özcan sapan kim mi?
chiviyazıları yayınevi’nin sahibi, emekçisi, hamalı, mahkumu!..
dahasını da anlatacağım....
yıl başından biraz önce bir mesajı gelmişti. o mesaj üzerine bir e-söyleşi yapmayı planlamıştık özcan’la. hemen sorularımı hazırlayıp yolladım. ama yanıtları bugüne kadar gelmedi. gelince ayrıntılarını da anlatacağım, özcan sapan’ın kim olduğunu. ama isterseniz yaşam öyküsünün ayrıntılarını yine sitede (1)yazılanlardan öğrenebilirsiniz.
sorularıma yanıt gelmemesinin, bildiğim iki nedeni var: ilki sevgili özcan’ın kendinden pek söz etmeyi sevmeyen bir insan olması! ikincisi ise sürekli birşeylerle uğraşıyor olması, yani yoğunluğu.
son olarak kadıköy cafer ağa spor salonunun önünde karşılaştığımızda “burada bir kitap kafe açıyorum” demişti. o sırada oturduğumuz yerin tam karşısında bir tane ve moda’ya çıkan yolda şimdi kazım koyuncu kültür merkezi olan yerde olmak üzere iki kitabevi daha olduğunu biliyordum. yenisinin hazırlığı içinde olması hoşuma gitmişti. ama hazırlıkları içinde olduğu kitabevinin nişantaşı’ndaki meşhur akademi kitabevi olduğunu bilmiyordum. bunu öğrenince çok daha mutlu oldum.
hemen başta söyleyeyim; eğer bu yazıyı okuduğunuz sırada zamanınız olursa, kadıköy, sakız sokak 12 numara’da; yani caferağa spor salonu ve kadıköy sifa hastanesi’nin karşındaki “yeni” adresindeki “yeni” adıyla “akademi 1971” kitabevinin açılışına gidip benim yerime sevgili özcan sapan’ı kutlayıp teşekkür edin.
deliler sayesinde yaşıyoruz!
günü güzel yaşamak için herşeyden önce yaşamı güzel kılanların olması gerek. bir düşünün yaşamı neler, kimler güzel kılar diye.
çok uzun zamandır bu soruya benim yanıtım şu:
“genellikle de ‘deliler’ yaşamı güzel kılıyorlar.”
sevgili özcan sapan da biyografisinde yazanlar dışında, belki daha önce haberdar olduğunuz ya da yolunuzun kesiştiği “sakallı deli”lerden birisi.
düşünüyorum, hatta kendisine de söyledim bir keresinde; onun yaptığı deliliği, değme deliler yapmaz, yapamaz. rahatlıkla “deli” diyorum, çünkü yaptığı gerçekten bir delilik... kimsenin göz alamayacağı bir işi hem de bırakalım desteklenmesi, sıklıkla kösteklenmesine karşın sürdürüyor.
deliliğin bir çok çeşidi, ona deli dememin de pek çok nedeni var:
kitap basıp satıyor, yayıncılık yapıyor örneğin. bu ülkede kitabın “bomba”yla eşdeğer sayılması yalnızca akp döneminde ve yalnızca ahmet şık’ın kitabı için söz konusu olmadı. eskiden beri kitaplar “bomba”; yazanları, basanları, satanları ise “terörist” sayılır bu ülkede. “terörist” olmayan birisinin kendisine böyle denilmesine neden olacak işler yapması için “deli olmak” lazım.
daha da ötesi var aslında onun deliliğinin. ipucu da nasıl bir yayıncılık yaptığında gizli:
chivizyazıları yayınevinin manifestosunda aynen yazdığı (ve de yaptığı gibi) , o“ ‘öteki’ni aramayı, araştırmayı, tartışmayı, özgürleşmenin ilk adımı olarak görmektedir. ‘öteki’nin aynı zamanda görünmeyen olduğu gerçeğiyle, görünmeyeni görünür kılmanın, bizi özlediğimiz dünyaya yakınlaştırdığını biliyoruz” demektedir her zaman.
dahası da var: yayınevi için yaptığı “renklerimizi ve cinsiyet tercihi” ve “kimlik dökümü”nde “dahilerin, manyakların, direnenlerin, dilenenlerin, yolda yatanların, uykusuzların, deneyenlerin, keşfedenlerin, üçüncü cinslerin, barışseverlerin, asit beyinlerin, dijital beyinlerin, protez duyguların, siyahların, sarıların, beyazların, esmerlerin, kaçakların, tutsakların, öncülerin, önceden söyleyenlerin, korkusuzların, sefillerin, hayatını bulanların, hayatını harcayanların, harcananların, virüslerin, akreplerin, yılanların, dürüstlerin, hakkını arayanların, önünü iliklemeyenlerin, ayrı duruşların, körfezlerin, dalgaların, çöl kıyısının, okyanusun kentinde yaşayanların” kitaplarını basacağını, böylelerinin alacağı kitapları yayınlayacağını söylemektedir.
