıl televizyonlarda haberi yapılan, olaya tanık olan ya da bir şekilde bu olaydan etkilenen insanların "bir daha asla!" diyerek yürüdüğü, evdekilerin sanki hiç yaşanmamış gibi davrandığı, benim içinse diğer günlerden hiçbir farkı olmayan sıradan bir gün.
Sonuçta, 13 yaşında bir çocuktum. Anneme ya da babama 12 Eylül'de ne oldu diye sorduğumda aldığım cevap ya 'boşver sen çocuksun anlamazsın' oluyor ya da 'çok kötü bir dönemdi yavrum. Kardeş kardeşi öldürüyordu siyasi görüşünden ötürü. İşler öyle karıştı ki ordu başa geçmek zorunda kaldı, yoksa her şey daha kötüye gidecekti' oluyordu. Bu cevapların üzerinde fazla kafa yormazdım açıkçası. Ailem böyle diyorsa doğrudur. Gerçekten olması gerekiyormuş der, geçerdim.
Lise yıllarımda, bazı etkenlerle şekillenmeye başlayan siyasi görüşüm 12 Eylül üzerine daha fazla kafa yormamı sağladı. Lise 2. sınıfta birçoğunuza yabancı olmayan bir milli güvenlik dersimiz vardı. Hocamız da sert mizaçlı, emir verir gibi yüksek sesle konuşan, sınıfa girdiğinde dimdik ayakta durmamızı isteyen ve asker selamıyla bize "günaydın" diyen rütbeli bir askerdi. Bu komik duruma güldüğümüzde, dünyanın en yanlış şeyini yapmışız gibi bize bağırır, nasıl gençler olmamız gerektiğini öğütleyen cümleler kurardı.
Bir gün, nasıl olduğunu şu an hatırlayamadığım bir şekilde konu 12 Eylül Darbesi'nden açıldı. Bir asker olarak yorumunu merak ediyorduk tabii. Yorumuna hiç şaşırmadım: Olması gerekiyordu... insanlar birbirini öldürüyordu... sağ-sol ayrımı yapılmaksızın herkes etkilendi, vs...
"Demokrat" olarak sayılabilecek dergi ve gazeteleri, "aydın" diyebileceğimiz entelektüel köşe yazarlarını kıyısından köşesinden takip etmeye başlayan ben, "Hocam siz yanlış düşünüyorsunuz, gerçekte durum böyle değil" diyemedim. Belki korktuğumdan (korkulmayacak gibi değildi), ama özünde söyleyecek net bir şeyim olmayışından.
O günden sonra daha çok kafa yordum 12 Eylül nedir, ne değildir diye. O dönemi anlatan yazıları, yaşanmışlıkları daha bir özenle inceledim. Elbette yaşamadım o günlerde. Yaşayanların da acısını hiçbir zaman gerçek anlamda hissedemeyeceğim belki, ama bu durum yaşanılan acılara ortak olmama da engel teşkil etmeyecek. Gerçeklerin milli güvenlik hocamın anlattığı gibi olmadığını biliyorum; kendi yalanları üzerinde kurdukları bu çürük yapının gün geldiğinde kendiliğinden yıkılacağının her zaman ümidini taşıyacağım.
Kendisini gördüğümde darbenin benim için ne ifade ettiğini ise şöyle anlatacağım: "12 Eylül üzerime sinen bakıştır sokakta yürüdüğümde, "ahlaksız, terbiyesiz" sıfatlarının vurulmasıdır şen kahkahalarıma, tokattır "disiplinli" öğretmenler tarafından suratıma yediğim, bayramlardır gerçekte hiç bana ait olmayan şekilde "uygun adım" yürüdüğüm, ant içtiğim zamanlardır süt içmem gereken zamanlarda, tahakküm altına alınan benliğim, eli silahlı kişilerce korunan "namusum" ve o silah sahiplerinin yücelttiği eril zihniyettir. (EK/YY)