Şu günlerde “Ekşi Elmalar” filmini izledikten sonra ve bu film hakkında bir şeyler yazmadan önce, çok eskilere gitmek ihtiyacı duydum. Ne de olsa bu film Hakkari’de geçiyormuş ya! Eskilere uzandığımda, cesur ve her karesi için bir şiir yazılabilecek dev bir yapıt ile “Hakkari’de Bir Mevsim” filmi ile karşılaştım.
“Hakkari’de Bir Mevsim” Ferit Edgü’nün 1977’de yayımlanan romanının, sinemaya uyarlanmasıdır. Erden Kıral, romanı 1982’de Hakkari’nin Yoncalı (Anitos) köyünde filme çeker. Anitos, 1990’lı yıllarda boşaltılmış bir köydür. Film, Türkiye’de beş yıl yasaklanır. Klasikleşmiş ve sinema tarihinde çok önemli bir yer edinmiş olan filmde, Hakkari’de sürgün bir öğretmenin uyanışı, hesaplaşması anlatılır.
Filmde Şerif Sezer’in canlandırdığı karakterin ismi Zazi’dir. Sezer’in etkileyici, kalıcı ve büyüleyici oyunculuğu sinema tarihine mutlaka not düşülmüş olunmalıdır. Zazi sizi düşündürecektir, sizi ağlatacaktır... ama Zazi’ye sevdalanacaksınız. Filmde bir gelin getirme sekansı var ki, bütün övgüleri hak ediyor; otantik, orijinal, görsel, folklorik açıdan zirve yapmış karedir. Newroz’un gelişini büyük bir ateşin etrafında kutlayan köylülerin o kısacık sekansı da, beyne kazınacak niteliktedir.
Yönetmen Kıral, gerçekçi sinema anlayışı gereği, herhangi bir köyde bu hikayeyi anlatmak yerine, Hakkari’de bir dağ eteğinde kurulmuş olan Anitos köyünde çekmeyi seçer. O bölgeyi ve insanlarını filmine aktarır. Şiirsel, güçlü ve belgesel tadında bir anlatıma sahiptir. Filmde köy okuluna giden çocuklar gerçekten Anitos köyünün çocuklarıdır. Erden, bu çocuklarla ilgili şu notu düşer:
“Çocuklar filme olağanüstü bir boyut kattılar. Güzel gözlü çocuklar Genco’yu öğretmenleri bellediler. Son sahnede Genco veda konuşmasını yaparken çocuklar ağlıyordu. Sınıf sahnelerini kamerayı gizleyerek çekmiştik. İyi bir çalışmaydı.”
Şimdi gelelim bizim vizyondaki “Ekşi Elmalar”a. Yılmaz Erdoğan’ın yeni filmi yerinde sayan, ilerleyemeyen ve kendisini tekrarlayan bir sinema filmi olarak karşımızda duruyor. Açıktan filmi, 15 yıl öncesine düşmüştür, “Vizontele”nin tekrarı olmuştur, hatta gerisine bile düştüğünü söylemeliyim.
“Vizontele” için Hakkari Gevaş’a set kuran Erdoğan gitmiş onun yerine “Ekşi Elmalar”da Muğla Köyceğiz’i, Hakkari’nin Biçer’ine çeviren Erdoğan gelmiştir. Bu yüzden de, toprağından beslenemeyen elma, çürük elmadır.
“Ekşi Elmalar”bir çürük elma filmidir. Zaten hiç Hakkari’de başlamayıp da, hep Muğla’da başlayan ve Antalya da biten filmdir Ekşi Elmalar.
“Ekşi Elmalar” filminin konusunun nerede geçtiğini ve kahramanlarının kimler olduğunu; eğer filmin girişindeki “Hakkari 1977” yazısı olmasaydı ya da dengbej’in sesini duymasaydık veyahut yaylaya çıkışı görmeseydik hiç mi hiç bilemeyecektik. Filmdeki o güzelim elma bahçesini ve şelaleyi görünce insanın buraya Hakkari değil de olsa olsa Akdeniz, insanlarına da Türk diyesi geliyor.
