"Peçete koleksiyonu yaptığımızdan beri kadınız. Oğlan çocuklarının yere çivi atarak oynadıkları oyunu öğrenmeye çalıştığımızdan beri de, daha çok. Kanamanın ve sevişmenin bununla bir ilgisi olmadı hiç. 'Hayal dünyasında' yaşadığımdan beri de kafam karışık biraz.”
Ece Temelkuran’ın kaleme aldığı Bütün Kadınların Kafası Karışıktır kitabı neredeyse her kadının yaşadığı hikayeler ile dolu. Yönetmen Selen Uçer’in sahneye taşıdığı oyun seyirciyle buluşmaya devam ediyor. Oyunumuz yazar olan Ebru’nun intihara kalkışması ile başlıyor. Dünyaya açılan bir pencerede sistemi reddeden bir kadın Ebru. Evini terk eden kocası belki tüm yaşanmışlığın sonuydu fakat bizi bu sona götüren onlarca nedenin içinde buluyoruz kendimizi.
Çocukluğumuzdan başlayan yolculuğumuzda kadın olduğumuzu, bu düzende asla anlaşılmayacağımızı bir kez daha hatırlıyoruz.
Aile, devlet, koca, toplum etrafını sarmıştır. Senin yerine herkes düşünmek ister. Bir şeyler düşünmeye başladığında ise kafan karışır. Çünkü karıştırılmıştır. Ebru pencereden kendini atmak istediğinde yaşamı da sorgulamaya başlar. Bazen, ölmenin ceza verme olduğunu düşünürüz. Bizi kaybettiklerinde anlaşılacağımız düşüncesidir bu ama yine yanılırız. Çünkü öldüğümüzde bile bizim yerimize konuşanlar olacaktır…
“Bütün çocuklar, bir kez olsun, anne ve babalarını cezalandırmak için ölmeyi düşünmüştür mutlaka.
“Ve nedense hep ağlamışlardır düşün sonunda. Belki bu öykü de bir cezalandırma? Ağlama?”
Bazı kadınlar anneleriyle birlikte ağlayarak büyür. Babasına kızar bazı geceler. Sonra bu düzene kızar. Ebru gibi, bizim gibi…
Ebru penceredeyken Aysel gelir. Aysel temizlikçidir. Ebru’yu intihardan vazgeçirmek için uğraşır. Yöntemi ise kadın programlarından alıntılar yapmaktır. Sistem saldırdığı kadınlara güçlü etken olan televizyonu boş geçmez elbette. Bunun için kadın programları sunar önümüze. Ve Aysel bu sunuşu en güzel şekilde karşılayan kadınların sembolüdür… Kocasından gördüğü şiddeti, çocuklarını, evini anlatıyor bize. Yer yer güldürüyor sözleri. Çünkü Aysel komik bir karakter… Fakat bir sorun var. Yediği dayakları anlatırken kahkaha atan izleyiciye tanık oldum. Oradaydım. Sağımda, solumda, önümde, arkamda gülen kadınlar ve erkekler vardı. Dayağa gülenler yani… Nasıl bir toplumuz biz? En güzel şekilde hikayelerimizin anlatıldığı bu oyunda güleceğimiz başka anlar varken, biz Aysel’in yediği dayağa gülüyoruz…
Ebru anlatmaya devam ediyor. Görünmediğini, konuşamadığını, bazen yalanlar söylediğini anlatıyor. Ebru ile bütünleştiğimiz sırada, acılarında bencil oluşunu bir diğer komşusu Perran vuruyor yüzümüze. Perran geçmişten gelen bir tanıdık aslında. Fakat Ebru ile yeni tanışıyorlar. Perran çocuklarından uzakta oluşuna ağlıyor. Sistemi tıpkı Ebru gibi reddediyor. Aralarında en bilinçli kadın rolünde diyebiliriz. Ne söylerse ikna oluyoruz.
