aşağıdaki başlıklar, “hapiste sağlık” sitesinde yer alan en son haberlerin başlıkları.
“lenf kanseri seyran demir hapiste 30 kiloya düştü”, “mahpus hayrettin beştaş, refakatçi verilmediği için ameliyat olamıyor”, “tahliye edilen hediye aksoy: hem siyasiler hem adliler için çözüm geliştirilmeli”, “hacı nasır’ın ardından”, “cezaevi raporundan çarpıcı ifadeler”
bu haberlerin ilki 25 mart 2013 tarihli. diğerleri ondan sonra yayınlanmış. daha niceleri var aynı sitede! ayrıntılarına bakarsanız, cezaevlerinde hiç yakınınız olmasa da, hatta orada yatanların “suçlu” olduklarına dair kesin kanaatleriniz, ön yargılarınız olsa bile içiniz acır, isyan edersiniz, ceza içinde çektirilen bu cezalara.
bu ülkenin cezaevlerinde binlerce hasta, yüzden fazla da yakın ölümün sınırında insan yatıyor!
onların hepsi devletin gözetimi, koruma ve kollaması altında. daha doğru deyişle anası da, babası da, bakacak insanı da “devlet”. yaşamları ve canları devletin sorumluluğu altında çünkü.
ama bu yazılardan, yollananlardan anlaşılan o ki devlet onlara bakamıyor! çok büyük olasılıkla da kasıtlı olarak “bakmıyor”, ya da daha doğru bir deyişle “ölsünler diye bakıyor!”
nitekim ölüyorlar da!
hemen her 36 saatte bir cenaze çıkıyor, bu ülkenin cezaevlerinden birisinden. (1)
adalet bakanı sadullah ergin geçen yıl bir ajansa açıklamış bu resmi verileri.
bakanlığın sitesinde cezaevlerinde olan bitenlere, yaşananlara dair resmi bir istatistiksel bilgi bulunmuyor. aynı şekilde bakanlığın son yıllık faaliyet raporunda(2011) da yıl içinde vefat eden bakanlık personeli sayısı bulunuyor ama ne yazık ki cezaevlerinde, sakat, hasta, özel bakıma muhtaç olanlara, herhangi bir nedenle ölen ve/veya sakat kalanlarla ve çok daha önemlisi insan hakkı ihlâllerine dair herhangi bir veri ya da bilgi yok.
işin açıkçası cezaevlerinde sağlık hizmetlerinin nasıl sürdürüldüğüne dair de net ve somut bir bilgi de yok. oysa bu ülkede ab’nin uyum yasaları çerçevesinde, bir kanunla kurulmuş olan “cezaevi izleme kuruları” var. ama o kurulların ağızları dilleri bağlı! ne cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin yakınlarıyla haberleşebiliyorlar, ne kamuoyuna bir bilgi verebiliyorlar, ne de öğrendiklerinden yola çıkarak, resmi hak arama ve adalet mekanizmalarını işletebiliyorlar. başka bir deyişle ellerinde hiç bir yetki, topluma yönelik hiçbir sorumlulukları yok. bildiklerini, gördüklerini, duyduklarını yalnızca “ceza ve tevkif evleri genel müdürlüğü”ne bildirmekten başka bir şey yapamıyorlar. çünkü yasa öyle diyor ve kimse de bu yasayı değiştirmek üzere bir şey yapmıyor!
resmi sayısal veriler var mı?
hapiste sağlık sitesinde yer alan kimi mektuplarda, bu hizmetlerin nasıl sunulduğu, tutuklu ve hükümlülerin hangi koşullarda bunlardan yararlandığı anlatılıyor; ama onların dışında herkesin bildiği, kabul edeceği somut ve açık bir bilgilere, sayısal verilere sahip değiliz. bu bilgiler sanki bir “sır” niteliğinde.
tutuklu ve hükümlülerin sağlık durumları ve cezaevlerindeki sağlık koşulları konusunda somut bilgiler olmamasının iki temel nedeni olabilir:
- bunlara dair istatistiksel bilgiler tutulmuyor ve önce yukarıya doğru, sonra da kamuoyuna yönelik olarak paylaşılmıyordur;
- durum o kadar kötüdür ki, açıklanması sorumluluk doğuracağı için açıklanmıyordur.
ilkinin “kamuoyuyla bilgi paylaşımı” kısmı dışında geçerli olamayacağı açık. o zaman geriye yalnızca “durumun çok kötü olabileceği” olasılığı kalıyor ki, gerçeklerin de bu yönde olduğunu, söz ettiğim sitedeki mektuplar, başta insan hakları derneği ve türkiye insan hakları vakfı olmak üzere, çeşitli sivil insan hakları örgütlerinin ve bu alanda yıllardır çalışmalar yürüten ceza infaz sisteminde sivil toplum derneği (cısst)’in sunduğu verilerden yola çıkarak biliyoruz.
cezaevleri sağlıksız yapar!
yukarıda söz ettiğim sitede yer alan, hapiste sağlık girişiminin hazırladığı “hapiste sağlık dosyası 2012” başlıklı raporunda aynı konuda şu saptama yapılmaktadır:
“cezaevlerindeki sağlık koşullarını ve hasta olarak hapse girenlerin ya da orada hastalananların yaşadıklarını incelemeye başlayınca, pek çok mahpusun cezaevine girdikten sonra, kendi ifadelerine göre ‘cezaevlerindeki koşullardan dolayı’ hastalandıklarını veya varolan hastalıklarının ilerlediğini görüyoruz. cezaevine girmeden önce zaten hasta olanlar da tedavilerini gerektiği sürdürememekten hastalıklarına uygun besin bulamamaya, ortamın aşırı sıcak/soğuk olmasından rutubete, temizlik koşullarının yetersizliğine kadar çeşitli nedenlerden dolayı hastalıklarının kötülediğini anlatıyorlar.”
bunlar en ılımlı en yumuşak ifadeler, gerçekler çok daha “sert ve acıtıcı”.
mart ayında yitirdiğimiz sevgili ata soyer’in yılında hazırladığı “cezaevi ve sağlık” kitabında(1999) yazıldığı gibi cezaevleri en sağlıklı insanlar açısından bile bir sağlıklılığı bozan, giderek hastalandıran mekânlardır. dolayısıyla bu mekanlarda kalan insanların sağlıkları için her zaman çok faklı, özel ve özenli davranmak gereklidir. üstelik daha önce de dediğim gibi onlar en güçlü, en olanaklı olanın, yani devletin “koruması” altındadırlar. bunlar onların uluslar arası belge ve anlaşmaların da ortaya koyduğu temel haklarının başında gelmektedir.
iç mevzuatta da onaylanarak kabul edilen ama ne yazık ki gerektiği şekilde uygulanmayan ve gereği yerine getirilmeyen bu hakları bir kez daha herkesin bilmesi, anlaması ve savunması gereklidir.
giderek başta muhalifler olmak üzere, iktidardan yana olmayan herkesin değişmez mekânlarından birisi haline gelen cezaevlerinin bu yönden de izlenmesi, gerçeklerin ortaya konulması ve onların duyamadığımız seslerinin yerine bizlerin ses çıkarması; insan, aydın, insan hakları savunucularıyla, hekim, hukukçu, gazeteciler başta olmak herkesin görevi olmalıdır.
(1) adalet bakanı sadullah ergin, ceza infaz kurumlarında bulunurken hayatını kaybeden hükümlü ve tutuklu sayısının 2012 yılında 18 temmuz tarihi itibariyle 109 olduğunu açıkladı.