yine iknâ olmadıysanız şunu da ekleyeyim o zaman:
onun yayınevinin arkasında “holdingler”, “büyük şirketler”, “vakıflar”, “partiler”, “politik hizipler ya da fraksiyonlar”, “yalnızca para kazanmak için kurulmuş ‘stk’lar” ve de her bastığı kitabı okumasa da alacak “bin tane militan abonesi” yoktur. ama o bu işi sürdürür; üstelik de kendi başına ve özgür biçimde yapıyor işini! dahası iyi de yapıyor...
davalar, verilen cezalar?
deliliğinin bir nedeni de yargılanmaları ve verilen cezalar! onların da bir bölümü yayınevinin sitesinde var, tarihe kayıt düşmek için yazayım burada da:
- “insan hakları tarihi” (erol anar): çıktığının 3. günü toplatıldı. bölücülük propagandası nedeniyle dava konusu oldu. yargılandı. 1 yıl 3 ay sonra beraat etti.
- “koltuk sevdası / yücel yener'in bir çiftliği var” (ahmet erçakır): kitaba 5 ayrı dava açıldı. toplam 151 milyar tazminat ve ceza istemiyle yargılanmaları devam ediyor. kitapla ilgili davaların bir kısmı sonuçlandı bir kısmıysa yargıtay aşamasında.
- “tarkan / bir yıldız olgusu” (aysun yüksel): bilirkişiler iki kez lehte rapor vermesine karşın toplatma kararı devam ediyor. dava aihm’e gitti, sonuçlandı, yayınevi kazandı...
- “kafkasya yazıları / kitap dizisi” (derleme): kafkas halklarının tarih edebiyat ve sanatlarıyla ilgili dosyamız “beyanname verilmediği” gerekçesiyle yayını durduruldu. o tarihten sonra herhangi bir yayın yapmadı. yargılanan tarafın yokluğunda süren yargılama ile 15 milyar ceza verildi.
- “mjora / lazepeşi nena” (derleme): lazların tarih edebiyat ve sanatlarıyla ilgili dosyamızdı “beyanname verilmediği” gerekçesiyle yayını süresiz durduruldu.
- “pike / bir polis şefinin kısa tarihi” (orhan gökdemir): mehmet ağar ile ilgili bu kitap için açılan dava sonucunda 8.5 milyar para cezası verildi. dava yargıtay aşamasında, ayrıca ilgili kitap için ceza davası da sürüyor.
- “yolcu” (hüseyin demirel): yazarının ölümünden sonra, daha önce dergi ve gazetelerde yayımlanan yazılarından oluşan kitap “bölücülük yaptığı” gerekçesiyle toplatıldı. yargılama sonucunda 11 milyar tl. ceza verildi.
- “juliette / birinci kitap erdemsizliğe övgü” (m. de sade): “halkın ar ve haya duygularını inciten veya arzuları tahrik ve istismar eder nitelikte genel ahlaka aykırı olduğu” gerekçesiyle toplatıldı. yeni basın yasasına göre toplatmayla birlikte 4,5 milyar para cezası verildi. karara yapılan itiraz yargılama aşamasında. suç sabit görülürse adı geçen para cezası % 50 zamlı ödenecek. bunlar sitede yazanlar, başkalarının da olduğundan kuşku duymuyorum.
çeyrek asır!
yukarıda söz ettiğim o “kişisel” mesajı şöyleydi:
“tam 723 kitabı yayıma hazırladım ve yayımladım… en az bir o kadarını da okuyup olmaz dedim… bu esnada binlerce makale yazdım… yüzlerce kitaba sunuş yazdım. ve 3 adet de kitaba imza attım… kendimce, kararımca sistemin çanağına su taşıyan değil ot tıkayan oldum... yayımcılığım esnasında onlarca kez yargılandım milyon liralarla cezalandırıldım… hapis cezaları cabası… ama asla devletsiz hayat hakkı için mücadele etmekten vazgeçmedim… iktidar karşısında hep edepsiz ve adapsız davrandım… boyun bükmedim asla ne özür diledim ne af etmeleri için dilendim… bu bir sevdaydı… şehrin kapısından içeri alınmayanların, sur diplerinde yaşayanların, akıl hastanelerine kapatılanların, yersiz-yurtsuzların, kültürel serüvencilerin, korsan ütopyaların sevdasıydı… ne mutlu ki 25 yılı geride bıraktım…”
bunları yapmak ve yazmak sizce akıllılık mı!
ama o aynı zamanda birçokları gibi benim nazımı da çeken bir adam:
“halka hizmet için, sağlık hakkı ve hasta hakları bilinsin” diye hazırladığım bir kitabımın da satar mı, satmaz mı diye düşünmeden basan yayıncısı.. yıl 2000; yani yaklaşık 13 yıl olmuş.... zaman çabuk geçiyor. tembellik etmesem önüne aynı ya da benzer başka konularda başka çalışmalar koysam, doğruluğuna inandığı için çekinmeden basacak bir insan.
acıyı bal eyledik, geldik bugüne!
sevgili özcan’ın icabet edemeyeceğimi söylediğim son mesajı da şöyle:
“bütün dostlarımı, kitapseverleri bekliyorum.... unutmayın... kimseye de söz vermeyin... 27 nisan'da kadıköy bir tarihe daha tanıklık edecektir...
yıllarca yazılarını, şiirlerini okuyarak keyif aldığımız yazarlarımız, dostlarımız orada olacaklar...