Ebru’nun Aysel gibi olmak istediği bir an var. Keşke senin gibi olsam diyor. Kitap okumasam, gazete okumasam, hiçbir şey bilmesem… Aysel'in ‘’ama benim de canım yanıyor’’ deyişiyle hepimiz Aysel oluyoruz. Bencilliğimizi ateşe veriyoruz.
Bir diğer komşu Meltem ise şarkıcıdır. Popülerlik örneği sunar bize… İntihar girişimi için gelen kameralarla o konuşmak ister. Yanlış bilgi vermesi sonucu kavga ettiği Ebru’ya kendisinin de kadın olduğunu hatırlatır. “Bu yerlere gelmek için kimlerin altına yattığını” anlatır öfke ve acı ile… Meltem’in acısı sistem ile doğrudan ilişkili. Sistem kadına meta ve seks objesi gözüyle bakıyor. Kadına sunacağı her iş için ataerkilliğini yakaya takıyor. Kadın olduğumuzu, insan olduğumuzu, ataerkil sisteminizi reddedişimizi bir kez de Meltem ile söylüyoruz.
Ebru’yu intihardan kurtaran Murat ise emlakçı. Düzenin somut bir örneği. “Abla” derken ağzından su akan “kardeş”lerin yüze vurumu… Murat her yerde. Halkın ‘intihar izlemek’ için toplandığı sırada söylenen sözler her zaman duyduklarımız. Hızla artan kadın cinayetlerinden sonra ifade veren katiller gibi tıpkı. Tecavüzcüyü öldürdüğü için müebbet hapis cezası yiyen Nevin Yıldırım’a tanık olduğumuz günleri yaşıyoruz. İsyan etmenin delilik sayıldığı günler gibi...
“Böyle bir delilik, hastalık değildir. Bu delilik, insan üzerinde işlenen suçların sonucudur. Ve suçlar hiçbir zaman kanıtlanamaz. Gizlenmemiştir, bu yüzden ortaya çıkarılmaz. Kimse cezalandırılmaz. Suçlu olanlara hiçbir zaman suçlarını gösteremeyiz. Suçları yine mahkumlar dinler ve dinledikçe yeni acılar çekerler. Acı, yine acı çekme yeteneği olanlara düşer. Yine dinleyenler duyacaktır. İşte öyküler, bu yüzden hep biraz yanlış adrese gider.”
Yanlış adreslerin doğru imgeleri; kadınlar… Yaşamanın zor olduğu çağımızda bir de kadın olarak yaşamak nedir bilir misiniz? Perran’ın Ebru’ya söylediği gibi güçlü olmak zorundayız. Umut etmeyi çıkaralım. Umut etmek acı verir. Çocukluğumuza tutunup yarını kurmalıyız. Çocukluğumuzu her acımızda halının altına süpürdük. Ne yok saydık ne de görünür kılıp yaşattık. O yüzden bu hikaye çocukluğu halının altına süpürülmüş tüm kadınlara gelsin.
“Tüm bu buhranlı ve karışık sayfaları okuduktan sonra... Denize karşı bir sigara yak. Tek şekerli, demli bir çay koy masaya. Çok neşeli bir müzik çalsın mutlaka. Kapat gözlerini. Gülümse. Çünkü… Bütün kadınların kafası karışıktır çünkü… Bir gün, bir anda, bazı kızgınlıklarını unuttuğunun farkına varacaksın. Artık pek düşünmediğini, çünkü artık bildiğini anlayıp, ellerini bir klarnet taksimi gibi uzatacaksın. Hala kafan karışık olacak. Ama artık bunu seveceksin. Sevmelisin de. Çünkü... Kadınsın…” (GŞ/ÇT)
Eser: Ece Temelkuran
Yönetmen: Selen Uçer
Oyuncular: Deniz Çakır, Şebnem Sönmez, Zeynep Kankonde, İpek Türktan Kaynak, Kadir Çermik
Aysa Prodüksiyon Tiyatrosu