5 Aralık Pazar günkü Radikal gazetesinin kapağında bir fotoğraf vardı. Başka pek çok yerde daha yayınlandı. Elektronik ortamda da defalarca oradan oraya yönlendirildi.
Fotoğrafta 4 Aralık Cumartesi günü İstanbul Akaretler'de başbakanı protesto eden öğrencilerden birisinin yerde ve birkaç polisin ayaklarının altında olduğu görülüyor.
Çığlık atıyor o genç kadın!
Fotoğrafların sesi olmaz! Ama bu fotoğraftan çıkan ses duyuluyor. Tabii ki o çığlığı "duyabilen kulaklara" duyuruyor. Tabii ki "görebilen gözü" olanlara, tabii o çığlığı yaratan acıyı "yüreklerinde hissedebilenlere.." duyuruyor...
O fotoğrafı çeken Anadolu Ajansı muhabirinin adı "Sinan Gül".
İyi bir fotoğrafçı olmalı, ona teşekkür ediyor ve kutluyorum kendi adıma, gazetecilik, habercilik adına. Deneyimli ve cesur bir fotoğraf muhabiri olmalı.
Netten araştırdım, kendisi 2008'de de "İstanbul'da Sis" adlı fotoğrafıyla, Asya-Pasifik Haber Ajansları Birliği (OANA) fotoğraf yarışmasının tabiat dalında birinci olmuş. Bence 2010'un haber fotoğrafları arasında da bir birincilik daha almaya aday bu fotoğrafıyla.
"İyi bakın ve düşünün!."
O fotoğraf karesine "iyi bakın".
Polisin bacaklarının arasındaki gencin yüzüne iyi bakın önce!.
Sonra başının konumuna, ağzının biçimine, saçlarının dalgalanışına, kollarına, ellerine, bacaklarının aldığı şekle iyi bakın. Sadece hissettiği acıyı değil, bir insan olarak yaşadığı aşağılanmayı da görecek ve hissedeceksiniz.
Sonra "bir an olsun" kendinizi o genç kadının yerinde ve orada o polisin ayaklarının dibinde olduğunuzu düşünün.
O anda neler hissedilebileceğini hissetmeye, neler düşünülebileceğini, neler söylenebileceğini, neler yapılabileceğini düşünmeye çalışın. Sonra oradan kalktıktan sonra, o andan sonra bugüne kadar geçen günlerde bunların kafanızın, yüreğinizin içinde nasıl yaşayacağını düşünün.
Hangi kâbusları yaşardınız? Ve neden? Buna kimsenin hakkı var mı?
Eğer şu ana kadar düşündüyseniz bir daha düşünün, düşünmediyseniz de düşünün.
Ardından da o günden bu güne başta başbakan ve sorumlular dahil, bu olayla ilgili söylenenleri, yapılan hamasi konuşmaları, hatta kamu görevlilerinin işlediği suçlarla ilgili alacakları cezalar konusunda kabul edilen yasa değişikliğini aklınızdan geçirin.
Tabii medyadaki "kalemşörlerle, gerçek gazetecilerin" yazdıklarını da...
Doğmadan ölen bir de bebek de var!
Dikkatinizi çekiyorum:
Aldığı darp sonucu karnındaki bebeği ölen ve tıbbi işlemle alınan öğrenciden değil, o fotoğraftaki genç kadından söz ediyorum. Muhtemelen ikisi o acımasız müdahaleden nasibini alan onlarca öğrenciden sadece ikisi. Bir de burnu "un ufak olan" bir erkek öğrenciyi tanıyoruz. Başkalarını bilmiyoruz.
Peki "protesto" bile yapmadan yalnızca bunun için "yolculuk" eden ve yolları kesilip geri döndürülen öğrenciler?
Unutmayın o genç insanlar, gençliklerinden gelen coşku, heyecan ve sabırsızlıkla, "kendi usul ve yöntemleriyle" ama şiddet kullanmayı düşünmeden gördükleri yanlışları "protesto etmeye" çalışıyorlardı. Bombaları, silahları yoktu, taşları yoktu, plastik bayrak sopaları dışında ellerinde araçları yoktu, baltaları, satırları, kalasları yoktu.
Ama o gün orada olanlar, onları izleyenler de yaşadıklarını bir daha asla unutmayacaklar.