Filmdeki baş karakterlerin de isimlerini sizlere hatırlatayım; Türkan, Safiye,Muazzez, Ayla, Reis, filmde bir Kürt ismi ile karşılaşamazsınız.
Erdoğan’ın, Adalet Partili ve Milliyetçi Cephe dönemlerinde Belediye reisliği yapmış olan dedesi Mehmet Sait Atay ile teyzelerinin öykülerini anlattığı “Ekşi Elmalar” bir dönem filmi tabiî ki değildir ya da olamamıştır.
Nedenine gelince; Televizyondan, radyodan o dönemin liderlerinin (Demirel, Ecevit ve Özal.. ) ve olaylarının görüntülerini göstererek, seslerini (radyodan 12 Eylül’ün duyurusu ) vererek bir dönem filmi yapılıyor denilemez.
Film için, bir aile üzerinden ülkenin yakın tarihi anlatılıyor tanımlamasını çok abartılı bulduğumu söylemeliyim. Çünkü ortada sadece sevdiklerine ulaşmaya çalışan üç kadının öyküsü var filmde, ülkenin de esamesi okunmuyor.
Muğla’da 100 dönümlük bir araziyi film platosuna çevirerek, oraya Hakkari’nin merkezini kurmuşsun, dedenin evinin bire bir aynısını, çarşıyı, binaları da aynısını yapıyorsun, Hakkari’den halılar, tereyağlar, süt yapılan meşkler, kıl çadırları getiriyorsun, dönem filmi olsun diye. Bütün bunlar güzel olmasına güzel de, peki Hakkari’ye, Anitos’a bir purtukal verebildin mi?
Dönemin siyasi çekişmeleri, karikatürvari anlatılıyor. Dönem filmi yapılıyor diyerek zorlamayla konulmuş sekanslar gibi duruyor. Alay edercesine bir anlatım tercih edilmiş.
Ankara’daki üniversiteyi kazanan “devrimci “ Özgür karakteri ise zaten bir facia, karakter değil, karikatür. Filmdeki birçok karakter bana bu duyguyu zaten veriyordu; Antalyalı Ziraat Mühendisi Hatip, Reis, Şino. Filmde çok kısa görünen çerçi Etar, oyunculuk açısından dikkat çeken tek karakter olmuştur.
Erdoğan, bu film de aslında Kürt sorununa yönelik çözümünü de açığa vuruyor. Nedir o çözümü, özgürlüklerden ve demokrasiden nasibini almamış teleferikli kalkınma, bununla da kalınmamış Kürt kalkışmasını radyodan “şakiler” kalkışması diyerek bize duyurur. Şakilerin gelmesiyle huzurun kalmadığını düşünen Reis, artık Antalya’daki kızının yanına gider, kalır.
Erdoğan,” teknik açıdan bugüne kadar çektiğim en iyi film“ diyor, doğrudur da. İlk kez sinemasında yeni teknikler kullanmıştır. Blue box kurulmuş, ilk defa anarmorfiklens kullanılmış, 3D efekleri yoğun bir biçimde kullanılan teknikler olmuştur. Ama bu durum insanda bir yabancılaşma duygusu yaratıyor, filmin sahiciliğine zarar veriyor.
“Hakkari’de Bir Mevsim”in küçük ve utangaç Alattin’i ne diyordu;
“Hoca, benim kardeş hastadır”
Hoca: “Nesi var?
Alattin: “ateşi var, çok”
Hoca: “dur sana bir ilaç vereyim”
Alattin: “ilaç istemez hoca, sen ona bir purtukal ver, purtukal yememiştir hiç”
“Hakkari’de Bir Mevsim”deki sürgün hocanın portakal’ı daha güzeldi, insana, hastalara daha iyi gelmişti. Ama “Ekşi Elmalar”daki Reis’in ne tatlı elması, ne ekşi elması bana iyi geldi. (MD/HK)