Daha Galatasaray-Fenerbahçe maçında tribünlerde yaşanan takım bayrağı giydirilmiş kadın manken yakma olayına dair bir açıklama ya da akıl avuntusu bulamamışken, bu sefer aynı spor cemaatinin farklı bir parçası olan yönetim kademesinde daha aleni başka bir olay yaşıyoruz. Trabzonspor başkanı canlı yayında bağırıyor “…Bizi kadın gibi yaşatmaya da kimsenin gücü yetmez .”
Bu basın açıklaması elbette ki sadece cinsiyetçilikten ziyade nefrete bürünmüş bu önü arkası olan cümleden ibaret değil ve daha var: iktidar, tahakküm, hukuksuzluk, tehdit, eyvallahçılık diye uzayıp gidiyor ama başka yazı konusu. Bu nedenle bu aleni cinsiyetçilik/düşmanlık halinin ışık tuttuğu sessiz kalmış diğer paydaşa bakalım: Kadın manken yakma.
Sessiz kalmış paydaş diyorum çünkü olayla ilgili çok bir habere rastlanılmıyor ya da haber değeri taşımıyor (canlı ya da değil) kadın yakmanın popülaritesi pek yok, kanıksanmış. Bu nedenle Galatasaray-Fenerbahçe maçındaki olaylar yaşandığında, olayla ilgili çok bir haberin olmaması ya da tek bir görsel materyalin olması olaya ilişkin bir soru işareti nedeni olabilir.
Yani olayın abartıldığı –ki daha önce de takım bayraklarının yakıldığını çok kez görmüştük- ya da mankenin kadın olduğu düşüncesinin nereden çıktığı düşünülebilir. Bunlar elbette ki gayriihtiyari refleksif sorular ve bence giderilmesi gerekiyor. Çünkü ancak o zaman olayın sadece taşkın gruplarca sergilenen bir fanatik taraftarlık ritüeli olmanın ötesinde olduğu görünür kılınabilir.
Öncelikle görseldeki erkek güruhunun elinde oyuncak edilen bir maketin erkek olabileceği varsayımı var ki bu çok yersiz kalıyor. Çünkü görsel materyal üzerinden bir tahminle yaşları 20 ile 35 arasında değişebilecek bir erkek güruhunun penisi olan erkek bir mankenle tribünlerde eğlenmesi pek olası gözükmüyor: Delikanlılığa sığmaz. Bu erkek güruhunun mankeni androjen bir varoluş olarak düşünmesi olasılıksızlığı ise su götürmez. Her ne kadar bebek kelimesi kullanılsa da, henüz cinsiyetlendirilmemiş bir bebeğin yakılması canilik olarak görüleceğinden, bu durumda elimize yakıldığı zaman o kadar canilik olarak addedilmeyecek şiddete ya da öldürülmeye daha meyilli tek bir şey kalıyor: Kadın manken.
İşin bu espirili-ama-gerçek noktasını bir kenara bırakmadan, bir de mankenin neden kadın olması gerektiğini kuramsal temellerle destekleyelim[1]…
Mankenin kadın olmasının sembolik bir anlamı var. Kadın namusun ve iffetin bir öğesi olarak tanımlandığı için ağır bir tahrik ve aşağılama unsuru. Örneğin askeri olarak vatan kadın (anavatan) olarak tasniflenir ve onun işgali daimi olarak namusa sürülen leke analojisiyle tanımlanır.
Daha derin örneği, düşman taraflar birbirine psikolojik olarak üstünlük sağlamak ve karşı tarafı aşağılamak için kadınların bedenlerini kullanır. Savaş filmlerinde tecavüz edilmiş, çıplak edilmiş kadınlara sık sık rastlarız[2]. Kadına yüklenen “namus” öğesinden ötürü orada tek bir kadının ya da kadınların değil, tüm milletin namusuna yönelik bir aşağılama vardır. Bu arkaplanla, maçta üzerine forma giydirip yakılan kadın manken de, düşman olarak görülen rakip takımı aşağılamak için yapılıyor.