Her şey kamera kaydında...
Eğer gerçekten demokrasiyi benimsiyorsak, bu tür kimsenin istemeyeceği toplumsal olaylarda yaşanan olumsuzlukların eğer yeniden yaşanmasını ve daha olumsuz olaylara yol açmasını istemiyorsak olayı iyi irdelememiz tanıyı "doğru" koymamız gereklidir.
Ben bir hekimim. Hekimler tanılarını bir "kanıt"a dayandırarak koyarlar. Kanıtlama yöntemleri arasında da "görüntüleme yöntemleri" vardır ve tanı süreçlerinde yerli yerinde kullanıldıklarında gerçekten çok yardımcı olurlar.
O gün olayların meydana geldiği yerlerde, o alanlarda "onlarca" kameranın kayıtta olduğunu olayın bütününü kaydettiğini düşünüyor ve bunun "afaki" bir iddia olmadığına inanıyorum.
Çünkü her yerde bulunan ve tüm yaşamımızı an be an, hem de mahremiyetle ilgili tüm haklarımızı ihlâl ederek kaydeden "mobese" kameraları tüm olayları kaydetmektedir.
Olayın yaşandığı o sırada o bölgelerde 3-5 kameranın kayıtta olmaması mümkün değildir.
Bunların dışında orada, başbakanlık ofisi de dahil olmak üzere çevredeki dükkânların güvenlik kameraları, o sırada orada bulunan televizyon kuruluşları, ajanslar ve polise ait kameramanların kaydettikleri, fotoğraf muhabirlerinin çektiği görüntüler bir arada olmasalar da tüm olayları kaydetmiş olmalıdır.
Yaşanan olayların tüm bu kameralar tarafından çekilmiş görüntülü kayıtlarını incelemenin bu konuda gerçek nedenleri ortaya koyacak "doğru tanıya bizi ulaştıracağı açıktır.
Demokrasi olsa ortaya çıkar...
O "ayaklar altındaki" genç kadının nasıl o hale geldiği, o "bebeğini yitiren genç annenin" hangi polisin, hangi darbesine bağlı olarak bebeğini yitirdiğini o zaman anlayabilir, o polislere bu yönde bir emrin verilip verilmediğini, bu olaylara yol açan ve fotoğrafta gördüğümüz o anın öncesinde ve sonrasında neler olduğu, bunların neden olduğu bu kamera kayıtları birlikte ve en iyi şekilde izlenirse ortaya konulabilir.
Bunu en başta konuyu araştırmakla yükümlü kamu görevlilerinin, konu adliyeye yansıdığı için bağımsız mahkemelerin yapması gerekir. Ama onların işini kolaylaştırmak üzere, o olaylara dair ellerinde kayıtları bulunan sivil kesimler, özellikle basın yayın organları bunu yapabilirler.
Ama burada önemli bir nokta var: İncelemenin "tarafsız ve tüm sorumluların sorumluluğunu ortaya koyacak" şekilde yapılması.
Gereksiz şiddeti kim kullanmışsa, öğrenci ya da polis, kim kışkırtmışsa onu da ortaya koyacak ve gerçek sorumluları açığa çıkaracak şekilde, kimseyi "kayırmadan" o görüntüler izlenmelidir. Hatta kamuya açılmalı ve herkesin gözünün önünde yapılmalıdır bu inceleme.
Her şeyin orada kayıtlı olduğuna eminim. Aslında koparılan gürültünün "suçun ve gerçek suçlunun ortaya konulması" olasılığı nedeniyle çıktığını düşünüyorum.
Son söz:
O çığlığı hep kulağımızda duyarak konuyu bu biçimde irdelemek, yalnız bir olayın gerçek faillerini ortaya koymayı sağlamayacak, bunun yanında "demokrasiyi" ne kadar istediğimizi, ne kadar benimsediğimizi ve nasıl bir demokrasi istediğimizi de en açık bir şekilde gösterecektir.
Var mısınız? (MS/EÖ)
NOT: Bugün (11 Aralık Cumartesi) 17:00 - 18:00 arasında Galatasaray Meydanı'nda konuyla ilgili bir "protesto" gerçekleştirilecektir. http://www.facebook.com/event.php?eid=180975178580235