“bekle bizi istanbul” o gün “bekle bizi kadıköy” diyecek...
bir akademi kitabevi tarihi, bir anlamıyla istanbul’da da kitabevi tarihidir.
hadi olca yıllarca kasımpaşa’da 4 m2’lik yerde ‘gemi kitabevi’ adıyla hizmet verdikten sonra, yıl 1971’ı gösterdiğinde nişantaşı’nın en merkezi yerine 130 m2’lik yerde yeni adıyla hizmete başlamıştı. artık kitabevi anlayışı değişecek, tarihe tanıklık edecek yeni bir sayfa açılacaktı.
akademi, edebiyat denince ilk hatırlananların uğrak yeri olacaktı. raflardan seçtiğiniz kitaplara dokunurken yazarlarıyla gözgöze gelebileceğiniz bir mekan olacaktı. oldu da…
akademi kitabevi verdiği ödüllerin yanı sıra seçici kurulu da uzun zaman konuşulacaktı. her yıl 4 ayrı dalda ödül verirken yaşar kemal, adalet ağaoğlu, vedat türkali gibi isimlerden oluşan juri seçiciydi.
akademi’nin bu yolculuğu ise bugünlerde istanbul’un güzide semtlerinden biri olan kadıköy’de hizmete yeniden açılacaktı.
300 m2’lik bir alanda artık yeniden kitapseverlere kapısını aralamak için sayılı günler pek yakında… kitabevi, cafe ve kütüphane’den oluşan yeni yer yine akademi ödüllerini yeniden hayata geçirecekti. giriş kısmında cafesiyle hemen ardından sıcacık bir ortamda kitabevi okurlarıyla buluşacaktı.
alt katta ise 110 m2’lik bir alanda 25 bin kitabıyla, internet ortamıyla sıcak bir çalışma alanı olan kütüphane sizleri bekliyor. ve kütüphane kapısı yine cafeye açılacak, hemen devamında ise mini bahçesiyle 27 nisan’dan itibaren haftanın 7 günü sabah saat 09.00’dan akşam 22.00’ye kadar kitapseverlerin uğrak yeri olmaya aday bir mekan!
şimdi kadıköy, sakız sokak’ta; caferağa spor salonu ve kadıköy sifa hastanesi’nin karşında sizleri beklemektedir.
not: sayfanızda yayımlayın, yaygınlaştırın... davet edin, dostlarınızı... ev sahibi sizsiniz... kazanan "kitap" olsun... kazanan bir kez daha "edebiyat" olsun... okumak gerçek anlamda ayrıcalıklı olsun.”
işte budur bu haftaki “ol derdim!” uzaktayım orada olamayacağım ama biliyorum ki bu yazıyı okuyanlardan epey insan orada olacak, sevgili vedat türkali ve daha pek çok yazar, düşünür, insan hakları savunucusu gibi.
haaa unutmadan ekleyeyim: “bize daha çok deli lazım!”. unutmayın olur mu... (ms/yy)
(1) özcan sapan (yayıncı): 1960 yılında istanbul'da doğdu. ilkokulu istanbul'da, lise öğrenimini fındıklı lisesi'nde tamamladı. günlük gazete ve dergilerde haber, makale ve köşe yazarlığı yaptı. 1986 yılında kurulan ihd’nin kuruluş sürecinde bulundu. 3 dönem ihd istanbul şube, 1 dönem ihd genel merkez yöneticiliği yaptı. solun birlik sürecinde yer alarak ödp kurucusu oldu. 16 yıl önce başladığı yayıncılık faaliyetinde çeşitli yayınevlerinde editör ve yayın yönetmenliği görevlerinde bulundu. 1996 yılında chiviyazıları yayınevini kuruluş sürecinde yer aldı. halen chiviyazıları yayınevinde yayın kurulu üyesi ve genel yayın yönetmeni olarak görevine devam etmektedir. beyaz ölümün güncesi (1992), ve geçip gitmediler (2000) adlı iki kitabının yanısıra şeylerin tarihi adli kitabın editörlüğünü yaptı. humanite dergisi kurucusu ve yayın kurulu üyesidir. beyaz ölümün güncesi adlı çalışmasıyla 1992 musa anter gazetecilik ödülleri röportaj dalı birincilik ödülünü aldı.