Bu gerçekleşen kadın manken yakma eyleminin bir de içdinamiksel bir anlamı var. Şöyle ki, erkeklerden oluşan homososyal mekanlarda erkekler kadınları (daha doğrusu kendi gibi olmayan herkesi; yaşlılar, eşcinseller, translar, etnikler, engelliler) aşağılamak üzerinden bir cemaat ruhu ve ortaklık kurabiliyor. Homososyal bir mekân olarak tribünler de toplanmış erkek güruhunun sıklıkla bu ortaklığı kurmalarına olanak sağlıyor. Bu durum cinsiyetçi ya da ırkçı tezahüratlarda pekâlâ gözlemlenebilir. Homososyal birliktelik içinde sözel aşağılama üzerinden işleyen bu ait olma (yani erkek olma) mekanizmasının farklı çarklarla birlikteliği de var. İşte maçtaki “kadın manken” yakma da bu çarkın bir dişlisi. Bu manken yakma ritüelinde de ikili bir ait olma durumu eşgidiyor: takım aidiyeti ve erkeklik aidiyeti.
Nasıl mı?
Erkekler arasında kabul almak erkek olabilmenin öncelikli şartı: Yani erkek akran onayı olmaksızın erkek olunamıyor. Bununsa farklı yolları olabiliyor. Örneğin ergen çetelerince gerçekleştirilen toplu tecavüzler ya da erkeklerin hatıralarında son derece yaygın olarak yer alan toplu genelev ziyaretleri eril grubun onayının alınması için sergilenen ritüeller olarak görülebilir.[3]
Spor alanında da bu erkeklik ritüellerinin takım ruhu mitiyle sarmalanmış bazen şiddetle, bazen darpla veya cinsel tacizle iç içe geçen halleri görülebiliyor. Bu durumun kadın manken yakma hali ise güncelimizde olan taraftar boyutu. Fotoğraflarda görüldüğü gibi erkek güruhu muhtemelen yüksek sesli taraftar tezahüratları eşliğinde hep bir ağızdan aynı şeyi bağırarak bir oluyorlar ve her biri bir anlamda birbirinin taraftarlığını onaylıyor.
Öte yandan elbette ki beraberlerinde getirdikleri tarihsel erkeklik kimliklerinin yatkınlığı ile kadın manken yakma üzerinden taraftarlık kılığına bürülü bir erkeklik ritüeli sergiliyorlar. Olayla ilgili neler yaşandı bilinmiyor ama fotoğrafa bakılırsa kuvvetle ihtimal büyük bir eğlence ortamı yaşanıyor, ki engel olmak yerine diğer erkekler de telefona kaydediyor. Yani sessizden bir ortaklık kuruluyor: birileri yaparken birileri destekliyor ya da karşı çıkmayarak pasif şekilde olanı onaylıyor. Ne de olsa kültürel ve tarihsel erkeklik repertuvarı göz önüne alındığında, kadını aşağılamak hatta kadın manken yakmak eğreti durmuyor!
Tribündeki erkek güruhunun bu şiddet temsili bir fotoğrafla an kazanıyor. Bu fotoğraf, öncesi ve sonrasıyla, tribünlerde cinsiyetçilikle kalmayan ve kadın düşmanlığına varan şiddetle sarmalanmış bir erkeklik kültürünün varlığına dair bir reproduksiyon tablo gibi.
Üzerinden çok geçmeden Trabzonspor başkanından gelen sözcükler ise bu sessiz tabloyu seslendiriyor: “Öleceksek de adam gibi öleceğiz, kadın gibi yaşamayacağız. Bizi kadın gibi yaşatmaya da kimsenin gücü yetmez.” Cinsiyetçilikten köklenen ve nefret kokan bu sözlerden sonra bir kez daha şüpheye pek bir yer kalmıyor ki, yakılan o manken kadın! (MŞK/YY)
Dipnotlar
[1] Yazı boyunca erkeklikle ilişkili olarak Raewyn Connell ve Pierre Bourdieu’nün eserlerine temelleniyorum.
[2] Filmlere gitmeden çok eskiye uzanmayan Muş’taki çıplak kadın cesedi ve başında poz veren erkekleri de düşünebiliriz.
[3] Pierre Bourdieu’nün Eril Tahakküm kitabından alınmıştır. Yazar orijinalinde “burjuva ergenlerin hatıralarında” dese de erkekler demekte bir mahsur görmediğim için bu şekilde aktardım.