“Hatırlayış”, kör bir adam olan bir İngiliz centilmeni Gilbert Vaughan’ın, gecenin bir vakti arkadaşının evi yerine yanlışlıkla başka bir eve girerek burada tanık olduğu cinai bir olayın yıllar sonra hayatını etkileyecek şekilde karşısına çıkmasını ve Bay Vaughan’ın bu olayın ardındaki gerçekleri ortaya çıkarmasını konu ediniyor.
Klasik polisiye-dedektif romanları okumak için elimize aldığımızda karşılaşacağımız şeyler bellidir: Maktul, fail ve bu ikisinin arasındaki husumetin nedenini çözüp katili yakalayan acar bir rütbeli polis ile genç ama gözü pek bir iki yardımcı. Ancak örnek vermek gerekirse, ilk sıraya koyabileceğimiz “Agatha Christie’s Marple” gibi sıradan insanların polislerin, dedektiflerin veya bu iş için kurulmuş resmi birimlerin yerine bir cinayeti açıklığa kavuşturmaları, “normal” polisiye-dedektif romanlarına göre daha heyecanlı bir süreç dahilindedir.
Zira henüz “sıradan” vatandaşı kimdir, necidir diye sorup sorgularken, o “sıradan” kişi cinayeti tüm yönleriyle aydınlığa kavuşturunca ister istemez bir sempati duyarız. Tıpkı, bu türün en önemli temsilcilerinden Hugh Conway’in İthaki Yayınları’ndan Leyla Esen çevirisiyle yayımlanan “Hatırlayış” kitabındaki gibi…
Körlüğün ‘kanıksanması’
26 Aralık 1847’de doğan, gerçek adı Frederick John Fargus olan İngiliz romancı Hugh Conway, “Hatırlayış”ı 1883 yılında kaleme almış. 350 binden fazla satan ve 1884’te bir tiyatro oyununa da uyarlanan “Hatırlayış”, kör bir adam olan bir İngiliz centilmeni Gilbert Vaughan’ın, gecenin bir vakti arkadaşının evi yerine yanlışlıkla başka bir eve girerek burada tanık olduğu cinai bir olayın yıllar sonra hayatını etkileyecek şekilde karşısına çıkmasını ve Bay Vaughan’ın bu olayın ardındaki gerçekleri ortaya çıkarmasını konu ediniyor.
Gilbert Vaughan, kendinden önceki nesillerden kalma parasıyla, doğuştan zengin bir İngiliz centilmenidir. Zamanla görme yetisini kaybeden; fakat bir şekilde hayata tutunan Vaughan, körlüğü mecburen kanıksamış olmasına rağmen hâlâ bu durumun psikolojik baskısını üzerinde hissetmektedir.
Yanlış zaman, yanlış mekân
Bir gece bir arkadaşına gitmek için evden dışarı çıkar. Adımlarını sayarak, yönünü hesaplayarak gideceği yeri bulmaya çalışır. Bir evin önüne geldiğinde elleriyle yoklayarak trabzanlara tutunup merdivenleri çıkan ve kendi anahtarıyla evin kapısını açan Vaughan, evin içinden gelen sesler karşısında irkilir. Zira çığlıklar, piyano sesleri, bağırış, çağırış, yalvarışlar evi inletmektedir. Durumdan şüphelenen Vaughan evden kaçmak isterken içerideki adamlara yakalanır.
Her ne yapıyorlarsa, bu yaptıklarının iyi bir şey olmadığının farkına varan Vaughan’ın kör olduğunu anlayan adamlar onun gitmesine izin verir. Ertesi gün Vaughan, uyuşturucu ya da başka bir maddenin etkisi altına girmiş gibi berbat bir halde şehrin bir ucunda bulunur. Olaydan kimseye bahsetmeyen genç adamın zihni ara ara bu olayla ilgili ona oyunlar oynasa da tekrar görme yetisini kazanma ihtimali doğunca tüm bunlar geride kalır ve Vaughan, başarılı bir operasyonun ardından geçen bir süre zarfında “normal bir insan” gibi görmeye başlar.
İngiltere’den Sibirya’ya uzanan bir hikâye
Samimi bir arkadaşıyla Avrupa seyahatine çıkan Vaughan, İtalya’nın Torino kentinde, bir kiliseyi gezerken genç bir kadın görür. Yanındaki yaşlı kadının refakatçisi olduğu her yerinden anlaşılan bu genç kadına ilk görüşte âşık olur ve hemen onunla evlenmek ister. Dileği de kabul olur ancak Pauline adlı bu genç kadının bir akrabasının bu evlilikle ilgili tek bir şartı vardır: Pauline’nin geçmişi asla sorgulanmayacaktır. Vaughan bunu koşulsuz olarak kabul eder. Ufak bir törenle iki genç dünya evine girerler.
Vaughan, Pauline’e temkinle yaklaşmakla beraber onda garip bir durum olduğunu fark eder. Çünkü Pauline, tabiri caizse “aklı kıt” biri gibi davranmaktadır. Vaughan’ın sevgisi karşısındaysa zaten hiç renk vermemektedir. Yine bir tesadüf sonucunda Vaughan ve Pauline bir piyano sesine tanık olduğunda ikisinin de aklına malum gece gelir. Ancak Pauline’in bu ses karşısındaki tepkisi akıl almaz derecede farklı olur. Nöbetler geçirir, yataklara düşer. Solar kalır. Durumdan şüphelenen Vaughan, Pauline’in akrabası olan adamın peşine düşer ve Pauline’le kendisini yiyip bitiren o meşum gece ne olup bittiyse çözmek için Sibirya’ya kadar uzanan bir yolculuğa çıkar…
19. yüzyıl polisiye edebiyatının mihenk taşları arasında sayılan “Hatırlayış”, Hugh Conway’e henüz ilk kitabıyla sağlam bir şöhret getirirken sıradan insanların çözdükleri cinayetlerle ilgili eserlerin de ilk örneklerinden biri olarak kabul edilir. Conway’in sağlam bir edebi dille, maharet isteyen kurgusu, karakterlerin iç dünyasını yansıtması ve özellikle Vaughan’ın cinayeti çözmek için Rusya’ya gitmesiyle bir dönem romanı haline dönüşen “Hatırlayış”, diğer yandan da bir aşk hikâyesiyle bezenerek okura farklı bir deneyim sunuyor. (BS/TY)